sa durumlarının inceleneceğini bildir- mişti. Bunun üzerine talepname, Mi- laslı ve Demirkan tarafından müş- tereken imzalanarak Ticaret Bakan- lığına verilmişti. Başkan, bu ifade üzerine Şemsi Demirkanı tekrar sı- kıştırdı. Hayır, hatırlamıyordu. Za- ten üstad, tıpkı Vinileksçi Hüseyin Altan veya Ragıp Sipahi gibi bütün hafızasını kaybetmişti. Hi bir şeyi bilmiyor, hiç bir şeyi ohatırlamıyor- du. Sıtkı Yırcalının sorgusu, bu nok- ta harla, fazla bir aykırılık taşımak- sızın bitti. Eski Bakanın tezi, bunun Ofise ait bir mesele olduğu, bakan- lığına sâdece tensibi istenilerek gel- diği, tahsisin bütün işlemlerden nor- mal şekilde geçmesi dolayısıyla ken- disinin de muvafakatim bildirdiğiydi. Düşük Bakan, bunun gibi . sayısız misal olduğunu hatırlatmayı unut- madı Tilki mikrofonda ğlenceli sorgu, Şemsi Demirkanın E sorgusu oldu. "Makarnacı Şemsi" sâdece Vinileksçi Hüseyin Altan ti- pi değildi. Altan-Zorlu karışımı bir acaip nesneydi. Hiç bir şey hatırla- mıyor, ama gerektiğinde şirret ol- masını da biliyordu. Hâdiseyi kendi zaviyesinden anlattı. Aman efendim, cereyan eden muamele bir normaldi, bir normaldi ki.. Parası kalmamış, bir ortak bulmuştu: Selahaddin Ben- li. Kale şirketine arazi lâzım olmuş- tu, bunu satmıştı: Dikmendeki arazi. Buğday Bankasına hisse borcunu ö- demek gerekmişti, ödemişlerdi: Ka- le şirketindeki hisselerle. Bunlardan daha tabii bir tutum olabilir miydi? Ama Başkan böyle düşünmüyordu. Evvela, arsa satışındaki rezaleti aordu. "Makarnacı Şemsi" bir mu- hasebe formülü bulmuştu: Bu, bir hesap hareketiydi! Başol ne derse, "Bu bir hesap hareketidir" demekle yetiniyordu. Başol sordu: — Bu hesap hareketinden sana bir şey ar mı ? Yani, eline kaç para geçti Hayır, m bir şey geçmemişti. Ama bu inkarın üzerinden bir çeyrek saat geçmemişti ki bilirkişi Özün Akgüç -Atıf Akgüçün oğlu- bazı a- çıklamalarla bu "normal satış" sa- yesinde "Makarnacı Şemsi"nin Ü milyona yakın para vurduğunu Orta- ya seriverdi. Başkan, Samet Ağaoğluya metre keresini 3.5 liradan sattığı araziyi şirkete Metre karesi 110 liradan sat masında bir gayrıtablilik görüp gör mediğini sorduğunda üstad pek şa- şırdı. Ne münasebet! Efendim, "Sa- met" kendisine gelmiş, şöyle ihtiyar- ladığında başını sokacak iki, üç Odalı bir köy evi yaptırmak için arazi is- AKİS, 21 KASIM 1960 temişti. Roman mı yazacaktı, ha- tıra mi, Şemsi Demirkan şimdi bile- miyordu. Bunun üzerine o da, "Sa- met" varlıklı bir adam olduğundan araziyi bedava vermeye utanmış, metre karesine 3,5 lira bedel tayin etmişti. Bunu, "bir hesap hareketi" olan şirkete arsa satışıyla karış- tırmakta mâna var mıydı? Onu, ka- ça isterse satabilirdi. Zaten, sattığı malın rayicini de bilmiyordu ki.. Salim Başol pek şaştı “—Yani, metre karesi 110 lira değil de, 500 bin lira deseydin, gene bir şey olmayacak mıydı ?" Tilkinin cevabı bir defa el bü- tün dinleyicileri kırdı geçti — Tabii efendim. Bu, bir hesap hareketidir." Ama kahkahalar şahikaya. Baş- kan Demirkandan hiç ihtiyacı yok- ken değirmeni niçin satın aldığını sorduğunda yükseldi. a Şemsi", fütursuz cevap v. "— Memlekete hizmet etmek i- çin!" Gözlerden adeta yaş boşanıyordu. Dinleyiciler o dakikalarca (güldüler. Koca tilki tahsisi eline geçirdikten sonra bunu, satış hakkı yokken usu- lüne uydurup satmış, 300 bin liralık arsasını 3 milyon civarında bir pa- raya devredip bunu bir takım "he- sap hareketi" içinde gözden kaybet- YASSIADA DURUŞMALARI miş ve vergiden de kaçırmış, sinek- ten yağ çıkarırcasına bir mail bir kaç isim altında elden ele geçirmiş ve herşeyi memlekete hizmet etmek için yapmıştı! Işık dökülünce Fİ mesele bir ticaret dalaveresi olduğundan doğrusu istenilirse hem hakimler heyeti, hem dinleyici- ler tarafından çok güçlükle anlaşıl* di, ancak bilirkişinin -o da ko masını seven bir gençti ya..- izah- larıyla ortalığa biraz ışık dökülebü- di. Altta "Değirmen dâvası" Yassı- adanın keyifli dâvaları arasında yer almadı. Hele Yırcalının suçlanmış bulunması, işe biraz sunilik veriyor- du. Başkan tanıkları aradı. Gelme- mişlerdi. Belki onların ifadelerinden düşük Bakanın da suçluluğu ortaya çıkacaktı. Ancak, ilk günün intiba bu olmadı. O gün, öğle vakti Fenerbahçe va- puru ODolmabahçeye yanaştığında Yassıadaya her Allahın günü gide gele canı çıkan gazetecilerden biri, yanındakine: "— Bu dâva da Yüksek Adalet Divanına gelir mi, yahut iki maliye müfettişini (Makarnacıya gönderi- verselerdi, adamın bütün kirli ça- maşırlarını onlar meydana çıkan ve- rirler, ondan sonra da D.P. başka- nınn güvendiği dağlara kar yağmış Gemi sanıkları Yüksek Adalet Divanı huzurunda İparın fendi bay yüzde onu yendi!..