YURITA OLUP BİTENLER zı yayınlaması ve kavgaya katılma- sıyla başladı. Bu, C.H.P. nin görü- şü değildi. -Zaten C.H.P. nin görü günü ancak Genel Başkan ve Ge- nel Sekreter açıklamıya mezundur- Ama başyazı, elbette ki tepki oya- rattı. Ayın dokuzunda İstanbul Ga- zete Sahipleri Derneği adına Bedii Faik İsmail Rüştü Aksala bir tel- graf çekerek bunun parti görüşünü aksettirip aksettirmediğini (o sordu. İkinci bir talihsizlik, bu telgraf an- rin eline vardı. Bu İnönüye de başvurulmuştu. Fakat C.H.P. yi sıkıştıran sadece gazete sahipleri olmadı. Fikir işçi- leri, başlarında Temsilciler Mecli- sinin bir kaç gazeteci üyesi, bir he- yet halinde Aksalı gördüler ve hak- larının korunmasını, partinin siya- si sebeplerden ötürü patronların tesiri altında kalmamasını istedi- Sekretere ler. Fikir işçileri Genel C.H.P. yi seneler senesi nasıl des- teklediklerini anlattılar, bunu par- tinin sosyal adalet prensibine da- yanarak o yaptıklarını söylediler. Haklıydılar. O bakımdan C P. den, günlük politika zaruretleri do- layısıyla haksız bir tutum beklemi- yorlardı. Eğer parti bunu yaparsa, fikir işçileri pek âlâ partiyle de sa- vaşabilirlerdi! Tabii, heyetin tema- sında böyle bir tehdit havasına yer verilmeseydi daha iyi olacaktı ama ateşli gazeteci - politikacılar bu ha- tayı islediler. Zaten bu sırada ga- zete sahipleri de «Vay, C.H.P. bizi tutmuyor!» diye feryada başlamış- lardı ya.. Hatta bunlardan bazıları «Biz de başka partiyi tutarız» diye, bakkal hesaplarına bile koyulmuş- lardı. Aksal tehdit kokan sözlere hiç aldırmaksızın ve kendi itidalini kaybetmeden herkese sükünet tav- siye etti. Fırtına dindiğinde gene beraber çalışacaklar, (birbirlerinin yüzlerine bakacaklardı. Kırıcı tu- tumlara mahal yoktu. C.H.P- ye ge- lince, hukukçulara kanunlar tetkik ettiriliyordu. Elbette ki gereği ya- pılacaktı. Aksak noktaların Kuru- cu Mecliste ele alınabileceği bir be- dahatti ve bunu Ahmet Yıldız bile söylemişti. Her halde, Önce sinirle- rin gevşemesi şarttı. Aksal Ulusa sükünet tavsiye edici, uzlaşma yo- lunu gösterici yayın yapması için talimat verdi. Biraz gecikerek de olsa talimat yerine getirildi. Başı dertte adam ise, Cihat Ba bandı. Basın - Yayın Bakanı bakan lığının daha ilk günlerinde böyle bir durumla karşılaşınca meselenin bir an önce ve barış yoluyla halli için gayret gösterdi. Kanunlar or- 18 tadaydı. Üstelik, belki tatbikatta bazı müşküller arzedecekti ama e- sas itibariyle Basın Hürriyetini ze- deleyici bir mahiyetleri yoktu. Üs- telik Baban, gazetelerin tasvibi im- kânsız kapanma kararları, karşısın- da M.B.K. nin tepkisinden de ha- berdardı. Bir Hükümet adamı ola- rak, evvelâ korumakla mükellef bu- lunduğu elbette ki milli menfaatti. Milli menfaat ise buhranın en kısa zamanda yok edilmesini gerektiri- yordu. Zira hava bulandırıcılar fır- sattan faydalanmaya başlamışlardı bile.. Cihat Baban bir yandan M.B.K. ile, diğer taraftan bazı gazete sa- hipleriyle temasa geçti. Gazete sa- hiplerine verebileceği teminatı ver- di. Bu sırada Radyoda, kendisinden habersiz tek taraflı yayın yapılmış, gazete sahiplerini kırıcı sözler söy- lenmişti. Ertesi sabah Bakan, ma- kamına geldiğinde, ilk iş olarak bu kabil yayınları durdurdu. Fakat ga- zete sahiplerinin içinde bulunan kışkırtıcılar, manasız o varlıklarına sebeb-i hikmet arıyanlar ve bilhas- sa ültralar bu uzlaştırıcı gayretle- ri de boşa çıkardılar. İpler geril- mişti. Kopuncaya kadar çekilme- liydi. Fakat işin hayret uyandırıcı tarafı Nadir Nadilerin, Ercüment Karacalıların, hattâ Erol Semavile- rin ve Malik Yolaçların bu tiplerle bir yolu beraber yürümeyi Oo evvelâ kabulleri, sonra da, hata güneş gi- bi ortaya çıkınca dahi bunda de- vamlarıydı- Ali Fuat Başgil Geciken tedbir Hafta biterken ve bu satırlar ba- sılırken Babiâli son derece lüzum- suz bir savaşın yaralarını çalışıyordu. Sular henüz mıştı, Zira fikir işçileri, bazı gazete sahiplerinin, kendilerinin hazırla dıkları gazetelerde kendilerine kar- şı yaptıkları hücumları aynı sü- tunlarda cevaplandırmak istiyorlar, buna mukabil o gazete sahipleri ak- si istikamette direniyorlardı. Hal çaresi bulunmazsa, fırtınanın o So nunda kapatılan Basın Gazetesi tekrar çıkacaktı. Kuyruklar Bir sıçrarsın çekirge... Geçen hafta çarşamba günü, İs- tanbul Radyosunun saat 33 teki son haber yayınını dinliyen bir üni- versiteli genç, eski Anayasa Hukuku Ord. Profesörü Ali Fuat Başgilin, De- mokrat Partiyi övücü ve Kurucu Mec- lisin meşruiyetini şüpheye (düşürecek bir makalesinden ötürü örfi laderece nezaret altına alındığını ve hakkında takibat yapıldığını duyduğunda: — Nihayet içeri girdi!-.» dedi. Olay, Babıâlide şiddetli tutmanın estiği bir günde cereyan etmesine rağ- men, yine de tepki uyandırdı. Bunun başlıca sebebi. Demokratların Başgilin liderliği altında toplanmaya hazırlan- dıklarının. bilinmesiydi. n aynı gün saat 11.15 sırala- tarafından alınıp Harbiyeye götürülmesine, ismi - cismi basın mensupları tarafından bi- linmeyen bir dergide yayınlanan, günkü iç siyasi durumda Kurucu Mec- lis nasıl seçilebilir?» başlıklı makale- si sebep oldu. Aslına bakılırsa bu yasa, ne olduğu belirsiz «Dünya ve Türkiye» adlı aylık dergiden önce, Yeni Sabah gazetesinde neşredilmişti. Ne var ki Kılıçlıoğlu, örfi İdareden yakasını bel- ki de bir şans eseri olarak kurtardı, şayet yazı 17 Aralık tarihli Yeni Sa- bahta çıkmış olsaydı, derginin başına gelen Yeni Sabahın başına gelebilirdi. Çünkü o tarihte Kurucu Meclis Kanu- nu Resmi Gazetede yayınlanmış ve bu suretle de, Başgilin makalesi ile Ka- nunun neşredilmesi aynı tarihe isabet etmiş olacaktı. Nitekim 20 Aralık ta- dilinde yayınlanan «Dünya ve Türki- ye» dergisinde aynı yazı çıkınca durum başkalaştı. Dergide Başgilin omakalesi yayınlandığı saman. Kuruca Meclis Kanunu dört gün önce yürürlüğe gir- miş bulunuyordu. Yalnız derginin Ör- fi İdare tarafından süresiz olarak ka- patılmasında ve Neşriyat Müdürü Os- man Gürdemirel ile Başgilin nezaret altına alınmasında tam 22 günlük bir gecikme olmuştu ki. bu gecikme de derginin, ilgililerin eline geç ulaşma- sından ileri gelmişti. 22 günlük bir ge- cikmeye rağmen o gün. Örfi İdare Ko- AKİS, 16 OCAK 1961