tuğ ve gazeteciler tam iki buçuk sa- at davaya bakacak mahkemeyi Adli- ye koridorlarında aradılar ve sonra tevekkülle (o başlarını önlerine o eğip beklemeğe koyuldular. İşte tam bu sıralarda davacı (o-inkılaptan evvel hakim, İnkılaptan sonra davacı- Celil Cevherioğlu sinirli sinirli Adliye ko- ridorlarını arşınlıyordu. Saatlerin 17.30'u gösterdiği sıra- larda gazetecilerin yanına gelen bir mübaşir, davaya bakacak mahkeme- nin teşekkül etmiş bulunduğunu, du- ruşmanın 2. Ağır Ceza Mahkemesi salonunda cereyan edeceğini (o ifade ettiğinde Cevherioğlunun zaten ger- gin olan sinirleri bir parça daha ge- rildi. Hep birlikte, davanın cereyan ede- ceği salonun kapısı önüne gidildi ve Bu defa beklenmeğe başlandı. Ad- AKİS, 26 EYLÜL 1960 liyede bir savcı fıkdanı o başlamıştı. AKİS'in davasına bakacak mahke- mede iddia makamını dolduracak bir savcı bulmak mümkün olmuyordu. Savcılar 27 Mayıs İnkılabı akabinde açılan böylesine garip bir davaya bakmaktan imtina etmeyi bir mesle- ki vecibe addediyorlardı. Bu bile ha- len mer'iyette sayılan Basın Kanunu- nun acaip durumunu belli ediyordu. Bir savcı nihayet göründü ve 2. Ağır Ceza Mahkemesi salonunda duruşma- ya başlandı. Vay hukuk vay... Mübaşirin ilk söylediği ismin Celil Cevherioğlu olması, salonda bu- lunan dinleyicilerin hayretini mucip, oldu. Zira herkes biliyordu ki bu tek- ziple alakalı bir amme davasıydı ve savcılık tarafından açılmıştı. O hal- de, müdahil sıfatıyla Cevherioğlunun BASIN salonda işi neydi? Nitekim AKİS Yazı İşleri Müdürünün mahkeme ri- yasetinden ilk suali de bu oldu. Kur tul Altuğ davanın, düşük iktidarın basının tepesine astığı (oDamoklesin kılıcı Basm Kanununa muhalefetten ibaret olduğunu, müdahil olarak sa londa kimsenin bulunmaması gerek- tiğini ifade etti ve oCevherioğlunun salondan dışarı çıkarılmasını istedi. Ancak, evvelki celsede -Kurtul Al- tuğun bulunmadığı ve Cevherioğlu- nun yaveler sıraladığı (ocelsede- bir karar ittihaz edilmiş olduğu cihetle Cevherioğlunun salonda bulunmasına müsaade edildi. İşte Cevherioğlu için asıl şanssızlık bundan sonra başladı. Zira Menderesin hakimi Cevherioğlu kaldığına kalacağına öylesine pişman oldu ki, salonu terkederken alnında biriken terler çektiği sıkıntıyı göste- riyordu. Mal beyanı meselesi AKİS, Cevherioğlundan ne istiyor du? Bunun cevabı Kurtul Altuğ tarafından mahkeme önünde, hem de adil mahkeme önünde verildi. A- KİS, Cevherioğlundan İşçi Sigortala- rı Kurumu tarafından 681 bin liraya istimlak edilen binası sebebiyle mal beyanında bulunmasını talep ediyor- du. Bu talebinde haklıydı. Çünkü di- ger mütevazi Türk hakimleriyle Menderesin hakimi arasındaki servet farkı gözleri (okamaştıracak derece- deydi İşte. Cevherioğlunun takkesini kafasından fırlatan da bu masum ta- lep olmuştu. Ondan sonra Cevherioğ- lu bütün şimşeklerini AKİS üzerine Bir defa Kurtul Altuğ, kellesi pa- el böyle tekzipleri neşretmeye- ceğini İnkılaptan sonra değil, İnkı- laptan evvel. Basın Kanuna bütün dehşetiyle mer'i iken ispat etmişti. Muammer Aksoyun küfürlü bir tek- Zibini neşirden açıkça imtina etmiş, kendisini mahkum ettiklerinde gık demeden gidip bir ay hapis yatmıştı, Ama Altuğ, Cevherioğlunun tekzip- lerini niçin neşretmediği sorulduğun- da bu "huyundan bahsetmeğe tenez zül etmedi. Hakimlere verdiği cevap şu oldu: — Ben, 27 Mayıs günü basın su çundan hapisteydim. Beni, ihtilal yapanlar gelip çıkardı, kurtardı. Bu Celil Cevherioğlunun tatbikçisi oldu ğu Basın Kanununun artık bu mem lekette mer'i olmadığını bana ispat etmez de, ne yapar lütfen söyler mi siniz? İşte, o tekzipleri bu yüzden neşretmedim!" Duruşma, "bir hususun tahkik için" önümüzdeki bir tarihe bırakıl mıştır.