YURTTA OLUP BİTENLER dan görmekten doğan telâşlı haber- lerin tesirlerini üzerlerinde hissetmi- yor değillerdi ama, Parti Meclisinde nönünün süküneti çabuk ve kolay- lıkla hakimiyet tesis etti. Cumartesi gecesi görüşmeler geç vakte kadar sürdü ve ertesi gün ye- niden toplanılmasına karar verildi. Seçim sistemi veya ona benzer Genel Politika konularında da Parti Mec- lisinin fikirlerinin tesbiti şarttı. Bun- lar bir tebliğ halinde millete duyu- rulacaktı. Tebliğde teşkilata hitap e- den satırların yanında millete sesle- nen satırların da bulunacağı hemen hemen muhakkaktı. Bu satırlarda C. H.P. şüphesiz, muhalefet yıllarındaki taahhütlerinin tamamına sadakatini bir defa daha ve resmen ilân ede- cek, partinin içinde kalmak isteyen- lerin o konularda nasıl konuşmaları gerektiği hususunda ikazların en te- sirlisini yapacaktı Milletin de C.H.P. den beklediği buydu. Politikacılar Üstad ve ötesi Gi. haftanın birinci günü İs- nbulda, rüzgârın fasılasız esti- ği SE tepesindeki Balmumcu Özel Garnizonunun Önünde park etmiş bekliyen 38422 özel plâkalı otomobil, 68 gün mevkuf kaldıktan sonra tah- liye edilen, yaşı yetmişe yaklaşmış, ak saçlı bir adamı aldı. 1960 modeli siyah Mercedes'in içinde genç ve gü- zelce bir kadın vardı. Mercedes, Ka- bataş İskelesinden araba vapuruna binerek Üsküdara geçti. Feneryolun- da Bağdat Caddesinden dar bir as- falt yola, Eflâtun Sokağına saparak, geniş ve nefis bir bahçe ortasında in- şa edilmiş pek açık gri renkteki muhteşem bir köşkün önünde durdu. Yetmişine merdiven dayamış, orta- dan uzun boylu, kırmızı yüzlü -Fran- sada geçirdiği yıllar zarfında iyi şa- rabın zevkini almıştır-, adam önde, kadın arkada Mercedes'ten indiler, evvelâ demir bahçe kapısından, mü- teakiben de villânın cakalı tahta ka- pısından girerek gözden kayboldular. Adam 147'lerden, Anayasa A Prof.'ü Dr. Ali Fuat Başgil, kadın da yedi - sekiz sene önce Hukuk Fa- kültesinde talebesi iken evlendiği e- şiydi. Başgil ismi cismi bilinmiyen, ne olduğu belirsiz bir aylık dergide -Dünya ve Türkiye-, meşhur Yeni Sa- bahtan, iktibasen neşredilen bir ma- kalesinden dolayı, Örfi İdare Kuman- danlığınca yılbaşından 18 gün sonra evvelâ nezaret altına alınmış, arka- sından da tevkif edilmişti (Bk. A- KİS - S: 342). "Bugünkü iç siyasi 10 durumda Kurucu Meclis nasıl seçile- bilir?" başlıklı yazı, münfesih D.P. yi övücü ve Kurucu Meclisin meşru- iyetini şüpheye düşürücü mahiyette görülmüştü. 800 - 900 tirajlı Dünya ve Türkiye müddetsiz kapatılmış, çarşaf çarşaf ilân toplamakta maha- retli sahibi yaşlı Bayan İhsan Beri ile delikanlı Yazı İşleri Müdürü Os- man Gürdemirelin de âkibetleri, Baş- gilinkinin aynı olmuştu. İmzasına, istisnasız bütün gerici dergi ve gazetelerde rastlanan Baş- gilin 362217 numaralı telefonu, o kışa taş çıkarttıracak derecede so- ğuk günde tahliye edildiği haberi sü- ratle yayıldıktan sonra, muttasıl çal- mağa başladı. Arıyanları, hattın öbür ucunda eşi, her defasında, hasta se- siyle -kocası gibi müzmin şekeri var- dır- karşılıyor, Başgilin "yorgun ve rahatsız" olduğunu ileri sürerek sa- vuşturuyordu. Fakat telefonun fişi- ni çekmesine rağmen -hâlâ öyledir- yakasını gazetecilerden kurtaramıya- cağını nihayet idrak eden Başgil, bu sefer kendisi avukatı Musa Başak vasıtasıyla gazete idarehanelerini a- rıyarak bir basın toplantısı yapacağı- nı bildirmeğe mecbur kaldı. İstanbul gazetelerinin partiler muhabirleri yanlarında fotoğrafçıla- rı olduğu halde ertesi gün, randevu saati olan 16 da, zincirle bağlandığı kulübesinden dışarı fırlamış ve kük- rercesine havlıyan iri bir kurt köpe- A. Esat Başgil konuşuyor İş bilenin, para kazananın... ğinin yanından ürkeklikle geçerek köşkün zilini çaldılar. Başgil kendi- lerini ikinci katta, rafları lebalep do- lu kütüphanesinde bekliyordu. Üze- rinde siyah bir kruvaze elbise vardı ve son derece sıktı. Fotoğrafçılara poz verirken fona kitapların düşmesi için göze çarpan bir itina gösteriyor ve elini şakağına dayıyarak büyük mütefekkir, dâhi, feylesof tavırları takınmağa gayret ediyordu. Sorbon- ne Üniversitesinde tahsilini yaparken imamlık vazifesi de deruhte etmiş o- lan Başgil, bir taraftan da habire si- yah teşbihini çekiyordu. Bir hayli sü- zülmüştü. Israrla yorgunluk ve ra- hatsızlığından dem vurarak muhabir- lerin acıma hislerini tahrike çabalı- yordu. Gözleri fazlaca kızarmış ve göz kapakları kabarmıştı. Küçük bir oyun pBssil, basın toplantısından evvel tarazlı sesiyle gazetecilik üzerin- de uzun bir nutka başladı. Efendim, Batıda, yerleşmiş demokrasilerde halk gazetelerden ziyade kitaplarla düşünürmüş. Oralarda herkes kitap okuma zevkine oerişmişmiş. Bizim gibi genç demokrasilerde kitaptan ziyade gazete okunurmuş. Gazete ha- yata hakimmiş. Bizde halk kitap o- kuma zevkine pek alıştırılmamısmış. Bununla beraber Batıda gazeteler da çok ciddi bir muhteva £taşırlarmış. Büyük akşam gazeteleri bile fikirle yüklüymüş vs. vs... Üç kişilik bir Son Havadis ekibi- ne riyaset eden ve tarife sığmaz bir hayranlıkla üstadını ağzı açık dinli» yen dehşetli başyazar ve fıkracı Gök- han Evliyaoğlu hariç, diğer gazete- cilerin sabırsızlıklarını açığa vurma- ları üzerine, pahalı döşeli oturma sa- lonuna geçildi. Basın toplantısı baş- layınca gazeteciler bir sürprizle kar- şılaştılar. Başgil, muhabirlerin sora- caklarım tahmin ettiği sualleri ve ce- vaplarım hazırlamıştı. Arap harfle- riyle doldurduğu kâğıdı okuyarak su- aller soruyor ve cevaplarım gene "siz" diye bahsettiği kendisi veriyor- du. Tahliye edilmiş olmaktan mem- nun muydu? Bundan şüphe mi var- dı? İnsan hür ve serbest yaşamak için yaratılmıştı. Siyasi hayata atıl- mayı ve partilerden birine girmeyi düşünüyor muydu? Üstadı yakından tanımıyanlar müfrit bir (opolitikacı zannederlerdi. Halbuki o politikacı de gil, hakikatçıydı! Hiçbir partinin söz- cülüğünü yapmamıştı. Partnerden hiçbirine girmeyi müyordu. Memlekette bası kimsele- rin partiler üstünde kalmasında fay- da vardı! Kendisi senelerce devlet ve hükümet meseleleri üzerinde okumuş, düşünmüş ve ihtisas yapmıştı. Bunun içindir ki her yazısında ister istemez AKİS, 3 NİSAN 1961