Tİ YA Ankara Masal piyes Küçük o Tiyatro mevsimin üçüncü eserini, gene bir telif eserle, "Aşk ve Barış" la verdi. "Aşk ve Barış" Suat Taşerin ilk telif piyesidir. Dede Korkuttan, Yüğnek masalını almış, " bir görüşle işlemiş, bu görüşe uygun bir sonuca bağlamış, piyes haline getirmiş. oYalnız piyes haline mi? Ankara Radyosunun tem- sil saatlerini ve "Cumhuriyet" tunlarını takibedenler oOaynı masalı daha önce, gene Suat Taşerden, rad- yofonik piyes ve resimli roman ha- linde de dinleyip okuduklarını hatır- lıyacaklardır. "Aşk ve Barış'ın sahne versiyo- nunu, İzmir ve Bursa temsillerinden sonra, geçen hafta Ankarada seyre- denler, güzel, arı bir dille karanlıkta masal dinletmekten pek ileri gitmedi- ğini farketmişlerdir. Yazar, bu ma- sal havasını daha iyi verebilmek için, hemen her sahnenin başında ve so- nunda -Koro yerine koyduğu- "An- latan"ı uzun uzun konuşturuyor. Su- at Taşer, programdaki rol dağıtımı- na göre, kendi üzerine aldığı bu rolü, perde önüne çıkıp temiz ifadeli durum belki değişecek. Ama -bilinmez hangi düşünceyle- bu rolü "canlandırmak" tansa -tâbir ca- izse- "öldürmeyi" tercih etmiş, yâni sözlerini tele veya (oplâğa söylemiş. Temsilde, kendisi gözükmeden, ma- kine her akşam aynı sözleri tekrar- lıyor, seyirci de hoparlörden dinliyor. Suat Taşerin karanlıkta, kapalı per- de önünde, dinlenen sesi o kadar tat- lı geliyor ki, niye kendini kaptırmaya (muvaffak olabilirse Yüğnek masalını takibede- bilecek, Canguza tutsak düşen Kazı- lık Kocayı, anasının kanımda bırak- tığı oğlunun -daha onbeşindeki bu körpe çocuğun- oTekürün zindanın- dan, iki çift tatlı sözle, nasıl kur- tardığını görüp anlıyacaktır. Aslı-.masal olduğu için "hareket" den çok "söz" ün, hattâ "anlatış'"ın hakim olduğu eserde, Yüğnekin ba- basını istemek için Tekürün karşısı- na dikildiği sahne, dram malzemesi bakımından, en zengin sahne olarak beliriyor. Ne yazık ki burada da ya- zar, Tekürü ikinci plâna atıp baba ile oğulu, onun önünde, nazımlı, ne- i, uzun konuşturuyor, bu alenen lâyıklyle faydalanmıyor. AKİS, 6 MART 1961 TR O Onun için bu sahnede Teküre de, se- yirci a dinlemekten başka bir iş kalmıyo "Aşk ve Barış" temsilinden çıkar- ken tatmin edilen, daha çok, kulak- lar ve gözler oluyor. Temiz, akıcı bir dil -tatlı bir ninni gibi de olsa- ku- lakları okşuyor. Bazı fazlalıklar, tek- rarlar, aynı çeşitten lâflarla uzayıp gittiği halde... Hüseyin Mumcunun cici dekorları da bu masal havasım süslüyor, onu tamamlıyor. Hele ikin- ci tablonun çadırlı, ağaçlı dekoru... "Aşk ve Barış" klâsik masal ede- biyatımızı sahneye çıkarmak, onu da- ha geniş topluluklara -yeni bir açı- dan- duyurup yaymak için girişilmiş bir deneme, bir ilk adımdır. Bu ilk adım, şimdilik dil meselesini hallede- oyunlan olmasa "Aşk ve Barış" bir okul temsili olup çıkacak. Kırık Hayatlar... Yenişehirdeki Yeni Tiyatro da cuma akşamı program değiştirdi. Te- rence Rattigan'ın "Ayrı Masalar'"ını afişten indirdi, yerine Lilian Hell- man'ın "Kırık Oyuncaklar"ın çı- kardı. "Kırık Oyuncaklar"ı -Sevgi San- lının tercüme kokmıyan tercümesin- den- seyredenler, bu Amerikan piye- siyle "Ayrı Masalar" arasındaki ruh akrabalığını derhal farkedeceklerdir. Terence Rattigan'ın İngiliz çerçevesi içinde vermek istediğini, Lilian Hell- man Amerikan çerçevesi içinde veri- yor, ikisinde de tasvir ruhudur. İnsan ruhunun derinlikle- rinde gizlenen arzular, tutkular, öz- leyişler.. Amer ikalı kadın yazarın eseri, bu kıyaslamada, özü bakımından, şuur- Taşerin "Aşk ve Barış"ı İyi dil, kötü renk bilmişse, ona da sevinmek gerekir. Sahnedeki oyun "Aşk ve Barış'ı Suat Taşer kendi- si sahneye koymuş. Acaba iyi mi etmiş? İşi bir başkası üzerine alsay- dı eseri biraz daha başka, daha ta- rafsız gözle görüp -bazı fazlalıkları, uzunlukları atarak- oyuna canlılık, hareketlilik (kazandırabilir (omiydi? Kolay değil, ama belki Eserde rol alan sanatçılardan çoğu rollerini oynamıyor, sanki ezber oku- yorlar. Kazılık Kocada Halük Mar- kalının, Gökçe Hatunda Süreyya Ta- şerin, Tekürde Doğan Başerin, Kı- nalı Kızda Gülgün Kutlunun, II. Er- de de Bakkal Saranın diri, ifadeli altı isteklerin sebebolduğu şiddetli tepkiler, psikolojik (oyoğunluk bakı- mından ağır basıyor. "Kırık Oyun- caklar"ın bellibaşlı bir kişisi yok ki yazarın tuttuğu ayna karşısında ür- permesin, bir gülüşün, yahut bir hıç- kırığın altında gizlemeğe çalıştığı, bir sırrı, bir sapık arzuyu, bir suçlu düşünceyi açığa vurmasın. Yazar, kişilerini teker teker tedirgin eden bütün kompleksleri, bütün korkuları ve günah yüklü düşünceleri yanyana, hattâ biribiriyle ahenkli bir bağlantı ve gelişme halinde işlemesini bilmiş. Ama şekil bakımından, bütün o giz- li, suçlu isteklerin, duyguların ulu- orta ssöylenmemesi bakımından, Te- 31