Bütün bunlar bu haftanın ortasın- da, aslında temiz ve karakter sahibi, kültürlü ve meziyetli Albayın en a- zından Başbakanlık Müsteşarlığında Milli Birlik Komitesi için bir yük ha- line geldiğini açık şekilde ortaya ko- yuyordu. Ortada bir "yanlış tefsir" varsa, zeki Albay bunu bir anda dü- zeltebilirdi. Ama düzeltmek isteme - diği belli olmuş, "İpleri elinde tutan adam" rolü hoşuna gitmeye başla- mıştı. Nitekim, Ahmet Salih Korurun kudretiyle (oOoturduğu O Başbakanlık Müsteşarlığı koltuğundan o kalkması bütün yurtta ferahlık uyandırdı, muhtemelen hem kendisi, hem istik- bal için hayırlı oldu. Bu değişiklik bir başka mâna da- ha ifade ediyordu. Başbakanlık Müs- teşarlığında "Korur devri" sona eri- yor ve 1950 den önceki duruma dönü- lüyordu. Başbakanlık Müsteşarı ar- tık Bakanların üstünde, Bakanlara antlaşmalar yaptıran bir kudretli a- dam değil, her memur gibi bir memur olacak, meselâ Devlet veya Hükümet Başkanını basın toplantılarında idare etmeye kalkışmayacaktı. Durum aydınlanıyor perşembe akşamı gazeteciler haberi duyunca telefonlara sarıldılar. Haber sâdece Türkeşin Müsteşarlık- tan ayrıldığını bildirmiyor, yerine de Hilmi İncesulunun getirildiği ilâvesi- ni taşıyordu. O akşam en çok çevri- len e biri, bu yüzden 22089 old İlk pe telefonu ikinci düdü- günde kaldıran adamın ismi Hilmi İncesuluydu. Birkaç saat evvel İçiş- leri Bakanlığı Müsteşar Muavini bu- lunuyor ve Müsteşara vekâlet edi- yordu. Karşısındaki ses (o İncesuluya dedi: — Hayırla akşamlar efendim." — Teşekkür ederim." — Tebrik ederiz efendim. Biyog- rafinizi rica edecektik." İncesulu bunun üzerine neşeli bir kahkaha attı ve biyografi ricasının neden icap ettiğini sormadan, hayatı- nı bir çırpıda ve kısaca anlattı. Karşısındaki ses obununla iktifa Gm suallerini devam ettirdi: bay Türkeşin yeni. vazife- ba " İncesuluya sualleri soran ses te- şekkür etti ve telefonu kapadı. O sı- rada saatler, 18.45'i göstermekteydi. Cevap veren, neyin tebrik edildiğini biliyordu. İncesuluya telefon eden ise bir gazeteciydi ve böylece | İçişleri Müsteşar Vekilinin Başbakanlık Müs- ae © edildiğini kati ola- rak öğren Aynı semtlerde, nasının uzun koridorunun AKİS 26 EYLÜL 1960 Başbakanlık bi- sonuna Türkeş İstanbulda Talihsiz bir yolculuk rastlıyan içiçe iki salondan müteşek- kil dairede, Albay Türkeş vazifesine kemali ciddiyetle devam etmekte ve Cumhuriyet Gazetesi (o Başyazarı ile gazetenin Ankara mümessilini dinle- mekteydi. Türkeş mülakat sırasında o derece tabiiydi ki, iki gazeteci ya- nından ayrıldıkları Albayın artık Müsteşar olmadığını değil düşünmek, bunu rüyada görseler hayra yormaz- lardı. O gece buna benzer olaylar veya çok az değişik olanları birkaç kere cereyan etti. Gene gazeteciler saat 19 sıralarında Albaydan, hanım sek- reteri vasıtasıyla istifa edip etmedi- siği sordular ve şu cevabı aldılar: — Gazeteciler biraz hayali geniş a İşte, yerimdeyim!" Albay Türkeş bunları (o söylerken yüzündeki tebessümü eksik etmemiş, üstelik her haliyle samimi olduğunu ortaya koymuştu. Sekreter hanım da bu sözleri, soranlara aynen iletmişti. Ancak, işler hiç de Türkeşin dediği gibi cereyan etmiyordu. Daha onbeş dakika evvel İncesuluya edilen tele- fon, Müsteşarlığa tâyinin bile yapıl- dığını ayan beyan ortaya koymak- taydı. Saatler ilerledi. Bu sırada Al- bayın bir ziyaretçisi geldi. Ziyaretçi, gene Dündar Taşerdi. Taşerle birlik- te birkaç kişi daha gelmiş ve Türke- şin çalışma odasına girmişlerdi. Bu- nun fevkalâde bir tarafı yoktu. Dost- lar sohbet ediyorlardı! Bu arada, bir şeyler sormak üzere Başbakanlık Ba- sın Bürosu mensuplarından biri Tür- keşin odasına dalmış ve samimi dostları sohbet ederken görmüştü. Albay, masasının başındaydı ve soh- betin hitamında çalışmasına devam YURTTA OLUP BİTENLER edeceği sunda çalışan anlaşılıyordu. Basın Büro- memur kendi odasına geçtiğinde telefon çaldı, öbür uçtaki ses gene bir gazeteciye aitti. Biraz evvel sekreter hanma Oo sorulan Sualini aynı, basın bürosu mensubuna soru- luyordu. Memur gözlerini b fal taşı gibi açarak cevap ver "— Yok canım, şimdi yanından geliyorum. Odasında çalışıyor. Bera- berinde birkaç arkadaşı var. Bir başka türlüsü İş bununla bitmedi. Aşağı yukarı aynı saatlerde İçişleri Bakanı Mu- harrem İhsan Kızıloğlu Konya ile konuşmakta ve karşısında bulunan Konya Valisi Babaoğluna İçişleri Ba- kanlığı Müsteşarlığına tâyin edildiği- ni, hemen hareket etmesi gerektiğini söylüyordu. Babaoğlu otâyini mem- nuniyetle karşıladı, ancak, karanlıkta yola çıkmanın doğru olmadığını, er- tesi gün erkenden hareket ederek An- karaya mesai saatinde (yetişeceğini bildirdi. Nitekim eski Konya Valisi, yeni İçişleri Bakanlığı Müsteşarı cu- ma sabahı 45 dakikalık bir gecik- meyle, saat 9.45 de Başkente vâsıl oldu. Bunlar cereyan ederken hâdise- den haberdar olanlar hakikaten man- dutdu. Bunların büyük o ekseriyetini de gazeteciler teşkil ediyordu. Başba- kanlığın kapısına derhal yığınak ya- pan muhabirler Albay Türkeşi gör- mek için gerekli bütün çârelere baş- vurdular. İşin tuhafı, basın mensup- lan bu defa Başbakanlıkta biç kar- şılaşmadıkları zorluklarla karşı kar- şıyaydılar. Bir kere, kapılar tutulmuş ve muhafız bölüğü kumandanı olan genç jandarma yüzbaşısı içeriye ba- sın mensuplarının dahi alınmamasını emretmişti. Şimdiye kadar günün her saatinde Başbakanlık Basın Bürosu- na hüviyetlerini göstermek suretiyle rahatça girip çıkan gazeteciler dışar- da kaldılar. Gerekçe olarak, çağırıl- madıkları ileri sürüldü. Albay Türkeş kendilerini davet oetmemişti. Mesai saati olmadığına göre, içeri girmele- ri mânâsız ve yersiz olacaktı. Bu na- sihatlar basın mensuplarına kokuyu biraz daha iyi almaları için vesile teş- kil etti. Bir şeyler dönüyordu. Hepsi Başbakanlığın merdivenlerine çörek- lendiler ve gebe olan perşembe gece- sinin doğuracağı çocuğu beklemeğe koyuldular. Bir yandan da içeri gi- rip, fena halde meraklandıkları "ar- kadaş sohbeti"nin mahiyetini öğren- menin çârelerini araştırdılar. Son o- larak, Basın Bürosundaki meslektaş- larının kendilerine yardım edeceği a- kıllarına geldi. Muhafız kumandanı yüzbaşıya rica ederek, gazetecilerin o güne kadar içeri serbestçe girebil- dikleri, bunu Basın Bürosunda ça- 7