Duruşmaların Anatomisi Dava , teknik olunca Ty sesimle yolsuzluk dâvaları ne kadar sürecek, bi- linmez. Ama bilinen ve görünen, bu gibi dosyalar meşhur duruşma salonunda açıldığında bâzı tedbirlerin alınmasına ciddi lüzum bulunduğudur. Bir el, ekseriya sanıklar tarafından güzlerin önüne gerilmek istenilen perdeyi mutlaka aralamak, onlardan bazdan tarafın- dan girişilen endahtsız atışları suratlarına vuruverme- lidir. Eğer böyle dâvalarda hakikati Başkanı, hakim- leri, savcıları ve dinleyicileriyle bütün bir duruşma sa- lonu el yordamıyla arayacak olursa, Salim Başola hiç kimse ışık tutmazsa işin içinden çıkmak mümkün ol- maz, üstelik herkes sanıklarla avukatlarının bir takım "yutturmaca"larına katlanma mevkiine düşer! Yolsuzluk dâvaları, ekseriya maddi delile dayan- mıyor. Zaten nüfuz ticareti denilen suçun hususiyeti budur. Her hâdisede, mutlaka Ragıp Sipahinin Hasan Polatkana yazdığı mektuplar neviinden vesikalar ele geçirilmesi beklenemez. Hattâ "Vinileks meselesi" mütadın çok dışında bir istisna, Allahın soruşturucu- lara bir büyük lütfudur. Nüfuz ticaretiyle menfaat sağ- layanlar, aralarında mukavelenameler oimzalamazlar. Bir kimse rüşvet aldığında karşısındakine "Bay filanca- nın falan işini arzusuna uygun şekilde halletmek için bilmem ne kadar lira rüşvet aldım" diye senet vermez. Mutlaka yazdı bir emir, gösterişli bir iltimas da olma- yabilir. Ama bunların mevcut bulunmaması ortada bir yolsuzluğun olmadığının delillerini teşkil etmez. Mev- zuata, bu gibi muameleleri iyi bilen, hâdiseyi çok sıkı İncelemiş, dosyadaki bütün evrakı görmüş ve sanıkla- rın davranışları hakkında malümat sahibi zeki, açık- göz bir kimse bâzı sualler sorarak, bâzı tenakuzları ortaya sererek suçu gün ışığına çıkarabilir. Bir cezacı olan Başol ticari ve hukuki konuların girdabı içinde kendisine ve heyetine bir çıkar yol aramak için çırpı- nıp durmakta, yakını olmadığı bu dikenli yollarda a- dım adım ilerlemekte, bu arada maalesef bâzı "bit ye- nikleri" üzerinde durulamamaktadır. Bu, takip edilen usülün pek tabii bir neticesidir. Başolun yanında âmme haklarının müdafii olarak bulunan Başsavcı Altay E- geselin da fazla bir yardımı geçmediği, onun da gerek- il sualleri soramadığı, meselenin ince noktalarına do- kunamadığı görülmektedir. Yolsuzluk duruşmalarında bir süredir bir usül ta- kip ediliyor. Celsenin bir başından ötekine hâdiseyi in- celemiş bulunan bir bilirkişi tanık mahallinde oturtulu- yor, gerektiğinde ona bâzı hususlar soruluyor, sanık- ların ifadelerindeki aksaklıkların bulunup çıkarılması ondan isteniliyor, Bilirkişiler ekseriya hâdiselerin inceliğine vakıf kimseler oluyorlar. Ancak bir yandan dosyayı tamamen bilmemeleri, diğer taraftan hukuki mevzuatın yabancısı bulunmaları müdahalelerin daima verimli olmasını önlüyor, öyle konular ortaya çıkıve- riyor ki bir belirli mesafeden sonra bilirkişinin nefesi kesiliyor, işi bir başkasının, daha kuvvetli birinin ele almasına lüzum hasıl oluyor. Hâdisenin garip tarafı, AKtİS, 21 KASIM 1960 duruşma salonunda bu gibi kimseler bulunduğu halde onlardan faydalanılmamasıdır. Bunlar, Başsavcının yardımcılarıdır. Yolsuzluk dâvaları gibi teknik dâvalar ele alındığında iddia makamını Altay Egeselin değil, konuyu çok iyi bilen yardımcısı kimse onan işgal etme- si sayısız fayda sağlayacaktır. Yassıadada şimdiye kadar görülen yolsuzluk dâ- valarının bir çoğunda, hattâ bunların en kuvvetlileri olan Vinileks ve İpar işlerinde suçun delilini teşkil eden bir çok nokta bu noksan yüzünden karanlıkta kaldı, bazen ortaya hiç çıkmadı. Altay Egesel, prensip ola- rak Başkan Başol sorguya tamamladıktan sonra sa- nığı ele almak mevkiindedir. Fakat bugüne kadar, oy- la ahım şahım sualler sormaya muvaffak olamamış, sanıkları tenakuzların çukurunda yakalayamamıştır. Bu, sanıkların tenakuz çukuruna düşmemelerinin değil, Altay Egeselin, pek tabii olarak her konuda geniş bil- gi sahibi bulunmamasının neticesidir. Yarın başka yol- suzlukların dosyası açıldıkça ve dâvalar ilerledikçe bu gibi hususları. bir gerçek iş adamı gibi bilen bir kimse- nin hâdiselere el koyması gerekecektir. Bilirkişi sanık- lara sual tevcih etme hakkına sahip bulunmadığından savcı rolü oynayamamakta, sâdece Başkanın bir müşa- viri, yardımcısı vaziyetinde kalmakta, usüller hattâ o işin bile gerektiği kadar açıklıkla yapılmasını önlemek- tedir. Yolsuzluk dâvalarının itinayla, titizlikle didiklen- mesinin tek çâresi sorguyu yapan birinin banka kredi- si nasıl açılır, tahsis nasıl yapılır, vergi mevzuatı nedir, hangi kararname neyi âmirdir gibi hususları çok iyi bitmesidir. Sâdece sanıklara değil, tanıklara da tevcih edilen sualler böyle biri tarafından sorulursa, hangi noktalar üzerinde durulması gerektiğini bilen bir sava İşe el koyarsa yolsuzluk dâvaları bugünkü kara, can- sız, dolambaçlı manzaraya sahip hallerinden kurtula- caklar, bir takım pisliklerin daha iyi teşhirine yaraya- caklardır. Her dâvada asıl meselenin, asıl yolsuzluğun ne olduğu esaslı surette mutlaka belirtilmeli, sonra o istikamette yürünmelidir. Şimdiye tadar, "Bebek Dâvası"nın bir kaç celsesi hariç, her dâvaya bizzat Altay Egeselin çıktığı görül- dü. Bunun basan sağlamadığının bilinmesi şarttır. İd- dia makarnan teşkil eden heyette daha iyi bir işbirliği- nin yapılması, Başsavcının feragat göstererek yerini zaman zaman “en iyi bilen"e terketmesi, yerinde ve ani müdahale İmkânının bu suretle sağlanması bir lü- zum olarak ortadadır. Yolsuzluk davalarının bar birini bu gibi işlerde ihtisası olan savcı inceler, Başsavcı ge- rekirse ona direktifler verir, ama mesuliyet onun o- muzları üstünde bırakılır. Bu, hem savcılara kendileri- ni göstermek imkânını sağlar, hem de Salim Başol el yordamıyla karanlık içinde ilerlemeye mecbur kalma durumundan kurtulur. Bu konuyu ciddiyetle ele almak lâzımdır.