den çıkıldıktan sonra kırmızı ve bo- yaları yer yer dökülmüş bir kapıdan geçilmekteydi. Kapı kırmızı ve yeşil buzlu camlarla kaplıydı. Tam bir inşaat yeri manzarası gösteren avludan o geçildikten sonra denize doğru bir de şat inşa ediliyor- du. Yassıadaya gidecek gemiler bu- raya yanaşacaklardı. Deniz Müzesi- nin karayla irtibatını kesmek üzere Kabataş tarafına da bir duvar yaptı- rılmaya başlanmıştı. Duvar, hemen hemen tamamlanmak üzere idi, ve 2,5 metre yüksekliğinde olacaktı. Sabıkların aileleri, bu geçtikten sonra dört ayak merdive- ni çıkıyorlar ve kapıdan içeriye giri- yorlardı. Kapının hemen son tarafın- da saçları şakaklarından itibaren bir hayli ağarmış genç bir yüzbaşı otu- ruyor, kapının tam karşısına konul- muş masayı da- bir üsteğmen işgal ediyordu. Gelen sabık aileleri, üsteğ- mene adreslerini ve akrabalık dere- celerini bildiriyorlardı. Sarışın üsteğ- men bunları not ediyor ve kendileri- simle birlikte müracaat etmeleri ge- rektiğini ifade ediyordu. Haftanın sonunda bütün gözler, bir defa daha Yassıadaya yönelmişti. I AN İnkılâp Tek tek vatandaş Geride bıraktığımız haftanın sonun- da Mili Birlik Komitesi üyeleri- nin evlerinde bir faaliyet göze çarpı- yordu. Milli Birlik üyelerinin eşleri veya evdeki yakınları biraz telâşlıy- dılar. Oradan oraya koşuyorlar, bâ- zı eşyaları alıp muayene ediyorlardı. Sökükler dikiliyor, ütü yapılıyor, u- fak eksikler tamamlanıyor, valizler kontroldan geçiriliyordu. Faaliyet, Mili Birlik Komitesi Üyelerinin yurt içinde (oyapacakları oseyahatle ilgi- liydi. İkişer kişilik ogruplar hâ- linde bir hafta sürecek yurt se- yahatine hazırlanıyorlardı. . Memle- ketin, denilebilir ki her tarafı karış karış dolaşılacaktı. Gaye, vatanda- sın tek tek düşüncesini anlamaktı. İnkılâp hareketinin üzerinden şu kadar gün geçmişti. (Komite üyeleri T.B.M.M. nin dört duvarı arasında gün- de en az 14 saat çalışarak birçok iş başarmışlardı. Ama' bunların tatbi- katı nasıl oluyordu? o Yapılan işler, çıkarılan kanunlar, alınan tedbirler vatandaşa nasıl intikal ediyordu? En mühimi, vatandaş -ama tek tek va- tandaş- İnkılâp hareketini nasıl kar- şılamıştı? İşte bütün bunları öğren- mek bir hafta sürecek seyahatin ga- yesini teşkil ediyordu. o Zira rivayet muhtelifti. Komitenin kulağına tür- lü lâkırdılar geliyordu. Öyle ki, bâzı mıntıkalarda askeri kaymakamların 18 Küfürbazların Hâmisi Kimmiş ? Menderes, basın kanununu sertleştirmek istedi mi bir takım adı sanı bilinmeyen gazetelerde çıkmış ve profesyonel kü- fürbazlar tarafından kaleme alınmış yazıları mucip sebep diye gösterirdi. Bunlardan biri de Yeni Cephedir. Osman Hâmit Tat isminde biri tarafından çıkarılan ve başta İnönü, meyen herkese ağız dolusu küfür işine gel- eden bu gazete en sonda D.P. milletvekillerinin Meclisteki gözlerine konur ve beyfen- diler bu küfürleri ağızlarından salyalar akarak, kahkahalar atıp birbirlerine göstererek, dirsekleriyle dürtüşerek okurlar- dı. Menderesin evrakı arasında bulunmuş bir mektup basında küfürbazları kimin beslediğini göstermektedir. Ankara: 15.4.1955 Pek muhterem Adnan beyefendi: Hapishaneden ve hastaneden çıktıktan sonra ziyaretinize gelerek gösterdiğiniz alâka ve teveccühata teşekkür etmek ve minnettarlığımı arzeylemek fırsatını bulamadım. Sonsuz meşguliyetiniz bu arzuma mâni teşkil etti. Demokrat Parti sadakat ve merbutiyetin hudutsuz olduğunu davasına ve tahsisen şahsınıza karşı beslediğim söylemekle bir hakikati ifade ettiğime şüphe yoktur. Esasen bu düşüncelerin tesiri altında ide- alim olan bir gayenin tahakkuku uğrunda Demokrat Parti davasına kavlen, fiilen ve kalemen hizmet etmekten çekinmedim; bütün varlığı- mı tehlikeye attım. Mağduriyetimi tevlid eden bir çok mahrumiyetlere katlanmak icab etti. Şimdi ise, otuz senelik gazetecilik mesleğimi iki seneye yakın bir zamandanberi tevakkuf ve intizar İçinde geçirmekte- yim. Bu müddet zarfında hayatın bütün maddi icablarını genç kızım memur olarak taşımakta ve bu ağır yükün altında ezilmektedir. Fran- sa'da hukuk tahsilini gelecek sene bitirmekte olan oğlumun masrafla- rını ise karşılayamayacak durumdayım. Gazetecilik mesleğinde size her zaman hizmet ettim ve daima hiz- mete amade olduğumu arzederken vefakâr Adnan beyden müzaharet ta- leb etmek ıztırarında bulunuyorum. Üzeyir Avunduk bey İş Bankasın- da veya idare ettiği iktisadi müesseselerde emir ve delâletinizle bana bir matbuat müşavirliği verirse, davanızın sadık ve samimi bir adam mı hi- mayenize mazhar pay dolayı sonsuz minnettarlık duyacağım, muhterem Adnan beyefendi dayağa müracaat ettiği söyleniyor ve köylünün D.P. yi aradağı belirti liyordu! Acaba bunlar rivayetten ö- teye gidememekte, aslı astarı olma- yan dedikodular halinde ortaya bula- nık su avcıları tarafından mı atıl- maktaydı, yoksa bir esasa dayanıyor muydu? Komitenin yurt içi seyahati du- yulduğunda, hele bunun bir hafta de- vam edeceği öğrenildiğinde bâzı du- daklar her zaman olduğu gibi istih- fafla büküldü. Bir haftada mı yurtta olup biten şeyler öğrenilecekti? Bir haftada mı bütün olup bitenlerden haberdar olunacaktı? Ancak, dudak- larını büküp, kaşlarım yukarı kaldı- ranların bilmedikleri, daha doğrusu bilmek istemedikleri bir husus vardı. Gezi çok evvelden kararlaştırılmıştı ve en ince teferrüatına kadar plân- lıydı. Plân, tam kurmayca hazırlan mıştı. Her komite üyesi nereye, ne zaman varacağını biliyordu. Orada kas saat, kaç dakika veya kaç sani- Saygılarımla Osman Hâmit Tat ye kalınacağı malümdu. Bütün yur- du içine alan geniş plân hazırdı ve olağanüstü önemli (o hâdiseler zuhur etmezse plânın aksaması imkânsızdı. Bu bakımdan gezi başıboş, hele sa- bık Başbakanın yurt gezileri gibi za- mansız ve mekansız dolaşmalardan çok daha verimli olacaktı. Sâdece ve sâdece korkulan bir nokta vardı. İşte bunu ne dudak bükenler ne de Ko- mite üyeleri hesap yel Gidilecek yerlere, oralarda ne ka- dar kalınacağı evvelden bildirilmişti. Bu evvelden bilinme, gezinin gayesini tamamen o değiştirebilirdi. Kim ne derse desin, on yılın mirası hâlâ de- vam ediyor ve yeni efendilerine ya- ranmak için çırpman bir yığın insan sotada bekliyordu. Bekleyenler böyle bir gezinin yarattığı fırsattan istifa- de etmek için bütün hazırlıklarım tamamlamışlardı. Komite üyelerini karşılamağa böylesine meraklıydılar ki, yaptıkları plân belki de gezinin plânından üstündü, o teferruatlıydı. AKİS, 19 EYLÜL 1960