YURTTA OLUP BİTENLER Y.T.P. Genel Merkez binası "Yolcu! Hür. P. ne bir rahmet..." "- Vallahi kardeşim, dikkat etmek lâzım. Artık rejimı kavgası edecek de- ğiliz, zira rejim meselesinin ihtilâlle halledildiğine inanıyoruz. Böyle olun- ca, biraz daha vakur davranmak ye- tinde olur. Bana kalırsa bütün parti- leri buna âzami derecede dikkat et- melidirler" dedi. Kısa boylu adamın sözlerinden, mü- cadelenin bir horoz değil, deve güreşi heybetinde olmasını istediği anlaşılı- yordu. Taraflar söyle karşı kargıya geçmeli, ağır elenseler çekmeli, kim kimi devirirse müsabakayı o kazan- malıydı. Böylece ortadan pek çok pü- rüz kalkar ve meseleler halledilebi- lirdi. Deve güreşine itibar edenler ara- sında Alican da bulunuyordu. Y.T.P. Genel Başkanı da isi ayağa dökme- mek taraflısıydı. O kadar ki meselâ ründürmemeliydiler. olarak gördükleri C.H.P. nin 1950 den ötesi- ni temcit pilâvı gibi ortaya atmak gerekmezdi. Ne var ki, karşı tarafın tutumu bunu sağlamalıydı. Lâfın bu- rasında Genel Başkan ağır ağır sağ tarafına döndü. Oturduğu koltuğa bi- raz daha yaslanarak tek tek konuş- mağa başladı: — Ama kalkıp bize, siz D.P. nin mirasçısısınız yok D.P. nin zihniye- tini devam ettireceksiniz filân gibi lâflar ederlerse, ister istemez biz de 14 karşı taarruza geçmek mecburiyetin- de kalına." Hakikaten Alican, Hür. P. tecrübe- sinin verdiği dersle bu defa daha tem- kinli, daha realist hareket etmeğe ka- rarlı görünüyordu. Tecrübeli bir po- litikacı olarak basınla iyi geçinmenin zaruretini de biliyordu. Ama basında yer alan bazı haberler, şiddetli hü- cumlar ve hele -kendi tabiriyle- "çir- kin isnatlar", ak saçlı Maliyeciyi çi- leden çıkarıyordu. Meselâ İstanbul gazetelerinden bi- rinde yayınlanan bir habere göre Ali- can, bir zamanlar köylünün birine kasketini ters çevirtmiş ve: "— Müslüman adam şapka giymez" demişti. Genel Başkan bunun aslının ve as- tarının olmadığını iddia ediyordu. Üstelik kendisine, bu haberi bildiren olarak, gazetede adı geçen köylüden mektup gelmişti. Adamcağız yana yakıla, böyle bir şey söylemediğim ve tekzip gönderdiğini, fakat gazetenin basmadığın ileri sürüyordu. Alican da aynı gazeteye tekzip yollamıştı. Ama henüz o da yayınlanmamıştı. Öfkeli Politikacı olmamak iyiydi, iyiy- di ama, adam böylesi haller karşı- sında nasıl öfkelenmez, nasıl feveran etmezdi? İşte ağırda güreşenler sa- fında bulunan Y.T.P. lideri bunlardan şikâyetçiydi. Mamafih, bitirdiğimiz haftanın son- larında bu hava Y.T.P. de tesirler ya- ratmaya başlamadı değil, öfkeli Po- litikacıların katiyyen tutulmaması m ve bu tipin iki büyük temsilcisi Yal- çınla Aksunun partiye çok zarar ver- diğinin, bu yüzden gerçek basının sempatisinin o kaybedildiğinin açıkça görülmesi, onların mücadele tarzının da millet tarafından o beğenilmemesi bu iki öfkeli zat aleyhinde cereyan ya- rattı. Yapılacak ilk iş (dehşetengiz başyazarı, kendi kendisine ve bir em- ri vakiyle takındığı "Partinin Sözcü- sü" durumundan süratle uzaklaştır- mak, onun kaleminin zararından kur- tulmaktı. Partililer içinde bir o, bir başyazı sütununa sahip bulunduğun- dan o pozu takınmıştı. Hafta içinde Y.T.P. liler kendilerine bir yayın or- ganı sağlamayı kafalarına koydular. O zaman partinin organında partinin geçirmiş, gene sözcü rolü oynamaya başlamıştı- Hür. P. yi malüm akibete sürüklemiş, tehlikeli Türkiyeyle ara- Ekrem Alican İbret ve nasihat AKİS, 10 NİSAN 1961