YASSIADA Yolsuzluklar D. P. nin iş adamları! itirdiğimiz haftanın son yarısında, Yassıadada bâzı kimselerden zi- yade bir devrin iş ve ticaret anlayı- şı sanık sandalyasına oturdu, orada, çok zaman dinleyicilerin kahkahala- rı arasında yargılandı. Soruşturma kurulları, numune diye iki tipik mil- yoneri (o kollarından tutup getirmiş- lerdi. Haftanın başlarında İstanbullu Ali İparla tanışan Yassıada duruşma salonu sakinleri, sonlarında karşıla- rında "Makarnacı Şemsi" adıyla meş hur Ankaralı Şemsi oDemirkanı buldular. Tipler ne kadar değişikse servet edinme yolları da aynı nisbet- te farklıydı. Şemsi Demirkıran be- raberinde, sanık mahalline Sıtkı Yır- calıyı sürüklemişti. Bir zengin aile- nin işe yaramaz oğlu Ali İpar ise bir yandan Menderes-Zorlu vurgun or- taklığının, diğer taraftan kendisini bir ticari dehâ sanmasının, eski esi- nin oynadığı Amerikan filmlerindeki dehşetengiz iş adamlarına heves et- mesinin kurbanı olarak adalet hu- zuruna çıkmıştı. Ama bu ayrılıkların yanında zihniyet kabildir ve ticaretin esası, destek sağlamaktır! "Bay yüzde on", desteklemek üzere, ailesini tanıdığı öküze heveslenen kurbağa Ali İ nı ve aday listesinin talihsiz mensu- bu Şemsi Demirkan ise, bu sıfatın sağladığı okolaylıkla Sıtkı (o Yırcalı- dan menfaat koparmıştı. Hem de ne menfaat. "Makarnacı Şemsi", sade- ce bir işten üç milyon liraya yakut parayı havadan, adeta elini sallamak- la vuruvermişti. Böylece, bitirdiği- miz haftanın sonunda Yassıadada Vinileks, İpar ve "Makarnacı Şem- seden müteşekkil bir trio kapanan devrin hazin ibret levhaları (olarak gözler önüne, çırılçıplak çıkarıldılar. Yeni bir sanık! Hann me gün, yirmi e Ali İparı seyretmiş bulunanlar bulutlu bir göğün altında, pardesülerini nihayet sırtlamış hal- de Dolmabahçe rıhtımına yığılırken tatlı bir gün geçirecekleri ohususun- daen ufak hayale kapılmıyorlardı. "Değirmen dâvası" görülecekti ve "Değirmen dâvası nin da bu tip bü- tün davalar gibi fazla bir heyecana yol açmayacağı muhakkaktı. Üste- lik, oyunun sâdece iki kahramanı vardı ve bunların biri ancak kulağı delik kimselerin malümu bir politi- AKİS, 21 KASIM 1960 DURUŞMALARI Değirmen sanıkları Yüksek Adalet Divanı önünde Değirmenin suyunun nereden geldiğini anlatıyorlar kaçı tüccardı. Ancak öteki, Sıtkı Yırcalı adını taşıyordu ve bu isim, hele düşük iktidarın son Em bir ümit kapısı gibi görü isim- lerden biri, eti birincisiydi. Şimdi o da, bir yolsuzluğun faili olarak Yüksek Adalet Divanı önüne çıkı- yordu. Fakat, öğleye doğru duruş- ma bitip te dinleyiciler Fenerbahçe vâpurundaki yerlerini yeniden al- dıklarında -hiç olmazsa bu işte- Yaylacı oDemokratın, omuzlarında öyle Zorlu veya Polatkan ayarında bir yük taşıdığına inananların sayı- sı pek yüksek değildi. Tahminlerin aksine, celsenin alâka uyandırıcı si- ması düşük Bakan eskisi değil, tilki kılıklı Şemsi Demirkan oldu. O sabah Yassıadayâ çıkanlar so- Suk, yağmurlu, bütün cazibesi oyok ölmüş bir toprak parçası buldulâr Güneş kaybolunca parlak renklerin, tatlı mavinin ve yumuşacık yeşilin ye rini gri ile kurşuni almıştı. Duruşma salonunun da bikes bir hali vardı. Sanıkların, etrafı tahta parmaklık ve silahlı muhafızlarla çevrili o loca- larında ancak iki sandalya vardı, bunlar mahzun mahzun birbirlerine bakışır gibiydiler. (o Dinleyici sıraları boş sayılmazdı. Daha ziyade başına ayrılan kısımda gedikler göze çarpı- yordu. Zira bu G-*21 gününün, yani yirmiikinci günün davetiyeleri önceden tahsis edilmişti ve günlük davetiyelerle gelenlerin hangi prog- ramla karşılaşacakları evvelden O bi- linemiyordu. O yüzden her duruşma günü bir belirli nisbet dahilinde ka- labalık oluyor, ancak gelenler za- man zaman talihlerine küsüyorlardı. Bir de, tarih - evvelden malümsa, böyle günlerin fazla talibi olmuyor- du. İşte, haftanın sonlarında "Değir- men davası" Divan önünde başladı- ğında Adanın ve salonun havası buydu. Tilki ve kurbanı kira ilk beliren Sıtkı Yırcalı ol- du. Düşük Bakan elinde pardesü- sünü taşıyordu. Zaten Sanıkların sa- lona pardesüyle ogirmeleri yasaktı, 21