birkaç gündür cidden üzgündü. 14 kişinin affı hassas Albayı bir hayli sarsmıştı. Gerçi Komitenin diğer ü- yeleri de his bakımından Yurdaku- lerden aşağı kalmıyorlardı. Ama Al- bayın yaradılışı, hakikaten böyle bir hadiseyi soğuk, katı karşılamaya mü sait değildi. Hareketin memleket ve millet menfaatine (olduğunu bilmek genç Kurmay Albayın tesellisini teş- kil etmişti. Basın toplantısını yapacağı oda- nın kapısından içeri .girdiğinde Albay nü gene dudaklarına yerleştirmişti ma, bu gülüş eskileri kadar canlı ve taze değildi. Konu, askeri öğrencilerin harçlık- larının arttırılmasıyla ilgili bir kanu- nun kabulüydü. Albay O Yurdakuler bunu kısaca izah etti. Basın mensup- -arı için gereken bilgiyi verdi. Top- lantının bundan sonrasıdır ki gazete- cileri bir hayli tatmin etti ve hasret- liklerini giderdi. Bir hafta vardı ki hiç biri, hiç bir Milli Komite üyesiy- le temas edememişti. Komite, doğru- su istenirse bir kapalı kutu haline gelmişti Basın Bürosu işlemiyordu. Yeni teşkil edilen Basın Bürosunun da işliyeceği uzak ihtimaldi. Zira ye- ni büroya gidebilmek, ünlü bir hanım berberinden randevu alıp saç yaptır- maktan çok daha zordu. Evvelâ tele- fon edilecekti. Gazeteci soracağı ko- nuyu büroya bildirecekti. Ondan son- ra gidecek, doğruca büronun bulun- duğu odaya girecek ve sorusu için hazırlanmış cevabı alıp sağa sola bakmadan Meclisten tekrar çıkacak- tı. Eh, hal böyle olunca gazetecilerin işi iş sayılırdı. Toplantıda oYurdakulere sorulan İlk sual "Madanoğlunun Genel Kur- may Başkanı olup olmayacağıydı" Böyle bir söylenti ortaya çıkmış ve teyid veya tekzip edilmemişti. Zarif Albay gülerek soruyu cevaplandırdı: '— Bizim tekrar orduya dönme- mize imkan var mı? Bunu siz tak- dir edin. "Üstelik Genel Kurmay Baş- kanımızdan da bir hayli memnunuz" dedi ve tatlı tatlı gülümsedi. Ardından, eski Komitenin aldığı kararlardan bir çoğunun yeni Komite tarafından iptal edildiği yolunda bir haber duyulduğu söylendi vs bunun sıhhat derecesi soruldu. Albay Yur- dakuler bunu da aynı şekilde cevap- landırdı. Böyle bir karar alınmamış- tı. Sadece iptal edilen, Türkiye Ülkü ve Kültür Birliği kanun teklifiydi Bunun ötesinde, kararlara dokunul mamıştı. Kaldı ki, Komitenin kararlar üze- rinde oynaması lüzumu da yoktu. Çünkü, artık "Bombalar patlatmağa" AKİS, 21 KASIM 1960. niyetli değillerdi. İşler daha sükünet- le ve aklı selimle halledilecekti. Hele teşkil edilsin, o zaman mesele tamamen bitecek ve düzen kurulacaktı. Milli Birlik Ko- mitesi de rahatlıyacak, gazeteciler de rahatlıyacaktı. Kurucu Meclisin müzakereleri açık olacaktı. Bunu ser bestçe takip imkanına basın sahip- ti Meclisin kurulması da gün mese- lesiydi. Hazırlıklar tamamlanmıştı. Süratle o yola gidiliyordu. Bir başka sual ordudan emekliye sevkedilen subaylardan böâzılarının yeniden ordu kadrosuna alınıp alın- mıyacağı oldu. Bu sual, içli Albayı bir hayli güldürdü. (Bunları kimler çıkarıyordu ? Böyle bir şey olur muy- du? Albay izah etti: " —Düşününüz, şu masanın üze- rine elli tabak koyabilirsiniz. Ama bin tabak koymanın imkanı yoktur. İşte, mesele bundan ibarettir. Bizim orduda yaptığımız tensikat değil, tasfiyedir. Bunu zaruretlerden dola- yı yaptık. Düşününüz ki Türk ordu- sundaki albay sayısı, NATO kuvvet- lerindeki albayların idare edeceği birliklerin sayısının üzerindeydi. Üs- telik, bu arkadaşlara sivil sektörde çalışabilme (imkânlarını sağladık. Böylece, bir yerden So, diğer tara- fa aktardık kendileri! Toplantının sonu aş havası içinde geçti. Basın mensupları Yur- dakuleri daha fazla sıkmadılar ve da- ğıldılar. Başka dertliler yat dertliler, ordudan ayrılan su- baylardan ibaret değildi. Nitekim haftarının sonunda başka bir "Komi- tezede" grubun temsilcileri Ankara- M. Kaplan uçağa binerken Gözü yaşlı bir bekar YURTTA OLUP BİTENLER ya koştular. Bunların başında İstan- bul Üniversitesinin niversitesinin pazartesi günü Üniversitelerarası Kurulda bir araya geleceklerdi. Ancak haftanın sonlarında bir gün, bu vesileyle baş- kentte toplandılar ve o vazifelerinden affedilen öğretim üyeleri meselesini görüştüler. Kararları, durumun ye- niden gözden geçirilmesini M.B.K. nden istemekti. Ancak toplantı so- nunda, bu kararın duyurulacağı ala- kalı merci bulunamadı. Komite üye- leri meşguldüler. Zaten hemen herkes sadece meşhur sevkiyatın üzerine e- ğilmişti ve bir defa bu iş hayırlısıy- la tamamlandıktan, memleketin gü- neşli havasım tehdit eden bulutlar u- zaklaştırıldıktan sonra,diğer mesele- lere sükünetle el atma zamanı gele- cekti. Mamafih, aynı gün akşama doğru Sıddık Sami Onarı Komitenin iki mümtaz üyesi, Osman Köksal ve Ekrem Acuner ziyaret ettiler. Hoca- ların Hocasıyla bir süre görüştüler. Meselenin nezaketini Sıddık Sami O- nar da anlıyordu. Ama, telafisi ge- rekli haksızlıklar üzerinde bir tâviz bahis konusu olmayacaktı. Zaten bu- nu M.B.K. de istemiyordu. İki tara- fın arzusu bir anlayış havası içinde ve müştereken yarayı kapatmaktı. Hâl yolunda esası, öğretim üyeleri- da ciddiyetle ele alınacaktı. Bu kısa antraktan sonra dikkat nazarları bir defa daha 14'lerin üze- rine döndü. Yarısı memleket toprak- larım terketmişlerdi. Diğer beşinin sevk günleri de belliydi. (Ancak iki Orhanın, Orhan Erkanlıyla Orhan Kabibayın durumlarının açıklanma- mış ve hareket tarihlerinin basına bildirilmemiş olması bâzı söylentile- re yol açtı. Zaten Kabibayın kaçmış bulunduğu balonu bir müddet dolaş- tırılmış, sonradan bunun asılsızlığı anlaşılmıştı. Mesele şuydu: Kabibay önce Ottowa'ya tâyin edilmişti. Fa- kat genç Yarbay Kanadayı fazla u- zak veya soğuk bulmuş olacak ki bir memiş, Ottowa Brükselle değiştiril- mişti. Bu yüzden yeni baştan mua- meleye girişmek gerekmişti. Orhan Erkanlıya gelince o, emekliye sev- kinden sonra Erzuruma gönderilmiş ve orada emniyet altında tutulmuş- tu. Genç Binbaşının başkentte bu- lunmayışı pasaport muamelesini ge- ciktirmişti. Yoksa yakında oda, Za- patanın memleketi Meksikoya müte- veccihen Türkiyeden ayrılacaktı. Ondan soma da millet, kendi işi- ne bakacaktı. 13