Haftanın İçinden Basiret Bağlanınca... Eğer M.B.K. gazete kârlarının yüzde ellisinin fikir iş- çilerine verileceğim ve resmisi hususisi bütün ilân- ları Ahmet Yıldızın istediği gibi dağıtacağını bildiren iki kanun çıkarsaydı da dokuz gazete sahibi ortada ba- sın hürriyeti diye bir şey bırakmayan bu kanunları protesto için gazetelerini üç gün kapasalardı gene do- kuz gazete sahibi haksız olurdu. Basına Dördüncü Kuv- vet dendiği, herkesten fazla gazeteciler tarafından ha- tırlatılır. Bu hakikatin, hele grevin ve tabii lokavtın yasak sayıldığı bir memlekette bizzat dokuz gazete sa- hibi tarafından hatırlanmamış bulunması büyük bir ta- lihsizliktir. Ama bunun da üstünde bir üzüntü vesilesi, hâdisenin, şartları ve durumu bilinen 1961 Türkiyesin- de cereyan etmiş olmasıdır. Basın, bilhassa Dördüncü Kuvvet olma vasfı dolayısıyla, memleketin meselelerini en iyi bilme mevkiindedir. En iyi bilecektir ki en doğ- ru yolu gösterebilsin. Halbuki, 1961 Türkiyesinde varı- lan karar nevinden bir kararın sâdece Basın değil -o, ikinci plânda kalır- ama milli menfaat bakımından ne derece zararlı, nasıl tehlikeli olabileceğini görmek için kerli ferli bir gazete sahibi olmaya zerrece lüzum yok- ta. Nitekim, doğan hâdiseler bu pek açık gerçeğin de- lillerini teşkil etmiştir. Bunları sezmeye biraz basiret yeterdi. Anlaşılan, dokuz gazete sahibi bir araya geldi- ğinde bağlanan işte bu basiret olmuştur. Bir defa, dokuz gazete sahibi tutumlarının temeli- ni teşkil eden konuda tamamile haksızdırlar. M.B.K. tarafından çıkarılan İki kanun dolayısıyla bunların "basını emsali görülmemiş bir tehlikenin içine attığı" ve "Hür Dünya Cephesi basınının hiç birinde emsali görülmemiş ve görülemeyecek olan bir kontrol siste- mini Türk Basını üzerine koymak istediği"ni söyleye- bilmek için ya kanunları okumamış olmak, ya oku- duğunu anlamamak, ya da kötü niyete sahip bulun- mak lâzımdır. Bir kısmı, yazı ömürlerinin her anında kalem haysiyetini dajma korumuş ve milletçe yaptığı- mız son mücadelede soldurulamayacak şeref payı ka- zanmış dokuz gazete sahibinin davranışını başka türlü izaha imkân yoktur. Nitekim feryatlı şikâyetlere konu yapılan bir hususun kanun metninde mevcut dahi bu- lunmaması ve başka bir tu-kaka maddenin biç de sa- nıldığı gibi olmaması ilk ihtimale kurban gidenlerin sayısının yüksekliğini oOgöstermektedir. Fikir işçilerini alâkalandıran kanun, bir kısmı bâzı kimseler tarafın- dan zaten korunan ve çoğu esasen kazanılmış tabii haklatın perçinlenmesinden başka mana taşımamak- tadır. "Basın - İlin Kurumunun teşkiline dair kanun" ise geriye, değil, hem de çok ileriye doğru atılmış bir adımdır ve hukuken, ya da fiilen mevcut "Basın üze- rindeki Hükümet kontrolü"nü çoğaltmamaktadır, a- zaltmaktadır. Ama bu kanunun, Babiâlide fiilen ve -çeken bilir- en korkunç şekilde mevcut bir ilân teke- lini, bu tekelin temsilcisiyle birlikte yıktığı bir ger- çektir. Eğer üzüntü bundan doğuyorsa, dokuz gazete sahibi gazetelerini üç değil, otuzüç gün kapasalar yeri- dir. Yok, gözönünde tutulan Basın Hürriyetiyse -niçin tekrar etmemeli: bir kısmı, yazı ömürlerinin her anın- da kalem haysiyetini daima korumuş ve milletçe yap- tığımız son mücadelede soldurulamayacak şeref payı kazanmış- dokuz gazete sahibinin yas tutmaları değil, kendilerinden başka herkesin yaptığı gibi bayram et- AKİS, 16 OCAK 1961 Metin TOKER meleri gerekirdi. Ama şimdi, ortaya çıkan ve çıkacağını tahmin için kâhin olmaya hiç lüzum bulunmayan yeni durum ka- nunları unutturmuştur. Dokuz gazete sahibi o haksız ve ne yandan bakarsanız bakınız tasvibi asla caiz bu- lunmayan kapatma kararını verecek, yerde gazetelerin- de fikirlerini söyleselerdi, 147'lerin uğradıkları haksız- lığı tamir ettirmek için hep birlikte nasıl uğraşıyorsak -o konuda, doğru yol mutlaka bulunacaktır- kendilerine göre haksız maddelerin tamiri için öyle uğraşsalardı hiç kimsenin diyecek sözü bulunmazdı. Fikir, nihayet fikirdir ve M.B.K. nin, samimiyetine inandığı kimseler tarafından söylenen en acı, en sert laflar karşısında bile soğukkanlılığını kaybetmediği, kaşlarını çatmadı- ğını, tahammülden başka reaksiyon göstermediğini be- lirtmek bir hakşinaslık o icabıdır. Ancak, hakikaten "basını emsali görülmemiş bir tehlike içine atan" ve "Hür Dünya Cephesi basınının hiç birinde emsali görül- memiş ve görülemeyecek olan bir kontrol sistemini Türk Basını üzerine koyan" meşhur Menderes kanun- ları çıkarılırken başvurulmayan bir protesto tarzının bugünkü idareye ve memleketin bugünkü şartları için- de reva görülmesi âmme vicdanını derin surette renci- de etmiştir. Mesele artık budur ve gazete sahiplerinin, işte bu hissi yaratmaya hakları yoktu İkinci Cumhuriyetimizi, taş taş üstüne koyarak sağlam, demokratik ve sivil esaslar üzerine bina etme- ye çalışırken, bırakınız memleketin büyük kuvvetleri- ni, fertlerin dahi vazifeleri, mükellefiyetleri vardır. Bunların başında, binanın mimarlarına yardımcı olmak gelmektedir. Basın, bu yardımcıların birincisidir. Böy- le bir,anda cemiyetimizi tekrar altüst etmek, et ve ke- mik mesabesindeki Gazete Sahibi - Fikir İşçisi çatış- masına yol açmak, kudret sahiplerine "İşte, Basın de- diğiniz bu!" dedirtmek, pusuda beklediklerinde zerrece şüphe bulunmayanların ekmeğine yağ sürmek, bir ta- kım kışkırtıcılara, bulanık su avcılarına müsait vasat hazırlamak, normal idareye geçişi güçleştirmek, ger- çek Basın Hürriyetini basit menfaat hesaplarıyla eş hizaya getirmek dokuz gazete sahibinin asıl hatasını, -hiç alınmasınlar- günahım teşkil etmiştir. Dokuz ga- zete sahibi, cemiyetimizde, Menderesin o meşum ikti- sadi politikasının tabii neticesi olarak servete düşman kıpırdanışların kendini hissettirdiği sırada, inanılmaz bir basiret bağlanması neticesi kendilerini "zalim kapi- talistlerin birer müşahhas örneği diye ortaya koy- muşlardır. Üstelik, bunlar memlekette fikir söyleme, yol göserme, tenkit yapma, sağduyunun sesini duyurma mevkiinde olan mümtaz kimselerdir. Bugünkü fırtına geçiştirilir, gerilen asaplar gevşer, karşılıklı söylenen ve pek çoğu mübalağalı acı sözler unutulur, Babıâlide düzen tekrar kurulur, tekrar işler. Fakat, kudret sa- hiplerinde ve umumi efkârda doğmasına ihtiyatsızca yol açılan şüpheler, endişeler, itimatsızlık ve çekingen- lik, görülecektir ki kısa zamanda bertâraf edilemeye- cektir. Basın denilince dokuz gazete sahibi ister iste- mez hatıra gelecektir ve dudaklar, ister istemez sâdece dokuz gazete sahibine karşı değil. Basına karşı bükü- lecektir. Her satırın altında bir hususi maksat arana- caktır. Üzülmemek kabil mi?