3 Nisan 1961 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 23

3 Nisan 1961 tarihli Akis Dergisi Sayfa 23
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

leri ve seçmen kütüklerine dair tasa- rının ilk müzakeren bitmişti. İkin- ci müzakeresi de yakında yapılacak ve metin M.B.K. ne verilecekti. Baş- kan Orbay Anayasanın da bir an ön- ce çıkarılması Ve memlekete hayırlı olması temennisinde bulunduktan sonra sözü Anayasa Komisyonu baş- kanı Enver Ziya Karala bıraktı. On- dan sonra da işin, sonu gelmez nutuk faslı başladı. Bir tarihçi, olan Enver Ziya Ka- ra!, her tarihçinin yaptığı gibi tabii tarihten başladı. Monoton bir sesi ol- duğundan ve pek aheste konuştuğun- dan, sözleri de dünyanın en önemli sözleri sayılamayacağından salondan dışarıya bir sızıntı sezildi. Sonradan bu sızıntı, kesafetini gittikçe arttı- rarak devam etti o kadar ki, günün son hatibi Şefik İnan sözlerini biti- rirken sıralardan boş olanlar dolula- rın fiti, hatta üç misliydi. Başkan Gürsel, Anayasaya Başlangıç teklif- lerinin yapıldığı sırada, yani Kara- rüşmelerin radyoda ayrılacak bir hu- susi saatte verilmesini istiyordu- A- nayasanın bir Başlangıçtan mahrum bulunduğu belirtiliyor ve böyle bir kısmın metne ilâvesi talep ediliyordu. Komisyon adına söz alan Emin Pak- süt mütadı hilafına kısa konuşarak deki görüşmeler tamamlandıktan sonra o görüşmelerin ışığı altında bu Başlangıcın kaleme alınmasının daha uygun göründüğünü anlattı. Böylece mesele tatlıya bağlanmıştı ki genç alim İsmet Giritlinin, eliyle bir ha- deme çağırdığı ve Başkanlık Divanı- na iki sayfalık bir yazı gönderdiği görüldü. Başkan bunun bir "Baş- langıç tasarısı" olduğunu söyledi ve beklenildiği gibi Komisyona havale etti. Fakat genç âlim Giritli yerinden söz alarak bunun okunmasını istedi. İşte, Cemal Gürselin salonu terket- mesi bu sıraya tesadüf etti Giritlinin Başlangıcı bir buçuk sayfalık bir cümleyle, bir paragraf- lık bir ikinci cümleden ibaretti. Bu iki cümlelik uzun metnin okunması bitmişti ki tür başka Temsilcinin da- ha bir Başlangıç tasarısı hazırladığı görüldü. İkinci yazar Kemal Türkoğ- luydu. Başkan onu da Komisyona ha- vale etti, fakat Türkoglu da eserinin kıraat olunmasını İstedi. Çarnaçar o da okundu. Bu sırada bir gazeteci ya- nındaki arkadaşının kulağına eğildi ve "Tamam" dedi, "komisyon Baş- langıcın nasıl yazılmaması gerektiği hususunda iki mükemmel modele sa- hip oldu!" Başlangıç teklifleri oku- nurken salon biraz daha boşalmıştı. Ama dışarıya asıl akın, yazalı bir AKİS, 3 NİSAN 1961 Bir Görüş Zeki Doğan Fikret YÜZATLI AZ arkadaşımZeki Doğanı toprağa verdiğimiz günden beri onun hakkında bir şeyler yazmak istiyorum, Söylemek istiyorum. Velha- sıl hep onunla meşgul olmak istiyorum. Tutulduğu amansız hastalığı dolayısıyla son zamanlarda külçe haline gelen varlığı bile bizler için bir teselli imiş. İstiklâl Harbinde beraber bulunduğumuz arkadaşların çoğu şimdi, rahmeti rahmana kavuşmuş Zeki ile beraber, deride kâ- lanlann arasında eski harp arkadaşı olarak ben varım Hem öyle bir arkadaş ki, İstiklâl Harbini aynı alayda beraber geçirmiş, onun bütün kahramanlıklarına şahit olmuşumdur. Şimdi elimde kalem, düşünüyo- rum: Zekiyi nasıl anlatayım? Bu, benim âciz kalemimin işi değil. Onun ateşli hayatını hakiki bir surette yazıp anlatmama imkân yok. İyi bir yazar olmadığıma esef ediyorum. Fakat, her ne olursa olsun, onu an- mak benim için mukaddes bir vazifedir. Zeki, Birinci Dünya Harbinde Altıncı Süvari Alayı Makinalı Bölük Kumandanı olarak Sina cephesinde, sonra Çanakkalede, sonra da On- dördüncü Süvari Alayı Üçüncü Bölük Kumandanı olarak İstiklâl Har- binde büyük kahramanlıklar yaratmış ve cesaretiyle büyük Atatürkü- müzün iltifatına nail olmuş bir subaydır. Onu, beraberce yaşadığı su- baylar kuşağı hep tanır, bilir. Yazıya, çiziye ne hacet? Harpten sonra onu Havacı olarak görüyoruz. O, yeni mesleğinde de fedakârâne hiz- metleriyle dâima ön safta ve başta olarak temayüz etmiş bulunmakta- dır. Bu mesleğin Türk Ordusu içinde yeni anlayışa göre kuruculuğunu ve kumandanlığım yapmıştır. Cenazesinde, başta memleketin büyük- leri olduğu halde, onu takip eden grubun içinde gök rengi elbiseleriyle, en büyük rütbelisinden en küçük rütbelisine kadar, meslek arkadaşla- rının gösterdiği haşmetli manzara, cenazesinin üzerinden sık sık geçen Jet uçakları, arkadaşlarının ona ne kadar içten bağlı olduklarım göste- riyordu. Eğer onun adına ahit dikerlerse, fedakârâne hizmet aşkı bakı- mından genç nesillere iyi bir örnek olur. Zeki ile ilk tanıştığımız günü gayet iyi hatırlarım. O fettana Birin- ci Dünya Harbi bitmiş, mütareke yapılmıştı. Ben İstanbul Muhafız A- layıridaydım. Bir gün, kahramanlık menkıbelerini duyduğumuz küçük Zekinin alaya geleceğini söylediler. Geldi, tanıştık vs arkadaş olduk. Ben Birinci Dünya Harbine Cephe hizmetinde iştirak edememiş- tim. İçimde dalma bundan dolayı büyük Ur hüzün vardı. Memleket fe- lâket içindeydi, subaylık şerefi yere düşmüştü. Bizleri itilâf Ordusu subaylarına, hattâ assubaylarına selâm vermeğe mecbur tutan emir- ler alıyorduk. O Sıralarda Yunanlılar İzmiri işgal ettiler ve memleke- tin içinde zayıf bir slm başladı. Kahraman Zeki memleketin bu halini göründe, ban — Fikret" dedi, “Anadoluya gidelim. Yâ şerefle yaşarız, ya şe- refle ölürüz.” Ben derhal hareket ettim. O da kısa bir zaman sonra geldi. İzmir Akhisarında, Ondördüncü Süvari Alayında buluştuk. Müstevlilere kar- şı dövüşmeğe başladık. İkinci İnönü Muharebesinde Zeki karnından ağır bir yara âldı. Tedavisi epey uzun sürdü. Düşman Sakarya Taarru sundan evvelki taarruzuna başladığı zaman Zekinin yaraları daha geç- memişti. Ordu bozulmuş, Eskişehire doğru ricat ediyordu. Zeki durur- mu? Karnında yara varmış dinler mi? Koşarak bölüğünün başına gel- di. Ona gören arkadaşların ve erlerin maneviyatı yükseldi. İşte İstik- lâl Harbi, başta Atatürk ve İnönü olmak üzere, bu imanlı vatan evlât- ları sayesinde kazanıldı, Bu muharebeler esnasında düşman beni nere- de sıkıştırdıysa, Zekiyi yardımcı olarak yanımda gördüm. Son taar- ruzda düşmana bütün gücümüzle çarptık ve yıldırım gibi İzmire indik. Şimdi Kordonboyu üstünde Zekiyi görür gibi oluyorum. Yunan ordu- suyla beraber kaçıp gelmiş bir sürü insan Kordonu doldurmuş... İtilâf Devletlerinin zırhlıları liman içinde... Arada bir bunların sahile çıkar- dıkları müfrezelere rastgeliyoruz... Onlar bizi selâmlıyorlar... Selâm- lananlar, muzaffer Türk Ordusunun öncüleridir... Başlarındaki Zeki, kışlaya ilk Türk bayrağını çekiyor... Evet, o günler bütün renkleriyle gözlerimin önünde... Bu hatıra senin için ve geride bıraktığın Doğan ailesi için en büyük şereftir ve ilelebet yaşryacaktır. Yerinde rahat oya aziz kardeşim. 23

Bu sayıdan diğer sayfalar: