YASSIADA bulunduğundan cezasını bol bol çe- kerdi" diye dert yanmakten kendini alamıyordu. Con Ahmedin makinesi aşkan Başol önündeki mikrorona B EEE eğildi. O, sakin sesiyle: — Gülmek, iradi bir şey değildir ki.." dedi. Sonra, aynı eda içinde ilave et- — Demek söylediklerinizde lünecek bir şey var ki, gülüyorlar." Müdahale dinleyicileri (o büsbütün neşelendirdi. Hâdise, o bitirdiğimiz haftanın İkinci yarısında bir gün, yassı adadaki duruşma salonunda Yakalara takılı gün- sakinleri -devamlılarının kanaati bi- linmez ama- geldiklerine hiç de piş- man olmalılar. Bol bol gülmeleri bir yana, devr-i saadette sırtını bir De- mokrat büyüğe dayamış kimselerin veya milyonlarla oynayanların ti- careti nasıl anladıklarının ve ne gibi usuller takip ettiklerinin canlı misal- lerini bizzat faillerin ağzından dinle- diler. Ali İparın ince sesli, tıpkı pat- ronu gibi yırtmaçlı cekete meraklı avukatı Necdet Çobanlı bu konuda, farkına dahi varmaksızın, açıklama- ların en güzelini yaptı. Anlattıkların- dan çıkan mâna şuydu: Ticaret de- mek, sahtekârlık ve dalavere demek- ti! Mesele, Amerikadaki bir noter- den tasdikli bir mukavele sureti üze- rinde tartışma açılmasıyla başladı. Ali İpar Amerikadaki bir noterde, kendisine mahut üç gemiyi sözüm ona satan paravana Amerikan fir- masıyla bir mukavelename tanzim etmişti. Bu mukavelenamede İparın, gemilerin bedelinin 96 25'ini firmaya peşin olarak ödediği, firmanın da bu şartlar altında gemileri İpartrans- porta devrettiği bildiriliyordu. Böyle- ce İpar, gemilerin maliki vaziyetine geçiyordu. Dehşetengiz armatör bu mukavelenameyi Türkiye başkonso- losluğuna götürmüş, gemilerine Türk bayrağı çekmek müsaadesini, yani bayrak şehadetnamesini almıştı. Zi- ra konsoloslukların bu şehadetna- meyi verebilmeleri için, alâkalıların g?.mi maliki bulunduklarını o tevsik etmeleri şarttı. Ancak, 27 Mayıstan sonra bu muhteşem dalavere hak- kında tahkikat açılıp ta genç İpar- dan hesap sorulduğunda genç İpar 26 DURUŞMALARI Ali İpar hesap veriyor Bu hesap başka hesap... gemilerin maliki bulunduğunu, bu- nun da noterden tasdikli o mukavele- nameyle sabit olduğunu, gemi bede- linin 90 25'ini satıcı firmaya ödedi- $ini söylemişti. Bu itiraf m sonunun nereye varacağım genç İpar göre- memişse de, avukatı farketmişti. Nitekim tahkikatı yapanlar alame- Mike iş adamına sormuşlardı: — Peki, bu ve 25 karşılığı dövizi nereden buldun? Müvekkilinin. yakasına bir de döviz kaçakçılığından yapışılacağım anlayan avukat, yaz ortasında So- ruşturma Kuruluna bir başka mu- kavelename sunmuştu. Bunda, o ilk anlaşmanın bir sahte anlaşma oldu- gu, İparın satıcı firmaya para mara a belirtiliyor, mali- ar bulunmadığı söyleniyordu. Bu anaya de bir Amerikan noterinin tesdikinden geçmişti ve ilk mukavelenameyle aynı tarihi taşı- maktaydı. Hâdise soruşturmayı ya- panların garibine gitmiş, İparla a- damlarından her şeyi beklediklerinden itlerine şüphe düşmüştü: Acaba, mu- kavelename sahte miydi? Bunun üze- rine New York başkonsolosluğu me- selenin tahkikine memur edilmiş, mukavelename oraya gönderilmişti. Noter imza ve mührün kendisinin olduğunu, tarihin doğru bulunduğu- nu söylemiş, fakat kayıt defterini göstermemişti. Amerikan noterleri- nin böyle bir defter tutmadığını bil- dirmişti! İşte bu husus "İpar dâva- sının kararnamesine alınmış, "eğer Amerikan noteri defter gösterseydi, bunun yem düzülmüş bir mukavele- name olduğu anlaşılacaktı" denilmiş- ti. İparın avukatı buna şiddetle iti- raz etti, müvekkilinin de, kendinin de böyle bir şeyi asla yapmayacak- larını söyledi. Bu neviden Ur mua- mele yapmış olma şüphesi pek ağın- na gitmişti! Sonra, muamelenin ne derece namuslu bir muamele olduğu- nu, herkesin hayretten bir karış a- çılmış ağzı karşısında anlattı. AKİS, 21 KASIM 1960