YURTTA OLUP BİTENLER cek bir iktidara zemin hazırlamakla görevli geçici okabinelerdi ve bunun için de her rivayete uyarak Bakan değiştirmenin faydası yoktu. Başkan, sözlerini: — Dürüst, çalışkan arkadaşları- mızı iş başında bırakarak gayretle rini takviye edeceğiz" cümlesiyla d- zetledi. Bundan sonra memleket mesele- leriyle ilgili suallere ogeçildi. Fakat bu defa, Başkanın arzusuyla her su- al sahibi evvelâ kendini ve mensubu bulunduğu gazete veya dergiyi Baş- kana tanıtıyor, sonra Ssualini tevcih ediyordu. Ek sual, yeni intişara baş- layan bir İstanbul gazetesinindi ve İnkılâp mahkemelerinin faaliyete ge- çip geçmiyecekleriyle ilgiliydi. Baş- kan bu suali dikkatle dinledi ve e- liyle önündeki broşürü işaret ederek: — Cevabı orada" dedi Daha sonra gerilerden gelen bir sesle gazeteciler ister istemez başla- rını arkaya çevirdiler. Sesin sahibi tostoparlak bir adamdı ve bir ajan- tanımakta güçlük çekmediler. Zira bu nevzuhur gaze- teci, Başkanın bundan evvel Harici- ye Köşkünde yaptığı toplantıda da bulunmuş ve bir takım parlak fikir- ler serdetmişti!.. Nitekim, bu defa da gene bu neviden fikirler serdetmek üzereydi. İlk sözü, "Pek muhterem Başkanım" oldu.. Gazeteciler kıskıs gülmeğe başlamışlardı. Adam devam etti: " — Ne zaman sesinizi devlet rad- yosundan duyabileceğiz?" Başkan bu garip ve yersiz sual karşısında evvelâ bir duraladı sonra: — Onun da sırası ve zamanı var" diyerek kestirip attı. Böylece bir komedi faslı, başla- madan bitiyordu. Bundan sonra asıl suallere geçildi. Ciddi mevzular iş, aha ciddi mesele- lere intikal etti. Temsilciler Mec- gazetecinin mecra- ya döküldü. Temsilci gazetecinin sor- duğu sual, kendisinin hazırladığı ve fakat altına imza atacak bir M.B.K. üyesi bulunmadığı için dosyasında saklanan bir kanun teklifiyle ilgiliy- di Gazeteci: "— Türkçe ezan meselesine dair fikriniz nedir?" diye sorunca bütün başlar beyaz kâğıtların üzerinden kalktı ve Başkana yöneldi. Babacan lider ise hiç istifini bozmadı ve sağ eliyle kulağının arkasını hafif hafif kaşıyarak cevap vecdi; 8 Gürsel sorulan bir suali dinliyor. Cevabı hazır ii - Bu işlerde acele etmemek ge- — Biz o yoldayız ki, halkımız hiç bir meselede zor ile karşı karşıya kalmasın. Bu tip ileri hareketler biz- den değil, aşağıdan gelsin. Yâni biz halkı tenvir edelim, halk meselenin üzerine eğilsin. Teşkilâtı biz o suret- te çalıştırıyoruz." demekte fayda gördü. Basın toplantısı doğrusu pek rev- naklı devam ediyordu. Ne var ki sa- londa bulunan yabancı muhabirlerin henüz sesi soluğu çıkmamıştı. Nite- kim bir ara başlar, ister istemez, sa- lonun dip karşı tarafında oturan ya- bancı muhabirlere çevrildi. İşte tam bu sırada beklenen sualler gelmeğe başladı. Gerçi bu sualler pek ahım şahım sualler değildi ama, gene de ilgi topladı. İlgi toplamasının sebebi, suallerin büyük bir kısmının Yassıa- dadan bahsetmesiydi. Vedat Abutun tercümanlığım yaptığı France Press muhabiri, Yassıada hakkındaki şüp- helerini nihayet dile getirerek: " Duruşmalar ne zaman bite- cektir?" dedi. Gürsel bu suali de, sağ elini ku- lağına götürerek dikkatle dinledi. Cevabım, oturduğu koltukta öne doğru eğilerek tane tane, fakat sa- londa bulunanlar tarafından duyula- bilecek bir sese Ni başladı. Başkanın ilk söz "— Bilemem," a Daha sonra nâzik ihtilâlin basi- ret sembolü: — Onu bilsem, sizin için pek çok şeyi daha rahatlıkla vuzuha kavuş- turabüirdim" dedi. Hemen arkasın- an: "— Bunu, Adada vazife gören hâ- kimlere soyisim Tabii, işin çabuk- laştırılmasının faydalarını izah et- tim. Ama bu sâdece izahattan ibaret- tir. Benim onlara karışmağa hakkım yok. Ne zaman isterlerse o zaman bitirirler" diyerek suali cevaplandır- mış oldu. France Press muhabirine bu söz- ler tercüme edildiğinde, muhabirin yüzünün aldığı ifadeden hayli mem- nun olduğu görülüyordu. Dert çok, söyleyen yok Tam bu sırada birden salonu bir sü- küt dalgası kapladı. Hiç kimse tek sual sormuyordu. Başkan bunu hissetmiş olmalı ki, vefakâr dostları- na mi etmek istedi ve: — Çoktan beri konuşmadık. Bol sual sorun. Hiç bir nokta eksik kal- masın" dedi ve yeni sualleri bekle- meğe koyuldu. Bir cesaretli muhabir de Times'in muhabiri oldu. Yabancı muhabir, Kraliçe Elizabeth'in ziyareti hakkın - da Türk Devlet Başkanının düşünce- lerini soruyordu. Başkan Gürsel bu suali de kendine has samimi ifadesiy- le cevaplandırdı. Elbette Kraliçe E- lizabeth'in gelişinden son derece memnun olunuyordu. Ne var ki, üztt- AKİS, 6 MART 1961