Duruşmaların Anatomisi Tanıklar, tanıklar, tanıklar... Y assıada duruşmaları, tamamile fuzuli bir sebepten dolayı fazla uzuyora benzemiyor mu? Bunu söyler- ken, adaletin tecellisinde İki ayağın bir pabuca sokul- masının doğru olamayacağı gerçeği bir kenara itilmiş sayılmamalıdır. Suçluların cezalandırılmasında bir ta- kım kimseleri bir duvarın dibine dizip makineli tüfek ateşinden geçirmek değil de, onları tarafsız ve adil yar- gıçlar önünde yargılamak yolu tercih edildiğine göre sabırlı davranmak o şüphesiz lazımdır. o Yassıadadaki Yüksek Adalet Divanı tarihin O huzurundadır ve onun Başkam, yargıçları, savcıları mesuliyet altındadır. Ka- rakuşi hüküm vermeleri hiç kimse tarafından İstenme- mektedir. Her hâdise tam aydınlığa kavuşmalı, her sa- nık savunum hakkını olduğu gibi kullanmalı, dosyalar azami titizlikle incelenmeli ve kararlar öyle alınmalı- dır. Bu işler için gerekli zamanı, milletçe daha baştan göze almış bulunuyoruz. Ama bir davada, hemen hemen birbirinin eşi ifadede bulunan yüzlerle ve yüzlerle ta- nığın dinlenmesi hakikaten şart mıdır? İlk başta eşsiz alaka gören "İstanbul ve Ankara hâdiseleri duruşma- ları"nın şimdi gazetelerde nisbeten küçük yer işgal et- mesi ve halkın başını başka taraflara çevirmiş olması, korkulur ki bu "tanık dinleme" işinde Divanın mübalâ- gaya kapılmış olmasının neticesidir. Haftalardan beri Anayasanın ihlâli suçuyla alâkalı dâvanın ele alınması beklenirken hâlâ Hınkların İstanbul ve Ankara hâdise- lerinin teferruatı üzerinde bilgi vermeleri ve Nisanın Ortası gelip çatmışken 1 numaralı dosyanın rafta tutul- ması pek doğru sayılamaz. Yüksek Adalet Divanı yalnız bugün bakılmakta olan dâvada değil, ondan evvelki bir çok dâvada da bu yüzden zaman kaybetmiştir. o Topkapı hâdiseleri, 6/7 Eylül hâdiseleri ciddi tanıkların yanında örtüyü hiç bir ucundan aralayamayan bir takım tanıkların geçitresmi dolayısıyla, uyandırdıkları ilgiyi söndürmüşlerdir. Di- van şüphesiz klâsik manasıyla bir İhtilâl Mahkemesi değildir. Ama bir Ağır Ceza mahkemesi gibi çalışma- sını da yadırgamamak mümkün sayılamaz. Herkesin gözleri önünde cereyan eden vakalar bir veya iki ta- nığın ifadesiyle hafızalarda yeniden canlanabilir. Asıl mühim tanıklar perde arkasındaki hâdiseleri anlatanlar olmalıdır. Bunlar Yassıadada ifade vermemiş değiller- dir. Nitekim o sayede bir çok nokta aydınlatılmıştır. Ama onların yanında her gün yirmi kişinin bir gün ev- vel anlatılanları tekrarlamaları o kadar dinleyicisi bu- lunan Yassıada Saatini bile eski "moda" halinden çıkar- AKİS, 10 NİSAN 1961 mış ve bir çok yerde radyolar tehalükle açılmaz olmuş- tur. Yeknesaklık, duruşmaların 1 numaralı düşmanıdır. Nitekim, son zamanlarda bu düşman Yüksek Adalet Divanının çalışmalarım tehdit etmektedir. Canlılık bu yüzden ister istemez kaybolmuştur. Herkes artık Ana- yasa dâvasının başlamasını beklerken sonu gelmez gö- rünen tanık kafilelerinin bir lâf kalabalığına duruşma- ları boğması ve her akşam radyodan aşağı yukarı aynı ifadelerin duyulması sıkıcı olmaktadır. Dar açıdan ba- kıldığı takdirde batının duruşmalarla niçin eskisi gibi ilgilenmediğine kızmak dahi kabildir. Ama basın, oku- yucunun arzularım ve heveslerini kaale almak zorun- dadır. Okunmayan yazıları basmak kolaydır. Faydası olmadıktan sonra.. Mesele, basının tutumundan bir ne- tice çıkarabilmek ve umumi efkârın nabzını o yoldan kontrol edebilmektedir. Meselâ Osman Köksalın ve Sıt- kı Ulayın o son derece alâka çekici açıkdamaları yap- tıkları günün gecesi ve onu takip adan gece Yassıada saati hemen har evde dinlenilmiştir. Gazeteler Yassıa- daya gene baş sütunlarında yer vermişler, gene resim- ler yayınlamışlardır. Niçin? Çünkü o gün duruşma bir cazip taraf taşımış, o gün tanıklar klâsik sözlerden başka sözler söylemişler, bilinmeyen bir takım hâdise- leri gözler önüne sermişlerdir. Demek ki kusur, aynı dâvada sayısız tanığı, oanlattıklarında hiç bir yenilik bulunmadığı halde sıram sıram mikrofon başına getir- mektedir. Şu şahit akını bitsin ve yeni bir dosya. Ana- yasanın ihlaliyle alâkalı dosya açılsın, o zaman eski canlılık derhal kendini gösterecektir. Diğer taraftan, memleketin şartlarının da adaleti zedelememek hususu birinci plânda tutulmakta şüphe- siz devam edilerek, Yüksek Adalet Divanının elini bi- raz çabuk tutmasını gerektirdiği Uç hatırdan çıkarıl- mamalıdır. Gönül isterdi ki iş sonuna yaklaşırken Yas- sıadada cereyan edenlere karşı milletçe alâka artsın, artsın.. Bunun yerine karşımıza çıkanlar tanıklar, ta- nıklar, tanıklardır. Divan başkanlığı, isteristemez ken- di dünyasında yaşadığı için hiç mühim olmayan bir çok noktaya aşırı önem atfetmektedir. Bir bakıma, bundan dolayı hak vermek de gerekir. Ama Divan başkanlığının hâdiseleri daha geniş ölçüde görmeye çalışması ve ta- nık geçitresmine bir an evvel son vererek -yahut onun- la birlikte- milletin asıl beklediği dosyaya, alâka daha fazla soğumadan süratle el atıp tenevvüü sağlaması mutlaka faydalı olacaktır. 25