hitlerinden Turhan Feyzioğlular, Tur- gut Göleler, Daniş Yurdakullar Di- van önüne çıktılar ve bildiklerini an- lattılar. İncesuda Namık Gedikin a- damlarıyla (O-Ahmet Kınık, Cemal Göktan ve Kemal Çakın- o heyet pen- çeleşmiş bulunduğundan üç tanığın sözleri (o ilgiyle dinlendi. Hakikaten Feyzioğlu, Göle ve Yurdakul Gedik çetesiyle âdeta oboğuşmuşlar, onun mensuplarına pervasızca hakaret et mekten çekinmemişler, ama bugün- leri o günden haber vermişlerdi. İn- cesuda Cemal Göktana, uşaklığın as- la fayda sağlamadığı, hesap günü geldiğinde I numaralı mesullerin ke- nara sıyrılmak isteyerek bütün suçu kendilerine (o yükleyecekleri ( bildiril- i. Feyzioğlu, Göle ve Yurdakul kaymakamlığında, Belediye dairesinde yapılan (görüşmeleri taf- silatıyla anlattılar. Kehanetlerini ise doğrulamak görevini, mütad veçhile düşük efendi üzerine aldı. Zaten Menderes, Kayseri olayla- rından ne derece habersiz bulunduğu- nu nakle bir evvelki celsede başlamış- tı. Hiç bir şeyden haberi yoktu. Ne- redeyse "Ay! Sayın İnönünün yolu mu kesilmiş? Bak alçaklara!. Sizi şerefimle temin ederim, ilk defa ola- mek.." diyecekti. kın sözleri bir başkası söylemedi de- gil. Celâl Bayar, Menderese ilettiği ve elde sureti mevcut telefon mesa- jını tevil için bin dereden su getirdi ve "Evet, ben Cumhurbaşkanıydım ama bu işlerle de uğraşırdım. Belki doğruydu, belki değildi. Hakikat su- dur ki İnönünün Kayseriye gitmesini mahzurlu buldum, Yeşilhisar hâdise- leri dolayısıyla Örfi İdare ilân edil- mesini istedim, mahkemelerden de, yavaş işlediklerinden dolayı şikâyet ettim" demek mertliğini, cesaretini gösteremedi. Anlaşılan, onun kaba- dayılığı da bir noktada takılıp kalı- yor, ondan sonra o da âdeta Mende- resin süfliliğine düşüyordu. Kayseri oolaylarının dikkati çe- ken bir tarafı, bütün suikast ve Gö- rülmemiş Kepazelik (o dâvalarındaki gibi o dâvada da dosyanın son derece tatmin edici bulunuşuydu. Ama, hâdi- se öylesine ortadaydı ki, böyle bir dosya hazırlamanın fazla meharet sa- yılması ogerekmediği derhal göze çarptı. Asker ve sivil tanıklar -İnönü- yü durdurma ödevi üzerlerine yüklen- miş, fakat sonradan Ordudan istifa ederek bu ödevi hangi şartlar altında yaptıklarını belli eden, bu yüzden de tevkif edilerek 27 Mayıs sabahına ka- dar hapishanede kalan kahraman su- AKİS, 16 OCAK 1961 baylar birer birer gelerek hâdiseleri aydınlattılar- bir hükümetin nasıl yol kesicilik yaptığını dehşet verici şe- kilde naklettiler. Bir gazetenin kaderi Bitirdiğimiz haftanın içinde kahra- man Demokrat İzmirin yakılıp yı- kılmasıyla alakalı dâvada da dosya açıldığında çetenin marifetleri tam bir çıplaklık içinde ortaya serildi. Suikastın nasıl hazırlandığı, kimlerin eliyle ve kimlerin idaresinde icra e- dildiği görülüyordu. D.P. nin İzmir- deki teşkilâtı, kendilerini rahatsız e- den bu kahraman gazeteden kurtul- mak için -zira Demokrat İzmir, bü- tün tehlikelere rağmen DP. nin İz- mirdeki çetesinin etrafı nasıl soyup soğana çevirdiğini, kimlerin ne işler yürüttüğünü pervasızca yazıyor. Mu- halefetin sesini oduyuruyor ve D.P. iktidarının sonunun geldiğini Egeye ilân ediyordu- İsmet İnönünün Uşak dönüşü İzmire gelmesini fırsat say- YASSIADA DURUŞMALARI mışlardı. Efendileriyle temas ettik- ten sonrada, Kemal Hadimimin meş- hur "milli galeyan'larından biri ola- rak külhanbeylerini gazeteye salmış- lar ve tesislerin altım üstüne getire- rek gazeteyi uzun Zaman çıkamaz hale sokmuşlardı. Haftanın incisi, düşük efendinin bu dâva vesilesiyle söylediği bir söz oldu. Üstadın, bermütad hiç, ama hiç bir şeyden haberi yoktu. Füturun zerresini hatıra getirmeksizin, gerine gerine: "— Altı ay öncesine gelinceye ka- dar, böyle bir gazetenin varlığından bile haberdar değildim. Bu, büyük ol- mayan bir mahalli gazetedir!" dedi. Halbuki aynı Menderes, bu gaze- teyle alâkalı olarak, hiç olmazsa bir düzine dâva açmış ve meşhur "İnsaf be Paşam" fıkrasından dolayı Ziya Hanhanı dünya kadar hapse mahküm ettirmişti! Tabii, gazeteyle yıllar yılı ve şahsen uğraşmış bulunması, caba! 21