lesi de şeref salonuna alınmıştı. işte bundan sonradır ki Albayı görenler kendisini bir hafta evvelkin- den farksız buldular. Kaşları hafif- le çatık, gülümsemesi manalı, sesi- nin tonu oturaklı, hareketleri otori- terdi. Albay, dört kızı, bir oğlu ve eşi şeref salonunda akraba ve tanıdıkla- rıyla sohbete koyuldular. Türkeşin dört kızı -Ayzıt, Umay, Sevenbige ve Sencer- bir köşede toplanmışlardı. Kügük oğlu Tuğrula gelince, oradan oraya koşuyor, ancak zamanının bü- yük bir kısmını gene de babasının yanın da geçiriyordu. Bir ara Türkeş yanına gelenlere: "— Garip, iki hafta evvel cuma Hindistan o sefaretindeydim. Bana Hindistanın çok güzel olduğu- nu, eski Türk eserlerinin bulunduğu- nu ve pek beğeneceğimi söyleyip, da- vet ettiler. Demek kısmet böyley- miş" dedi Bu sırada gene bir deniz binbaşı- sı uçağın kalkış saatinin yaklaştığını söyledi. Uçağın kalkmasına gerçi da- ha vakit vardı. Ama bu, Albayın et- rafını saran gazetecilere bir ihtardı. Albayın kaşları çatıldı. Derin derin Binbaşıya baktı. Sonra, başını belli belirsiz iki yana salladı ve etrafında- kilerin elini sıkarak onlarla vedalaş- Yolcu yolunda gerek gki emekli asker, uçağa bütün yolcu- lardan sonra alındılar. Evvelâ ü- zerleri arandı. Arama, şeref salonu- nun arkasındaki küçük bir odada subaylar tarafından yapıldı. Sonra pist boşaltıldı ve Türkeş ile ailesi u- çağa doğru yürüdüler. Etrafını alan- lar Albaya veda etmek için birbirle- riyle yarış etmekteydiler. Kalabalık bir hayli artmıştı. Albay hemen her- kese teşekkür ediyordu. Bir ara da- yanamadı ve ağlamağa başladı. Dü- nün kudretli, bugünün Emekli Albayı gözyaşlarına mâni olamamıştı. Bun- lar girişilmiş bir mücadelede uğranı- lan hezimetin göz yaşlarıydı. Kendi- sine simidi. Zira Türkeş kuvvetli va- sıflara sahip (bulunduğunu sürgüne giderken dahi belli ediyordu. Ama, eğeroano ağlamasaydı, bir süre sonra milletin anası ağlayacaktı. Uçağın merdivenlerini Türkeş a- celeyle tırmandı. Arkasından bağı- ranlara son bir kere daha baktı. Son- ra, elini sallıyarak bir iki saniye öy- lece kaldı, nihayet uçağın kapısından içeri süratle girdi. zdağa gelince, o da dost ve tanı- dıklarının arasında (kalmıştı. Genç Yüzbaşının, alanda geçen zaman zarfında ürkekliği nisbeten kaybol- muştu. Ellerine sarılanların elini ha- raretle sıkıyordu. Yürürken son de- rece neşeli görünmeye çalışıyordu, AKİS , 21 KASIM 1960 Öyle Desene... K ıymetliC.K.M.P liderleri bu yakınlarda hop oturuyor, hop kalkıyorlar. Sebep? Ku- rucu Meclisin C.H.P. hâkimi- yeti altında bir Meclis olacağı- nı Jeryat halinde söylüyorlar. , bu hâkimiyet nasıl kurulacaktır ? C.H.P. ye ayrı- lan kontenjan Meclisteki san- dalyaların yansından bir fazla mı olacaktır ? Yoo! C.K.M.P. nin kulağına kar suyunu kaçıran, partilerin 1957 seçimlerinde aldıkları oy nisbe- tinde temsil edileceği riyvayeti- dir. Ama bu da Mecliste bir C. H.P. hâkimiyeti o sağlamaz. Zira nisbet, Meclis umumi he- yetinin değil, siyasi partilere ayrılan kontenjanın ekseriyeti- ni D.P. devrinin Ana Muhalefet partisine verecektir. Ha, CK.M.P. derdini açıkça söylemekten çekinmiyor. Efen- dim, Meclise temsilci göndere- cek Üniversite, (o Basın, meslek teşekkülleri, barolar, etıbba o- daları var ya.. Onlar hep C.H. P. nin elindeymişler ve oralar- dan gelecek bütün temsilciler C.H.P .li olacaklarmış. Bu da Mecliste C.H. P. hâkimiyeti sağ- layacakmış.. Ayol, kulağı ensenin arka- sından göstermeye ne o lüzum var? Şu C.H.P li, bu C.H.P,li o C.H.P. li diyecek yerde bir ciyanmerilik gösterip "millet ekseriyeti bu defa C.H.P. li" deseniz ?.. Yanında bulunanlara, kısa da olsa bir nutuk atmadan olamadı ve: "— Dönüşümde, değişik bir Tür- kiye bulacağımı, çok daha ileri bir Türkiye bulacağımı biliyorum. Bun- dan eminim. Sizlere teşekkür etmek benim için bir borçtur. Hoşça kalınız" dedi. Eşinin kolundan tutup, merdiven- leri süratle tırmandı ve son basamak- ta bir kere daha dönerek uğurlıyan- ları selâmladı. Dört motorlu dev uçak havalan- dığında meydanı dolduran kalabalık ağır ağır terminalin merdivenlerini YURTTA OLUP BİTENLER tırmanıyor ve içlerinden pek çoğu a- cı acı başını sallıyordu. Hassas kalpler ve ötesi aftanın sonundaki bir kaç gün, bu hazin sevkiyat devam etti. 27 Mayıs ihtilâlcilerinden 14 tanesinin dış memleketlere uğurlanması gere- kiyordu. Gidenler (arkalarında göz yaşı ve iyi hatıralar bırakmadılar de- gil. Ama bu, tertemiz ideallerinden beşbuçuk ay gibi pek kısa bir zaman zarfında sapmış, sapıtmış olmaları- nın asgari cezasıydı. Türk Silahlı Kuvvetleri ve topyekün Türk mille- ti bir defa daha alicenap davranmış, “Kansız İhtilâl", "Centilmen İhtilal" vasıflarını değiştirmemişti. (İhtimal ki bu sırada, meselâ Fidel Castro Türklerin kendi o usüllerini benimse- memiş olmasından dolayı kendi ken- dini yiyordu. İhtilâle, başka bir ideal uğrunda dahi olsa ihanet edenler göz kamaştıran mükğfatlarla dışarıya gönderiliyorlardı. Ayda yedi ilâ onbir bin lira tutarında maaş alacaklar, i- ki tane oralarda sefa süreceklerdi. Bir dertleri gurbette yaşamak ola- çaktı. Ama, affettikleri başkaları i- çin, onların da kendi mesleklerine bağlı bulunup (o bulunmadıklarım hiç düşünmeksizin "Dışarda vazife veri- riz. Elçi yaparız" diyenler gene aynı zevat değil miydi Teşyi törenlerinde bulunanlar yü- reklerinde bir eziklik duymadılar de- ğil. Manzara hakikaten hazindi. A- ma hâdiseyi hassas kalplerin dürbü- nü yerine, realitelerin gözüyle seyre- denler Türk milletinin 27 Mayıs ih- tilâlcilerinin bu o kafilesine pek cö- mertçe davrandığını hissetmekten kendilerini alamadılar. Ceza, pek çok kimsenin aklındaki ideal mükâfattı ve bu haftanın başında bir takım a- ğızlarda "Yahu, bize da bir ceza ver- seler de, şöyle bin dolar aylıkla İs- veçin güzel kızları arasına gönderil- sek" nüktesi revaç buldu. Cook acentesi olcuların seyahat hazırlıkları, bel- Y ki de dünyadaki bütün turizm a- centalarının en rasyonel ve en dik- katli çalışanı, Ankara Kumandanlığı tarafından yapıldı. Gerçi sevkiyatın başladığı tarihten itibaren, hattâ 14'- lerin affından bu yana Ankara Ku- mandanı Cemal Madanoğlu uykuyu kaldırmıştı ama başta kendisi, bü- tün Kumandanlık mensuplarının gay- reti sayesinde bol dövizli turistlerin yolculukları muntazam başladı, mun- tazam bitti. Zaten sevkiyatın programını da gazeteciler Ankara Kumandanından haber alabildiler ve hava alanların- a boş yere beklemekten o sayede kurtuldular. Cemal Madanoğlu ga- zatecilerle birsohbetinde affedilen 7