ferlerinden birinde daha Önemli bazı gelişmeler oldu. Yemenin bası ye- menili, çenesi sakallı hükümdarı İmam Ahmet, Kızıl Deniz kıyısında- ki Hudeyde limanında dolaşırken ü- zerine ateş açıldı. Gerçi ihtiyar hü- kümdar bu ateşten tek bir kurşun yarası bile almadan kurtuldu ama, bütün olanlar yanındaki saray mu* hafızlarına oldu ve bunların birkaçı İmamlarının uğruna hayata gözleri- ni yumdular. İşin aslına bakılırsa, Yemen hü- kümdarı imam Ahmet geçen hafta hayatının ilk suikastı ile karşılaşmı- yordu. Yaşlı hükümdar oniki yılı a- şan saltanat sürerinde birkaç defa daha böyle tehlikeler geçirmiş, hele geçen Aralık ayında, İmamın haya- tına kasdedenler, işi saraya bomba koyacak kadar ileri götürmüşlerdi, İmam Ahmet, o anman bütün suçu rahatça İngilterenm üstüne yükle- miş, bu hareketin İngiliz kontrolü al- tındaki Adenden Yemene sızan bazı kimseler tarafından yanıldığını ileri sürmüştü. Gerçekten, Aden ve civa- rındaki şeyhlikler, uzun bir müddet- tenberi, İngiltere ile Yemen arasın- daki münasebetleri çok bozmuşlardı. Yemen bu ülkenin kendine ait oldu- ğunu ileri sürüyor, İngiltere ise, 1914 Martında Osmanlı İmparatorluğu ile İmzaladığı bir sözleşmeye o dayana- rak, Adan ve ona bağlı şeyhliklerin idaresini kimseye bırakmaya yanaş- mıyordu. Yemende geçen haftalar içinde o- lup bitenlerin sorumu bu sefer İn- giltereye yüklenemezdi. Fakat işin biraz derinlerine inilince ortaya ge- ne bu Aden anlaşmazlığının izleri çı- kıyordu. Aden anlaşmazlığı 1958 yı- lından sonra zaman zaman Yemen ile İngiltere arasında silahlı çatış- malara yol açınca, Yemen İmamı as- keri gücünü arttırmak: için ister İs- temek komünist devletlere yanaş- mak zorunda kalmıştı, Fakat her girdikleri yerde olduğu gibi, komü- nistler Yemende de yalnız silah alım satımı ile yetinmemişler, memleke- tin bütün sosyal ye iktisadi yapığı ile ilgilenmişlerdi, O kadar ki, bir. kere demirperde gerisi devletlerle temasa geçtikten sonra, Yemen İmamı uzun yıllardır Batılılardan alamadığı bir- çok yardımı Sovyetler Birliği, Çekos- lavakya ve Komünist Çinden rahatça almaya ve komünist uzman ve tek- nisyenlerden kolayca faydalanmaya başlamıştı. Demirperde gerisi dev- letlerinin yardımı sayesinde başlayan gelişme, şimdiye kadar bir Orta Çağ toplumu olmaktan öteye gidemeyen bu ufak Ülkede pekçok kimsenin gö- zünü açıyor, daha geniş sosyal ve iktisadi reformlar yapılmasını iste- 28 BİR TUHAF YARIŞ Dünyanın dörtte üçü hâlâ yirminci yüzyılın eşiğine ayak basmaya çalışırken, iki büyük dev ülkenin, A.B.D. ile Sovyetler Birliğinin arasında bir yaraştır gidiyor : Fezaya ilk insanı kim yollayacak? Bu devletler fezanın kapısını çalalı aşağı yukarı beş yıl oluyor. Simdi sıra, gökyüzünü arşınlayan füzelerin içine insan koymaya gel- di. Bir Amerikan gazetesine bakılırsa, Sovyetler Birliği şimdiye kadar bu işi de yedi kere denemiş. Denemiş ama, yolladığı yedi "fezacı"dan hiçbiri geriye sağ - salim denememiş. Buna karşılık, gidip de dönen fa- relerin, köpeklerin, maymunların sayısını neredeyse şaşırmak üzereyiz. Sovyet bilginlerine kalırsa, bu Amerikan gazetesinin yazdıkları doğru değildir. Sovyetler Birliği şimdiye kadar fezaya hiç insan fır- latmanuştır. "Ancak" diyor Sovyet bilginleri, "bu şimdiden sonra da fırlatmayacağımız anlamına gelmez. Hiç merak edilmesin, fezaya ilk insan fırlatan biz olacağız. Hem de kısa bir zaman sonra.' Amerikalılara gelince, onların hazırlığı Sovyetlerin hazırlığından hiç de daha az hummalı değil. Alman haberlere bakılırsa, bu işi en fazla üç ay içinde gerçe leşiilmeye kararlı görünüyorlar. Evet, hiç şüphe yek, biri ya öteki, iki devden biri önümüzdeki günler içinde ilk at- mosfer - ötesi “yolcusunu uğurlayacak ve daha önemlisi karşılayacak. İlk atmosfer - ötesi yolcusu geri dönünce kimbilir neler anlatacak ? Şimdi bütün bilginler heyecanla bu sorunun üzerine eğilmişler, düşünüp duruyorlar. Doğrusu, düşünülmeyecek gibi de değil. Ama fezadan çok dünya gerçekleriyle ilgilenen bazı düşünürlerin de cevaplandırılmasını istedikleri bir soru var: Ya ilk atmosfer - ötesi yolcusu dünyanın ha- lini kuşbakışı şöyle bir seyrettikten ve altında hâlâ yirminci yüzyıla ayak basamamış, yardım bekleyen büyük kütleler gördükten sonra, bu yolculuk için harcanan milyarlardan utanıp kendinde bir daha dışarıya bakacak cesaret bulamazsa? Yok yok, sayın düşünürler, bu o kadar korkulacak bir nokta değil. Bakın gidip gelen bütün hayvanlar hallerinden ne kadar memnun gö- rünüyorlar! yenlerin sayısı hergün biraz daha ço- galıyordu. Aden anlaşmazlığının Yemeni sü- rüklediği ; sonuçlardan biri de, Ye- men ile Mısır arasındaki yakınlaş- aydı. Mısırile ötedenberi yakın bağlar kurmuş olmakla beraber, İn- gilterenin askeri baskısı karşısında kaldığı güne kadar İmam Ahmet ül- kesini Mısırla birleştirmeyi hiç dü- şünmemişti. Fakat 1958 yılında si- lahlı çatışmalar başlayınca, oğlunun ve diğer milliyetçi Yemenlilerin de baskısıyla, İmam Ahmet Birleşik Ar rap Cumhuriyetiyle bir konferasyon içinde birleşmek zorunda kaldı. Bu birleşme, o sıralarda, Yemen için yal- nız dış politika bakımından değil, iç politika bakımından da kaçınılmaz bir zaruret gibi görünüyordu. Dün- kü demirperde gerisi devletlerden yardım almaya başladıktan sonra her alanda kalkınmaya başlayan Ye- menin şiddetle ihtiyaç duyduğu ele- manlar, ancak bu yalan komşusunun yardım ve desteğiyle yetiştirilebilir, bulunabilirdi. İşte İngiltere ile Yemen arasın- daki Aden anlaşmazlığı sonunda İ- mam Ahmedin bir yandan komünist ülkelerle, diğer yandan da Birleşik Arap Cumhuriyetiyle kurduğu yakın bağlar, artık tamamen yeşamiş ve meyvelerini vermeye başlamıştır. Bu meyvelerin birincisi cemiyetin yapı- sında başlayan sarsıntılar, ikincisi de gittikçe kuvvetlenen bir milliyet- çilik cereyanıdır. Bu iki unsurun te- siri altında, bir yandan şimdiye ka- dar çok ihmal edilmiş fakir halk küt- lesi daha iyi bir hayat, daha mede- ni bir idare sistemi isterken,, diğer yandan oldukça geniş bir aydınlar da Birleşik Arap Cumhuriyetiyle da- ha geniş ölçüde işbirliği yapılmazım istemektedir. Kısaca, cemaat artık yalnız İmama uymakla yetinmemek- te, biraz da İmamı kendine uydur- maya çalışmaktadır. İmamı kendine uydurmaya çalı- şanların başında, oğlunun o geldiği söyleniyor. Gerçekten, hem Sovyet- ler Birliği ve Komünist Çinle, hem de Birleşik Arap Cumhuriyetiyle | İlk dostluk bağlarım kuran ve babasını İngiltere karsısında bu devletlere da- yanmaya zorlayan. Veliahttır, Batılı yorumcuların söylediklerine bakılır- sa, geçen haftaki şuikastın tertipçi- leri arasında onu da aramak gere yor. Bu iddia ne kadar “gerçeğe, uy- gundur, şimdilik bilinemez. Fakat şu nokta gözden uzak tutulmamalıdır: Orta Doğuda, artık babaların devri kapanmak üzeredir. AKİS, 3 NİSAN 1961