Sizden rica ediyorum Böyle haberleri ait olduğu makamlardan sorunuz, öğ- reniniz. eral sözlerini bitirir bitirmez, gözlüklü arkadaşının arkasında du- habiri, heyecanını zor zaptederek "— Sayın Sıddık Sami Onar bun- dan evvelki bir bayanında, İnkılâbın Üniversite ve Ordu tarafından vi dığını söylemişti. Sizin Dna ilâvı edecek bir sözünüz var mı Sual, Başkan Gtinsideri evvel di- -er bir genç gazeteci tarafından ce- vaplandırıldı. Genç gazeteci Generale hitaben: "— Efendim, Basını da ilâve ettir- mek istiyor" dedi eneral, tatlı tatlı ogülümseyip lnizkai sualin cevabını ilk sorana ve di: — İhtilâlin birinci günü de söy- lediğim gibi, İhtilâli Ordu, Üniversi- te, Basın değil, Millet, Türk Milleti yaptı. Onlar, sâdece vazife aldılar. Ben bu ulvi hareketi hiç bir zümreye mal etmek istemem, Buna gönlüm yatmaz G gazeteci yorulan ayağını değiştirdi ve ellerini ln top- lantıyı takibe devam ett Söz gümüşse.. Basın toplantısının yarım saatlik müddeti dolmak üzereydi. Gerçi böyle bir takyit evvelden konulmuş değildi. Ama Türkeşin, o toplantının hitama erdiğini anlatan "Paşam, ya- rım saat doldu" sözü, Generalin ba- şından aşkın işleri arasında basın mensuplarına ancak yarım saatini ayırabildiğini, ortaya koyuyordu. İşte bu sırada uzun boylu, lâci- vert elbiseli bir gazeteci, sesi titreye titreye Başkandan bir sual sordu. Su- al hakikaten alâka çekiciydi ve son günlerin hâdisesi sayılabilecek bir meseleye temas ediyordu. Gazeteci- nin sali şöyleydi: — Son günlerde C.H.P. Genel in İnönü, Milli Birlik Komitesi üyesi Numan Esin ve Muzaffer Öz- dağ bâzı konularda çeşitli fikirleri savundular. Bu hususta siz ne düşü- nüyorsunuz? Komitenin Başkanı ol- duğunuza göre Milli Birlik Komitesi üyeleriyle aynı fikirde misiniz? Veya bu beyanatlar Komitenin fikri mi- dir?" Başkan gene yüzünü buruşturdu. Birkaç saniye odurakladıktan sonra cevap verdi: Şahıslar istedikleri gibi düşü- ekiz. Bunun burada münakaşa- sını yapmağa hiç niyetli değilim. Ga- zetelerinizde siz omünakaşasını ya- ın. Gürsel bunları söyledikten sonra kaşının birini hafifçe kaldırdı ve yü- AKİS, 19 EYLÜL 1960 uğurlar ola!. Uğurlar ola Ekselans, Amerikanın Ankaradaki Büyük Elçisi Fletcher Warren gidiyor. Arkasında esefin, üzüntünün, iyi hatıraların zerresini bırakmadan.. İstifa etmiştir ve istifası Birleşik Devletler Cumhurbaşkanı tarafın- dan kabul edilmiştir. Geç kalmış bir istifa ve geç kalmış bir tadilât. Amerika Türkiyeyi hiç bilmeyen, Türkleri hiç tanımayan, milletlerin hürriyet mücadelesinden bir şey an lamayan ve siyasi görüşlerini Orta Amerika diktatörlerinin çevrelerinde edinmiş bir temsilciyi evvelâ An- karaya göndermek, sonra uzun yıllar Ankarada tutmakla ihtiyatsız- lıkların en büyüğünü yapmıştır. Eğer Türk - Amerikan dostluğu Bü- yük Elçi Warren'e dahi mukavemet edebilmişse, bu onun kudreti, kuv- veti sayesinde olabilmiştir. Bir de, hâdiselerin Büyük Elçi Warren'in hiç beklemediği tarzda neticelenmiş bulunmasının.. Türkiyeyi Jimenez Venezuellası sayan ve Jimenez'e beslediği hislerin eşini Menderese bes- leyen -tabii hem Venezuellada, hem Türkiyede hayal sukutuna uğra- yan- uzun boylu diplomat, kariyerini mutantan bir başarısızlıkla ta- mamlayarak Teksasına dönüyor. Güle güle gitsin ve ömrünün geri ka- lan kısmını Jefferson'u okumakla geçirsin. Şimdi, mesele Amerikayı Türkiyede kimin temsil edeceği mesele- sidir. Elbette ki bu, sâdece Amerikalıları alâkadar eden bir husustur ve gönderecekleri her temsilci Ankarada son derece dost, son derece sıcak bir çevre bulacaktır. Ancak yeni Büyük Elçinin şahsiyetinin, Türk - Amerikan dostluğunun daha gelişmesi bakımından bir ehemmiyet ta- şıyacağı, üzerinde durulması bile fuzuli bir gerçektir. Türkiyeyi ve Türkleri iyi anlamak, onların dâvalarını iyi bilmek, bu topraklar üze- rinde cereyan eden hâdiselere doğru teşhis koymak yeni Büyük Elçi- nin başarı çareleridir. Elbette ki milletçe tutulan bir idareyle iş gör- mek, yabancı temsilciler için, kendi milletlerine antipatik idarelerle münasebet peydahlamaktan kolaydır. Bu bakımdan yeni Büyük Elçi eski Büyük Elçinin handlkapına mâruz bulunmayacaktır. Ama dâva, sâdece resmi hükümetle temastan ibaret değildir. Diplomasinin dış yü- zü nasıl görünürse görünsün, Amerika Büyük Elçilerinin bugünün si- yasi konjonktürü içinde müstesna bir mevkiye sahip bulundukları aşi- kârdır. Bayrağı hürriyet olan bir topluluğun içinde bu topluluğun lide- rini bir takım âdi diktatörlerin arkasında, onlara desteklik eder gör- mek, itiraf etmek lâzımdır ki hazin bir manzaradır. Hele bu zihniyette bir temsilciyi seneler senesi kendi içinde, arasında yaşatmak, Amerika Büyük Elçisinin hareket tarzını hiddetle seyretmek Türk milletini yü- reğinden üzmüştür. Türk milleti Amerika hakkında bir görüşe sahip- tir ve bu görüşün sembolü, her şeyden çok New York limanında yaban- cılara hoş geldiniz diyen Hürriyet; heykelidir. Eğer Amerikanın Anka- dadaki temsilcileri kendilerini bu sembolle tekvücut hale sokamazlarsa misyonlarında başarı sayılamazlar. Bunun yolu ise demok- rasiye, hürriyete hakikaten inanımış insan haklarına sâdece Amerika- lılar bahis mevzuu olunca değil, insan sıfatını taşıyan herkes bakımın- dan saygılı, idealist ve sevimli bir temsilciyi seçmek, Ankaraya onu göndermektir, 27 Mayıs hareketi, ümit olunur ki State Department'i Ankaranın buna layık bulunduğa hususunda artık ikna etmiştir.