tatmağa çalışıyordu. Adamın göğ- sünde Huku rozeti vardı. Emekli bir askeri hâkimdi. EMİNSU heye- tinin sözcülüğünü yapmağa çabalı- yordu. Başkentin genç muhabirlerine kan-ter içinde dert anlatmağa çalı- şan kahverengi elbiseli adam, yanın- da bulunan ve kendisine nazaran da- ha yaşlı birinin söze karışmasıyla ra- hatladı. R harflerini G gibi telâffuz eden zat, lacivert çizgili ve son dere- ce iyi dikilmiş bir elbise giymişti. Ha- linden asker olduğu anlaşılmıyordu ama, aslında EMİNSU derneğinden, Gürseli görmek üzere gelen heyetin başkanı bulunuyordu ve adı emekli General Orhan Türkkandı. Türkkan, etrafını saran gazetecilere Gürselle olan konuşmalarının özetini yapmağa çalıştı. Sözlerine : "—- Vallahi, Emekli Subaylar adı- a, tayın Gürseli hastalığından sonra ziyarete geldik" diye başladı. Fakat etrafındakiler öyle kolayca atlatılacak cinsten değillerdi. Ziyare- tin hastalık hikâyesi olmadığını bili- yorlardı. Israr ettiler. Dayattılar. E- mekli General fazla mukavemet ede- medi: "— Memleketin ve ordunun yüksek yüksek menfaatleri neyi icabettiriyor- sa, kendimizi hu konuda fedaya hası- rız. Bunu Başkana da arzettik" dedi. Emekli General geriye dönüp, et- rafını saranlardan kurtulmak istedi- ği sırada tam karşısına gelen genç bir adam mütevazı bir (tebessümle Türkkanı durdurdu ve: - Memleketin ve ordunun yüksek menfaati neyi icap ettiriyor, beyefen- di? Orduya dönmenizi mi, mevcut sta tünün devamını mı?" sualini sordu. Emekli General okaşlarını yukarı doğru kaldırdı, şöyle bir kaç saniye düşündü. Sonra gülümsemeye çalıştı. lm birini hafifçe eğerek, genç adam Artık bu kadarını müsaadeniz- le siren Onu da bizlere bı- rakın" dedi. Salvo devam etti: "— Beyefendi, Başkan Gürselle ko- nuşmak için talep ettiğiniz randevü 147'lerinkinden sonra mı istendi, ev- vel mi ?" Emekli General hiç düşünmeden ce- vap verdi: " Sonra istendi Hakikaten, Gürselle 147 ler tem- silcilerinin yaptıkları konuşmayı (Bk. AKİS e S:353) müteakip EMİNSU'- cular derhal faaliyete, geçtiler. Ken- dileri de bir görüşme yapabilirlerdi. Randevu talebinde bulundular. Müra- caatları geri çevrilmedi ve geride bı- raktığımız salı günü saat 15.30 da Baş efendim." AKİS, 10 NİSAN 1961 bakanlıkta Gürselin kendilerini bek- lediği bildirildi. Heyet biraz heyecan- lıydı. Durumlarının 147'lerle bir ala- kası olmadığını biliyorlardı. Üstelik, kendi üzüntüleri maddi olmaktan zi- yade mâneviydi. Yoksa millet kendi- lerine alâka göstermiş, itibar etmiş, ikramiyelerini en cömert ölçüler için- de vermişti. EMİNSU'culardan çoğu kendilerine yeni bir hayat tarzı çiz- miş, ellerine geçen parayla yatırım yapmış, hatta bir de şirket kurmuştu. Ama, gönüllerinin gene sevdikleri mesleklerinde olduğu muhakkaktı. Acaba, içlerinden hiç olmazsa bir kıs- mına Silâhlı Kuvvetlerin yeniden ih- tiyacı yok muydu? Zira ameliye es- nasında, teknik genç elemanlardan bazıları da emekliye sevkedilmişler - Devlet ve Hükümet Başkanıyla ya- pılan ve yarım saat kadar süren top- lantı askerlere hâs samimiyet ve aynı zamanda memleketçilik hisleri içinde cereyan etti, İki tarafın da kartının vaziyetini anladıkları, hatta hak ver- dikleri görüldü. Başkan görüşlerini umumi çizgiler içinde anlattı ve tek- YURITA OLUP BİTENLER. nik bas hususların görüşülmesini de Başbakan Yardımcısı Özdileke bırak- tı. Heyet Başkan Gürselin yanından ayrılırken içeriye Genel Kurmay Baş kanı girdi. Az sonra da Milli Savunma Bakanı Başbakanlığa geldi. Her-iki- si de çağırtılmıştı. Özdilekle heyetin görüşmesi bir hayli uzun sürdü. Başbakan Yardım- cısı, orduda yapılan gençleştirme ha- reketi dolayısıyla vukua, gelen olayın mucip sebeplerini heyet mensuplarına bir kere daha genişçe izah etti. Şart- ları, herkesin gözönünde bulundurma- sı bir vatan vazifesiydi. . EMİNSU'cular Fahri OÖzdilekin yanından çıktıklarında pek, gülüyor- lardı denilemez. Ama üzgün de b mazlardı. Görüşmeden kanlar, asıl, 147'lerdi. EMİNSÜ çul, kendilerinden beklenildiği şekilde, du- rumlarının 147'lerin durumuna hiç benzemediğini ve onların üniversiteye dönmelerini yürekten istediklerini a- çıkça bildirdiler. Ama bu, 147'lerin derdine bitirdiği- miz hafta da bir çârenin bulunmama- sını maalesef önleyemedi.