Bir Görüş Bocalayan Eğitim Reformu Kış gecelerinde etrafıma topladığı işçi gençlere Dani- markalı bir pedagok, şu cümle ile söze başlamış- ta: " Şimdi sizi bir saat gibi kuracağım ve böylece siz ömrünüzün sonuna kadar durmadan işleyeceksiniz." Adı pedagoji kitaplarına geçen bu halk eğitimci- sinin "durmadan işleyeceksiniz" dediği şey, durmadan öğreneceksiniz demektir. Aslında öğrenme mekanizma- sı, saatin icadı ve ona mahsus bir gözlükle iç cihazları- nın kontrolü nevinden bir araştırmadır, Ömür boyunca öğrenen ve kendi kendini yetiştiren insan böyle bir kontrole muhtaçtır. Okul dediğimiz müesseseler yok- ken insanoğlu, böyle bir eğitimin şartlarını çevresiyle doğrudan doğruya münasebete gelmek, bunun tradis- yonlannı kazanmak ve bilenlerle karşılaşmak suretiyle elde etmiştir. Okullar, bu fonksiyonu daha da düzene koymak için kurulmuşlardır. Fakat çoğu okullar, hele kuru kalabalık haline gelen eğitim toplulukları, çocuk- ta tabii bir hal alan öğrenme ihtiyacını geliştirecek yerde kösteklemeye oyaramışlardır. En iyileri sayılan- ları bile diploma alınmaya kadar ve onun için Öğre- tenler diye tanınmışlardır. Bizim sınıf geçme ve okulu bitirme istatistiklerimize bakarsanız bu kadarını dahi ne güçlüklerle başarabildiğini anlarsınız. Diploma ise yeni bir başlangıç demektir. Hele bu günkü dinamik dünyada statik ölçülerin hiç bir mânası da kalmamış- tır. Gazete manşetlerini en azından 10 yıl öncesine doğru çevirdiğimiz zaman, Türkiyede büyük bir Maa- rif reformuna girişildiğini sanırsınız. Fakat bir de Öğ- retim ve eğitim alanının içini yoklarsanız o zaman bn propaganda manşetlerinin nasıl korkunç bir çöküntü- nün maskesi gibi kullanıldığını esefle görürsünüz. O de- recede ki. elde kalan enfiftsyonlst bütçe rakamları, tek övüncümüz olmuştur. Bugün öncelikle eğitim parolasını ortaya attığımız ve 13 bin yedek subayı da dağların, derelerin boşluğu- na saldığımız halde Maarif çarkımız, bu hareketi gere- kli gibi değerlendirebilmekte âdeta aciz göstermekte- dir. Onlara kitap yetiştirme vazifesi bile, günlük gaze- telerin ortalığa düşmesine kalmıştır. Bunun sebebi, her şeyden önce değer taşıyan fikirlerin meydana çıkma- yışı ve üretilememesidir. Fikir olmayan yerde ise sâ- dece şahıs ve şahsilik dedikodu hareketi olur. Gözüne ve kasma bakarak adam aramak usül haline gelir. Mil- lete malolacah bir Maarif anlayışına da elbette ki bu köhne usüllerle vücut verilemez Tebellür etmiş, hiç de değilse anahatlarıyla çizilmiş bir eğitim anlayışımız ol- saydı iki ayda bir eğitim bakanı aramak zorunda oka- mazdık. Bu reformlarımızı da mumla aranan şa- hısların mucize yaratmasından bahsetmezdik. Halbuki eğitim işleri bu yüzyılda ne tek tek şahısların ne de kadrolarda otomatik mertebeler kateden dondurulmuş insanların kân ve harcıdır. Maarif reformu, her şey- AKİS, 6 MART 1961 Hıfzırrahman Raşit ÖYMEN den önce bir fikir ve bir zihniyet inkılâbıdır. Böyle bir zihniyet inkılâbı, statik kadrolara yapışan ve her devir- de tekerlek olan elemanlarla yaratılamaz. İstikbali ku- cakkyabilen öncülerin savaşçı ruhu ile fethedllebitir. Kültür değerlerini yoğurarak geliştirilebilir. Üniversite- lerin ve ilmi teşekküllerin işbirliği ile yürütülebilir, Öğretmenlere güven ve heyecan Ka aşılamakla yayılabilir. Birinci Cumhuriyeti ilân eden Atatürk, bütün re- formları, bu arada eğitim reformlarını tarihi mânası ile büyük hâdiselerin ve reel kuvvetlerin tesirlerine da- yayarak ileri sürmesini bildi. Derinliğine bir teşhisi, va- zifeye çağırdığı ilim ve fikir adamlarının önüne sere- rek, tedbir aramalarını istedi. Onu takip edenler, bu dinamik ve realist yoldan yürümekte tereddüt göster- mediler ve dâvaları bütün çıplaklığıyla ortaya koymak- tan çekinmediler. Bundan 36 yıl önce. bir Vasıf Çınar, bakın, postuna riske ederek nasıl bir mücadeleye atat- mışlar: "Famin oldukları için çocuklarını cahil bırakmak hangi demokrat idareye yakışır? Tasavvur eder misi- niz ki, XX. asırda böyle bir memleket olsun? Kemal-i hicab ile söylüyorum ki, Türkiye Cumhuriyetinin bdzt köylerinde bir tek mektep bile yoktur ve buralarda daha otuz yıl mektep yapılmasına imkân da yoktur." Fakat asıl mukayeseyi umumi öğretimin kalitesi ve süresi üzerinde yapmak lâzımdır. Sanıyoruz ki, asıl o zaman dünyanın hangi ucunda olduğumuzu anlamış olacağız. Onun için İnönünün yeni çıkacak bir dergiye verdiği enteresan beyanatta da hatırladığı gibi, ileri seviyede bir umumi öğretimin şimdiden plânlarım ha- zırlamış olmalıyız. Bizden yardım bekleyen Kıbrıs bile bu adımı bizden önce atmıştır. Hindistan, hattâ Kongo bile okur yazarlıkta 9 50'nin üstüne çıkmıştır. 1912 de biz Meşrutiyet devrinde İstanbul Meclisinden Tedrisat-ı İptidalyye kanunu çıkartmaya uğraşırken Çarlık Rus- ya, böyle bir kanuna dahi kendi meclisinden çıkara- mıyordu. Fakat bugün on yıllık bir umumi öğretimi, Sibirya dahil, bütün Basyada 1068 yılında tatbik etmiş olacağını bütün dünyaya ilân ediyor!.. Aslına bakarsa- nız -köy hariç- Meşratiyetin Maarif anlayışı bugtuıkin- den daha da ileriydi. O halde biz hâlâ eskimiş kalıplara saplanıp kalmakta devam mı edeceğiz?. Eğer biz, dünyaya da ilan ettiğimiz gibi, hakika- ten demokratik istikamette bir devrimin yerleşmesi için 27 Mayıs ihtilâlini yapmışsak, herşeyden önce de- mokratik eğitimin amaçlarına, yollarına ve şartlarına tır. Böyle bir davranışa kendi biz buna kani değiliz. Asya hattâ Afrika dahil, bir dünyanın hızına ayak uydurmamız bile bizim maksada yarayan bir uyanış hizmeti görecektir.