e İç yüzü emir, "trenden inenleri geri bindirmek ve kimseyi in- dirmemek"ti. Çetiner topluluğa şöyle bir baktıktan sonra emri verene şu kesin cevabı verdi: — Bu benim görevim değildir. Bu bir jandarma görevidir. Gerekiyorsa onlara yaptırın." ir ata İnönü trenden indi. Yola doğru yürümeğe başladı. Olay yerine toplanan halkın "Kula Binbaşı" de- dikleri ve geldiğinden kısa bir süre sonra güven ve sev- gi yaratan Selâhattin Çetiner, yolun başında duruyor- du. İnönü, sert bir sesle şunları söyledi: "— Binbaşı, burada hayatımıza karşı bir kastın hazırlıkları yapılıyor. Size durumu bildiriyorum. Der- hal tedbirinizi alınız, âmirlerinize haber veriniz ve yo- la açtırınız." Sarışın Binbaşı, bir yandan hakiki hüviyetini ve şahsiyetini belli edememenin, diğer taraftan imkânsız- lıkların tesiri altında şaşkın ve üzgün: — Başüstüne Paşam!" dedi. Bu konuşmadan pek az zaman sonra, Kayseriden gelen emirle yol açıldı ve İnönünün Himmetdede mace- rası sona erdi. Fakat Selâhattin Çetinerin çilesi sona ermedi. Zira Muhalefet liderinin yolunun ikinci bir defa İncesuda kesilmesi kararlaştırılmış ve oradaki birliğe de aynı Binbaşının komuta etmesi uygun görülmüştü. İncesudaki o dramatik gün, genç Kurmay Binba- şı İnönüyle ikinci defa karşılaştı. e Yeşilhisara giden köprü GMClerle kapatılmıştı ve Çetiner bir kenarda hâdiseleri seyrediyordu. Birden arkasında, biraz bo- ğukça, ama hakimane bir asker sesi duydu: "— Kumandan!" Çetiner, arkasına döndüğünde İnönüyü beş-on adım gerisinde buldu. Kendisini çağırıyordu. Evet, İnönüler kahramanı, eski ve büyük bir asker kendisini çağırı- yordu. Birden heyecanla titredi. Koştu, İnönünün kar- şısında çivilenip, bir kurmay subaya yakışır güzellikte selam verdi: " — Buyur, Paşam!" — Bu birliğin kumandanı sen misin?" — Benim, Paşam!" "— Öyleyse emret, yolu açşsınlar!.." Binbaşı kısa bir an duraladı, sonra üzüntüyle cevap verdi: "— Komuta bende değil, Paşam. Yurtiçi Bölge Komutanı burada, Komutayı bizzat ele aldı. İnönü sordu: "— Beni vurmaları için vereceksin ?" Bu, Binbaşı Çetinerin hiç beklemediği bir soruydu. Birden donda. Titredi. Gırtlağı düğümlendi. Gözleri doldu. Başının hafifçe döndüğünü hissetti, "İnönüyü ver" emrini vermek! Bu, nasıl düşünülebilirdi? Paşa- nın gözlerinin içine anlatılmaz bir sevgiyle, askerce, yi- ğit bir sevgiyle baktı: " askerlerine emri ata mi Böyle bir emri vermektense, kendimi vururum. Paşam!" diyebi Idi. İnönü, bu genç ve levent kurmay subaya muhab- bette baktı. Sonra, GMC'lerle kapatılmış yoldaki asker- lere doğru yürüdü. AKİS, 16 OCAK 1961 Genç Binbaşı kırksekiz saat sonra yorgun, uykusuz, harap bir halde, küçük ve mütevazı evine geldi. Kendi- ni divanın üzerine bıraktı, hapını ellerinin arasına aldı. Bir süte düşündü. Olanları bir bir gözünün önünden ge- çirdi. İçkide bir isyan kabarıyordu. İnönünün, o dağ gi- bi eski ve büyük askerin, "Beni vurmaları için askerle- rine sen mi emir vereceksin?" sorusu, bütün heybetiy- le gözlerinin önündeydi. Halbuki Binbaşı Çetiner asker- di. Askerliğin şerefi, namusu, ulviyeti vardı. Halk gö- zünde, yol kesici olarak görünmek, bu çeşit vazifeler almak, en büyük askerin karşısına bu sıfatla çıkmak, olacak iş değildi. Meral Çetiner, kocasıyla gözgöze gelince, şaşaladı. Binbaşının gözleri dolu doluydu Meral Çetiner kocasının yanına oturdu. Eliyle saç- larını okşadı. Yumuşak, tatlı, güven verici, inandırıcı Uy sesle: — Haklısın Selâhattin" dedi. "Ama üzülme Artık sen yapamazsın bu işi Yapmasın. İstifa et!" Binbaşı, karısına biraz hayret ll sevgiyle baktı. Zaten kendisi de bütün yel boyu ve evine geldiğinden beri hep bana, bu "istifa"yı düşünüyordu. Ama bu arada biri alfa, biri birbuçuk yaşında iki çocu- gunu ve genç karısını da hesaba katıyordu. Karısının bu kararı nasıl karşılıyacağını merak ediyordu. Halbu- ki, şimdi karısı ona güven veriyor, "istifa et!" diyordu. Binbaşı Çetiner istifa etti. Hareketini takdirle kar- şılayanlar kendisini telgraf ve telefonla tebrik ve te- selli ettiler. Ziyaretçinin ardı arkası kesilmiyordu. Himmetdedede I. Grup Komutanı olarak görev lan Topçu Binbaşısı Osman Özkoçak, işte bu sıralar- da Binbaşı Çetinerin esine geldi. Arkadaştılar. Özko- çak da heyecanlıydı. Hem heyecanlı, hem kararlı. İçeri girip oturduktan asara, kimin kim olduğunu bile sorup öğrenmeğe lüzum görmeden: "— Kararımı verdim Selâhattin" dedi. "Ben de senin yolundayım. İstifa edeceğim Topçu Binbaşısı Özkoçak en küçüğü yedi, en bü- yüğü ondokuz yaşında üç çocuk babasıydı. Ayrıca Kon- yadaki annesine, babasına da bakmak zorundaydı. Ai- Ankarada kendisi (oKayserideydi. Bütün bunlara rağmen, istifa kararını overebiliyordu. (Binbaşı Özko- çak, İnönünün Kayseride karşılanmasında 1. Grup Ko- mutanı olarak vazife almış, sonra İncesuda, daha son- ra da Ürgüpe giden yolun kavşağında barikat kurmak- la vazifelendirilmişti. Daha önce de Ankara - Ürküp, Sivas - Bünyan yel kavşaklarında İnönünün Kayseriye gelmemesini temin işi kendisine verilmişti. Nisan ayının 7. günü saatler tam 14,55'i gösterdi- ği sırada Özkoçakın istila dilekçesi yazılmış, imzalan- mıştı. İstifa ilgili makamlara tel - dilekçeyle bildirildi. Ertesi gün her iki Binbaşı da tevkif edildiler ve Kayseri olaylarının yayınlanması yasak edildi. 27 Maya sabahı, bu iki mert asker hürriyetlerine kavuştular. Ama Vazifelerini yapmışlar, Türk subayı- na nasıl davranması gerektiğini gözler akline sermiş- lerdi. Şimdi ikisi de yarbay olarak, "aşk derecesinde" bağlı bulundukları (o mesleklerindedirler. Şerefle, cesa- retle ve mertçe Türk milletine hizmet etmektedirler. 28