YASSIADA DURUŞMALARI ması delikanlı İpar hakkında oldu. — Ali İpar iş takibindi son de- rece müz'iç bir şahıstır. Gelir, saat- lerce oturur. Ona gider, buna gider. Başvekile çıkar.. Yalvarır, yakarır. Herkese yaka silktirir." Düşüklerin politikası yy imi ikinci yarısındaki o gün vaziyet ayan beyan belirdiğinde, Zorlunun dalavere çevirdiğini daha hadise tarikindi söylemiş, buna inan- mış Bakanların Divan huzurunda mütesanit bir manzara arzetmeğe çalıştıkları gözden kaçmadı. Zaten bütün dâvalarda düşükler birbirleri- ni tutuyorlardı. Bu, aralarında aldık- ları bir kararın neticesiydi. Zannedi- yorlardı ki hepsini toplu halde ceza- landırmak kabil olmayacaktır ve saf- larım sıkı tutarlarsa fırtınayı ucuz atlatacaklardır! Bu düşünce iledir ki hırsızlıklarına yüzde on değil, yüz- de yüz kani bulundukları Zorluyu da, Menderesi de kurtulmak ii bir vaziyet onların ifadelerine göre Ayarladılar, hakikatleri anlatmaktan çekindiler. Polatkan bile, bu meselede hiç bir su- çu yokken, hatta yolsuzlukla elinden geldik kadar mücadele etmiş, sonda Zorluya değil, Menderesin ta kendi- sine yenilmişken suç ortaklığını ka- bul eder halden kurtulmadı ve doğ- ruyu söylemedi. Bunlar cereyan ederken Mende- res put gibi oturuyordu. Bir tek defa söz istemedi, duruşmanın bir başın- dan ötekine ağzını açıp ta laf söyle- medi. Ama Zorlu şaşkın ve perişan ol- duğundan, üstelik sinirleri e il bulunduğundan onun yerine bol bol konuştu, bol bol da pot Erdi Şirret- liği, ümidini kaybettiğini gösteriyor- du. Bağırıyor, çağırıyor, ithamlar yağdırıyordu. Neredeyse kendisini konferans masasında sanıp lar indirecekti. Buna rağmen, suç ortağı Nihat Âli Üçüncünün yurda dönmemeyi neden tercih ettiği sorul- duğunda "Bilemem"den başka laf bulamadı. Celsenin en eğlenceli hâdisesi de, rağ Zorlunun etrafında cereyan et- uruşmanın sonunda düşük avu- kadarından bir "Menderese vedia" kalkarak, bilirkişiyi reddetti. Zorlunun iki avukatı takip etti. AZ ma onların mucip sebebi bir anda sa- lonu neşeye boğdu. Efendim, öğle vakti tatil verildiğinde bilirkişi pal- tosunu kaybetmişti. Onu ararken kendikendine "Bizim paltoyu da ga- liba Fatin Rüştü Zorlu yürüttü" diye söylenmişti. Bu, bilirkişinin taraf tuttuğunun deliliydi ! Talep Divan tarafından reddedildi ama, günün so- nuna kadar ağızlarda sakız oldu. Bir 28 takım kimseler Zorlunun, paltonun tamamını değil, olsa olsa yüzde onu- nu yürüteceğini söylüyorlardı. Bir diğer kısım ise, bu sözde bilirkişinin taraf tuttuğunun değil, dosyayı mü- kemmel tetkik ettiğinin delilini gör- aftanın ortalarındaki o gün İpar ailesi, bir çok e İS gene Yassıadadaydı. Eş, d. avukatlarla adetleri aşağı yukarı düz züneyi buluyordu. Salonun değişik yerlerinde, duruşmayı takip ediyor- lardı. Ancak öğleden sonraki celsede bir hâdise oldu. Sanık ailelerine ay- an D blokunda bulunan Muzaffer Menteş -Ali İparın ikiz kardeşi. du- ruşmanın ikinci yarısında, yanında kardeşinin bir adamı olduğu halde -hayret, onun da ceketi yırtmaçlıydı- oradan kalktı ve gidip B blokundaki eşi Rıdvan Menteşin yanına oturdu. Sanıklar, o yerin tam önüne isabet e- diyorlardı ve başta Ali İpar bulunu- Menteş, kardeşini yakından görmekle yetinmedi. İkisi arasında bir de işaretleşme başladı. Ama bu, her zamanki yerinde oturan pi ani Tarık Güryayın gö- n kaçmadı. Sanıklarla temas sureti katiyede yasaktı. Gerçi bunla- rın salona giriş ve çıkışlarında yakın- larıyla gülüşmeleri, selamlaşmaları, göz kırpışmaları müsamahayla kar- şılanıyordu. Celseye yeniden ara verildiğinde Komutanın emriyle Mi er Men- teş ve İparın mlm dışarda tutul- dular. Bir binbaşı ve bir sivil emniyet mamuru hüviyetlerini sordular, i- Adnan Menderes Sefahat sembolu çeri sokulmadılar. Fakat bu, bir ce- za değildi, bir ihtardı. Zira bir kar- deşin böyle bir durumda bulunması nın üzüntü, acı, hattâ sinirlilik uyan- dırması tabii karşılanıyordu. Bütün bir silenin suçlu bulunmadığı da mu- hakkaktı, Ama nihayet, o hâdisenin mahiyeti hakkında bizzat aile men- suplarının da doğru bir teşhise vara- rak anlayıp göstermeleri, başkalarının hareket tarzlarının mucip sebeplerini göz önünde tutmaları lâzım geliyor» du. Bu, Ali İparın ikiz kardeşine ses- SİZ şekilde hatırlatıldı, nizamlara hürmetin üzüntüye hürmet kadar mii- him olduğu belirtildi. Sonra da eski yerine gidip sakin oturabileceği söy- lendi. Muzaffer Menteş de, öteki kar- deş, kibar tavırlı Muazzez Dümer gibi duruşmayı sükünet içinde, ken- disine verilen yerden takibe davam etti. Bebek Dâvası Filmin son yarısı gen hafta cumartesi günü, Yas- sıadanın jimnastikhaneden bozma mahkeme salonunda bütün gözler eee sandalyasında oturan sefil kı- lıklı bir adama yöneldi. Bakışlarda acıma yerine istihkar, yüreklerde iç ezilmesi yerine nefret vardı. Adam, sabık Başbakan Adnan Menderesti ve Yüksek Adalet Divanı önünde gayrimeşru çocuğunu Öldürtmeğe azmettirmek suçuyla oyargılanıyor- du. Duru: , mütad üzere Başkan Başolun “sanıklar getirildiler, bağlı olmıyarak yerlerine alındılar, müda- filer hazır, açık olarak duruşmaya başlandı" sözleriyle açıldı. Bu celse bir bakıma neticeye tesir edecek cel- se idi. Zira Savcı Fahrettin Öztürk iddianamesini okuyacak, e er eri geçilecekti. İlk olarak, Tıbbın raporu okundu. Ra por, ia Aydanın Menderesten olma gayrimeşru çocuğunun 9 aylık oldu- ğunu ifada itmekteydi. Raporun son satırları okunurken, Menderes ve A- tabey sinir alâmetleri gösteriyorlar- dı. Menderes ceketinin kollarından dört parmak ilerde bulunan manşet- leriyle oynadı. e Atabey dudaklarını ıslattı. Anlaşılan raporu beğenme- mişlerdi. Ne var ki sanıkların asıl neşesini kaçıran Savcı Fahrettin Öz- türkün mütaleası oldu. Doğrusunu söylemek gerekirse iddianame, şim- diyi kadar Yassıadada okunan iddi- mantık örgüsü içinde sabık Başbaka- nın rezaletleri anlatılıyor ve davanın hukuki cihetinden ziyade, âmme ef- AKİS, 21 KASIM 1960