lünen bir taraf da vardı. O da, kıy- metli misafirin Türkiyeda pek az ka- lacağıydı. Bu sırada bir film o- peratörü, Başkanın nefis pozlarını tespit etmekle meşguldü. muhabirinin sualinin ce- istiyordu. Belli ki dostlarını pek özle- mişti. Bi defa daha gazetecileri tah- rik am istedi ve: — Yok, sual bulamıyorsunuz de- mek" dedi. Bu defaki tahrik, adeti hilâfına gerilerde oturan parlak fikirli bir ga- zeteciyi galeyana getirdi. Galeyana gelen gazeteci, İsmi var cismi yok Birlik Partisi kurucusu ve Yaman ga zetesi sahibi A. İhsan Yazmandı. Bu her toplantının gediklisi gazeteci bu defa da bir azizlik etti ve sual sordu. Suali sualdi ama, soruş tarzı bir ga- ripti. Milli Birlik Komitesi Üyeleri- nin Ayan Meclisine tabii üye kabul lâl hafızasını pek az işletmişti. tekim hoşgörür Başkan bu pek sami- mi Olmayan suali de büyük bir sa- mimiyetle ocevaplandırmakta (beis görmedi: ik hususta ben değil, kalem sahipleri, fikir sahipleri (konuşsun. Elbette onların da istikbalini düşün mek Meclisin vazifesi olmalıdır. Ama bu nasıl placaktır? Onu hukukçula ra sorun" i. Suali soran, cevabım almıştı. Ba şını önüne eğdi vs bir daha hiç kal- dırmadı. İşin eğlencelisi Tabii, bütün basın toplantısı bu . Toplantının ortalarına doğru masanın karsı ucunda bulunan çıp- lak kafalı, etine dolgun biri ayağa kalktı ve: "— Paşa hazretleri, zatı devletle “rinize Air France'm bir suali var" edi Masanın başında not almakla meşgul muhabirler evvelâ şaşırdılar, sonra hepbirden gülmeğe başladılar. Ne var ki hata türkçe bilmeyen. AKİS, 6 MART 1961 yabancı muhabir tarafından tamir e- dildi. Muhabir, başının üstünde bulu- nan tercümanına gülerek: " — Non" dedi "France Press" Tabii bu dil sürçmesi Başkan Gür- seli de hayli neşelendirdi. Bundan sonra gene sualler faslına dönüldü. Bu defa devri sabıkın becerikli ga- zateleri oOhücum < insiyatifini ele al- dılar. Nitekim sua/lerden büyük bir kısmı hep cepheden gelmeğe başla- dı. Bunlardan birinin sorduğu bir su- al ve arkasından yapılan bir anket pek ilgi çekiciydi. Hadise söyle ce- reyan etti: Yabancı bir muhabirin o sorduğ nazarların bir defa daha Başkan Gür- sele yönelmesine sebep olmuştu. Baş- kan bu sualle hemen her basın top- lantısında o karşılaşırdı ve ocevabım da verirdi. Bu her zaman sorulan su- al üzerine Başkan yine her zamanki cevabını verdi: "— Bütün arzum, idareyi normal şartlar altında devretmek ve köşe- me çekilmektir. Ama o zamanki ha- diselerin ne surette cereyan edeceği- ni şimdiden bilemem." Sonra gazetecilere dönerek: "— Peki, ben size sorayım. Siz ne dersiniz, koyayım m1?" diye ilave Bir takım ağızlardan "koy Pa- şam, seni başımızda görmek isteriz" YURTTA OLUP BİTENLER sesleri yükseldi. o Başkan bu çslere pek değer vermemiş olmalı bir teklifte bulundu t Gürselin nini başkanlığa adaylığını koymasını is- teyenler ellerini havaya kaldıracak" lardı. Gene bir takım eller havaya kalktı. Tabii, kalkan eller her kuv- vetli karşısında kalkmağa mahküm eller oldular. Hakimiyet nam gazete- nin çıplak kafalı patronu ilk defa elini havaya kaldıran gazeteci olmak payesine erişti. Onu Ahmet Emin Yalman takip etti. Fakat, ekseriyet yoktu. Yâni ekseriyet ellerini kaldır- mamağı uygun bulmuştu. Tabii bu el kaldırmamanın başka sebebi var- dı. Nitekim bunu yeşil gözlü iffet Aslan hemen dile getirdi: "— Efendim" dedi, "arkadaşlar burada gazeteci olduklarım ve siya- sette sâdece bir objektif oolmaktan ileri gitmediklerini ifade etmek isti- yorlar. Onun için eller kalkmadı". Fakat Ahmet Emin Yalman neti- ceyi pek beğenmemiş olmalı ki -üs- tad, kendi sütununda herkesi istedi- ği makama oturtmağa pek hevesli- dir- hemen atıldı ve garip bir teklifte bulundu: " — Paşam, acaba bu kalkmayan eller menfi mi? Bir de istemeyenler ellerini kaldırsınlar." Anlaşılan Yalman, İffet Aslanın söylediklerini oduymamış veya duy- mak istememişti. Fakat Başkan bu işe bir son vermek niyetindeydi: Kızıloğlunun makamında çekilen son resmi ği Bakanlık hatırası