Tİ YA Devlet Tiyatrosu Edebi heyet Yeni mevsim hazırlıklarının başla- dığı Ogeçen haftalarda Devlet Ti- yatrosunda bazı o değişiklikler oldu. Edebi Heyet genç, taze bir kuvvet kü- mesiydi, ikinci değişiklik Edebi He- ra ile Tiyatro bölümünün birleştiril- yeni kurulmuş olan Tiyatro Enstitü inanmış, iyi niyetli ve çalışkan bir ip muzun yerli eserle kalkınacağına yerine genç bir tenkitçi, Özdemir yette olmuş, Munis Faik Ozansoyun Nutku alınmıştır. e Özdemir Nutku, illerinde incelemeler yapmış, tiyatro- Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde tutumu tartışma konusu olmuş E- sandır. Onun alınmasıyla, son yıllar- sünde asistandır, tiyatro üzerine Batı yere biribirinden ayrılmış olan Ope- zanmış oluyor. Ama bu taze kuvve- tin, on yıllık tecrübenin ihtiyaca ce- vap vermediğini ortaya koyduğu bir Heyette mucizeler yaratacağına inan- mak saflık olur. Edebi Heyet siste- minin, Devlet Tiyatrosunun günden güne artan repertuvar ihtiyacını dörtbaşı mamur bir şekilde karşıla- mağa yetmediği, yetemiyeceği fikri- ni savunanlar arasında Özdemir Nut- ku da vardı. Onun için, kendisi Heye- te girmekle, durumun değişmiyeceği meydandadır. Olsa olsa Heyete ge- len eserler biraz daha ince elenip sık dokunacak, o beğenilmiyenlerin niçin beğenilmedigi açık ve inandırıcı mu- cip sebeplerle yazarlarına bildirile- cektir. Bu da şimdilik, hiç olmazsa indi görüşlerle hareket etmek gibi -haklı veya ohaksız yere- ileri sürülegelmekte olan bir suçlamadan kurtaracaktır. Çünkü geçen mevsim tanınmış birkaç yazarın piyesleri re- pertuvara alınmamış, sonradan bu eserler İstanbul sahnelerine çıktıkla- rında -şahaser sayılamazlarsa da- pekala oynanabilecek, seyirciyi tat- min edecek kıratta eserler oldukları görülmüş, hatla bâzılarının aylarca afişte tutunacak kadar tiyatro değe- ri taşıdıkları da sabit olmuştur. -Ce- vat Fehmi Başkutun "Öbür Gelişte"si ile Haldun Tanerin "Fazilet Eczaha- nesi" için olduğu gibi.- Devrime uymak... Operanın Tiyatro ile tekrar birleş- tirilmesi, Edebi Heyetin eski şek- liyle omuhafazası, o yıllardanberi boş tutulan bazı mühim idari kadroların aynı şekilde bırakılması gösteriyor ki Milli Eğitim Bakanlığı Devlet Ti- yatrosunun statüsünde ve İdare sis- teminde şimdilik esaslı bir değişiklik yapmamak kararındadır. Halbuki Devlet Tiyatrosunun ku- AKİS, 19 EYLÜL 1960 TR O ruluşundan bugüne kadar geçen on küsur yıllık uzunca bir tecrübe dev- resi bu statüde ve idare sisteminde bâzı değişiklikler yapılmasını ve ye- ni hükümler getirilmesini gerekli kıl- maktadır. Bu değişiklikler (elbette sanat icaplarına ve realitelerimize uygun olarak, sanat ve idare işlerinin daha iyi yürütülmesini o sağlıyacak bir ıslahat hareketi olmalıdır. Böyle bir ıslahatın ise 27 Mayıs inkılabın- dan sonra bütün müesseselerimizde gerçekleştirilmesinden daha tabii bir şey olamazdı. Çünkü bu hareket sırf İnkılâba uymak için lâf olsun diye girişilmiş bir hareket olmıyacak, tec- rübelerin ışığında, en mühim kültür ve sanat müesseselerimizden biri olan Devlet Tiyatrosunun, her yıl biraz daha serpilip gelişen iç ve dış bünye- sinin gerektirdiği lüzum ve zaruret- lerden doğacaktı. Sonra, bu gibi ıslah hareketlerinin normal zamanlarda uzun formaliteler ve değişen bakan- larla beraber değişen görüş ve anla- yışlar yüzünden nasıl felce uğradığı düşünülseydi, Devlet Tiyatrosu sta- tüsünün ıslahını bu devrim hareketi içinde abucak o gerçekleştirmenin faydaları kendiliğinden ortaya çıkar- dı. Gerekli ıslahat Devlet Tiyatrosu bünyesinin gerekli kıldığı ıslahatın o başında, sanat çalışmalarının belkemiğini teşkil e- den repertuvar işinin çok daha rea- list bir anlayışla ele alınması geliyor. Edebi Heyet sistemi, bugünkü şek- liyle, verimli olma makta, repertuvar meselesi bütün maddi ve mânevi s0- rumluluğu ile yalnız Umum Müdürün sırtına yüklenmektedir. Çünkü Edebi Heyet, Devlet Tiyatrosunu sâdece kendisine gönderilen yerli ve yabancı eserlerden uygun olanları seçip sah- neye koyacak bir müessese (olarak kabul eden bir zihniyetle kurulmuş- tur. Halbuki Devlet Tiyatrosu da, her tiyatro gibi, sâdece kendisine gönderilen eserleri (odeğil, kendisine lâzım sahnesine çıkarması icabeden bir ti- yatrodur. Bunun için geceli gündüzlü çalışacak, bütün Batı akl faaliyetini, repertuvarlarını ve yen mahsullerini tâkibedecek, onları ia tirtip inceleyecek, tercüme ettirecek, yerli yazarlarla da yakından işbirliği edecek, kimine sipariş verecek, kimi- ne zaruri gördüğü tâdilleri yaptıra- cak, kimine faydalı gördüğü istika- meti gösterebilecek ve tiyatroda de- vamlı olarak çalışacak, tarafsızlıkla- rı teminat altına alınmış dramaturg- lar lâzımdır. Bu dramaturgların ya- pacağı iş, yılda yirmi toplantı ile ça- lışmaları sınırlandırılmış, bir huzur hakkı ile fahri denebilecek (o şekilde vazifelendirilmiş bir Edebi Heyetten elbette beklenemez. Edebi Heyet bu şekliyle, belki son sözü söylemek için, muhafaza edilebilir. Ama bütün ha- zırlıkları, araştırmaları, kurmay ça- lışmasını yapacak dramatürji mües- sesesini kurmak bir zarurettir. Edebi Heyetle dramaturglar heyeti arasın- daki işbirliği ise, bir baş dramatur- gun Edebi Heyette yer almasıyla pek âlâ sağlanabilir. evlet Tiyatrosu bünyesinde bir ikinci ıslahat lüzumu, sanat ve idare işlerinin birbirinden ayrılmasında kendini duyuruyor. Sanatkârlar da- ha çok sanat işleriyle meşgul ve so- rumlu olmalı, idari işler de tiyatronun bütün hususiyetlerine vâkıf, bilgisine, iyi niyetine güvenilir ellere emanet edilmelidir. - Batı oOmemleketlerinde birçok mühim Devlet tiyatrolarında -meselâ Comedie - Française'de- şim- di bu böyledir. Böyle olursa hem mü- essesenin sanat sorumluluğunu taşı- yanlar kendilerini tamamiyle sanat işlerine verebilecekler, ohem günlerde gayri memnun bir zümre tarafından, muayyen maksatlarla ga- zete sütunlarına kadar aksettirildiği hissini veren, dedikoduların bir kıs- a olsun hedef olmaktan kurtula- caklardır. "Salıncakta İki Kişi" Yeni mevsim sallamalarının perde arkalarında başladığı günlerde An karalılar, bir yıldanberi sahnelerin- de göremedikleri iki seçkin sanatkârı tekrar seyretmek ve alkışlamak fır- satınıbuldular. Bu iki sanatkâr, Devlet Tiyatro- sundan ayrılmış ve İstanbulda geçen mevsim Muhsin Ertuğrulun kurduğu hususi teşekkülde başarılı temsiller vermiş, İstanbul seyircisinden büyük ilgi ve takdir görmüş olan Yıldız ve Müşfik Kenter kardeşlerdi. Oynadık- ları eser: Geçen mevsim başı İstan- bulda çıkardıkları William Gibson'un "Salıncakta İki Kişi "si. Göründükleri sahne: 1700 kişilik Büyük Sinemanın sahnesi. Ankara seyircisinin, sıcakların hiç de azalmadığı, bu Eylül başında, Kenter kardeşlere (o gösterdiği alaka bütün ümitlerin üstünde oldu. O koca çalar bir hafta müddetle doldu, taş- Hatta geçitlere ve hayli iskemle de ilâve edildi. cakta İki Kişi" temsillerine gösteri- len bu rağbet piyesin kulaktan kula- ga yayılan şöhretinden çok, Kenter- lere duyulan özleyiştendi. o Ankaralı seyirci, bu iki seçkin sanatkârın yıl - larca önce "Finten"de, "Yağmur- cu"da, "Öfke"de kendisine yaşattık- ları sanat heyecanını unutmamıştı. Bununla beraber, eserin İstanbul- daki ilk temsillerini görmüş olanlar, en düzenli, en ölçülü tenderin bile 31