Cüceler Saltanatı On yıl müddetle Türkiyeyi idare etmiş olanların hususi hayatı, bazen insana ürperti veren bir çıp- laklıkla gözler önüne serilmiş bu- lunuyor. Duruşmalar o başladığında yeni ışıkların yeni aydınlıklar geti- receği şüphesizdir. Böylece, "gazete cilere yatak odalarımız dahi açık- tır" diyerek işbaşına gelen, fakat pek kısa zaman içinde, bırakınız yatak odalarını, makam odalarını dahi gazetecilere kapayan bir ikti- dar ömrünün sonunda meramına kavuşmuş oluyor. Ancak on iktidar yılı, yatak odalarını inanılmaz de- recede iğrenç renklere bürümüş- tür. Hususi hayatları böylesine kir- -- bu kadar insanın nasıl olup ta bir araya geldiği, ihtimal yarın bir çok sosyologu meşgul edecektir. Bugünden ortaya çıkan hakikat, Bayar - Menderes rejiminin Türkiye için bir cüceler saltanatı devresi teşkil ettiğidir. Sâde- ce kafaları, sâdece fikirleri, sâdece ogörgüleri değil zevkleri dahi basit bir sürü adam memleketin mukad- deratına el koymuşlar ve şahıslarına ait iptidailiği va- tanın alâmeti farikası haline getirmeye çalışmışlardır. Milletin, başında aydınları, bu teşebbüsü reddetmiş bu- lunması, asil fikirlerin, asil duyguların ve asil hislerin üstün gelmiş olması düşüklerin Türk halkının seviye- sini temsil ettikleri yolundaki inancı yok etmiştir. Menderes Hususi hayatların üzerine eğilmek, mahremiyetin hudutları içinde kalması gereken kirli çamaşırları avuç avuç ortalığa serpmek ilk bakışta haksızlık gibi geli- yor. Hattâ bahis mevzuu olanlar, âmme hayatında yer almış dahi bulunsalar.. İhtimal ki çıplaklığın verdiği ürpertiyle zaman zaman itiraz sesleri (oyükseltmemiz bundan ileri geliyor. Hiç bir siyasi tarafı bulunmayan aşk mektuplarının, aile kadınlarına ait hatıra defterle- rinin, gizli münasebet mahsüllerinin âkibetinin yayın- lanması normal ölçüler içinde gücümüze gidiyor. Hat- tâ bunları insan haklarına aykırı dahi bulmak kaabil- dir. cak, Bayar - Menderes rejimini bir sosyal hâdi- se olarak incelememiz gerekiyorsa o idarenin temsil- cilerini de mikroskop altında tutmamız ve şahsiyetleri- ni en ince hatlarına kadar çizmemiz şarttır. Tâ ki, bir iktida- neticeye, bir teşhise varabilelim. On yıllık D.P. daşlarını bütün hüviyetleriyle, her cepheleriyle tanımazsak tetkik etti- ğgimiz sosyal hâdisenin pek çok yeri gölgeli, hattâ örtülü kalır. Hususi hayata saygı! Amenna.. Ama, Men- deresin nasıl bir insan olduğunu hu susi hayatını çelik kasalar içinde muhafaza ederek anlayabilir misi- niz? Bu karakterin teşekkülünde cinsi hayatın rolünü hiç kaale al- mazsanız vardığınız netice elbette ki eksik olacaktır. Bir haksızlık Zerrece şüphe Ama Menderes — ve arkadaşları bu akıbetlerini, bir Ökmen AKİS, 19 EYLÜL 1960. mikroskopun altında tahlile tâbi tu- tulma âkibetini elleriyle hazırlamış- lardır. Tıpkı Hitler ve arkadaşları gibi.. Oniki yıllık Nazi rejimini bir sosyal hâdise olarak inceleyenler Hit lerin ve arkadaşlarının deşilmedik tek tarafını bırakmamışlardır. Hit- ler ile Eva'sı arasındaki mektuplar, Eva'nın hâtıraları, Goebels'in rezilâ- ne aşk hayatı, Hess'in kadınlarla münasebet derecesi.. Bunların hepsi hususiyete saygı hatıra dahi getir- meksizin ortaya dökülmüştür. Biz- de, Suzan Sözenin aşk mektupları- nın Menderesin çapını, kıratını bü- tün icraatından fazla açıldıkla be- lirttiğini inkâr edebilir misiniz? Kalafat mektupları okudunuz mu? Aman yarabbi, tün görgüsü La Dam o Kamelya filmini seyretmiş ol- maktan ibaret tütün işçisi kızların suni, gülünç, zora- ki üslübu içinde kaleme alınmış satırlar Menderesin cüceliğinin, Oo görgüsüzlüğünün ve o basitliğinin (tarih önünde tescilidir. Bir Başbakan. Altmışına gelmiş bir aile babası. Kurduğu "hissi münasebet'e bakınız! Ma- nakyan repertuvarından aktarma cümleler. Hiç bir asalet yok, hiç bir yüksek taraf yok hiç bir incelik yok. Sosyal hâdise olarak mikroskop altına sokulmuş büyük adamların pek çok bayağılıkları tarihe geçmiş- tir. Dev şairlerin hizmetçi kız peşinde koştukları görül- müştür. Ama bunlar onların miyarını değil, gönül eğ- lencelerini teşkil etmişler veya cinsi zaaflarının neti- cesi olmuşlardır. Halbuki Menderes, idealini en aşağı- melerle cambazlık yapmaya kalkışan ve edebi kudreti sıfır olan dilber romancıda bulmuştur. Ya, eşinin hatıra defterinde silueti çizilen sarhoş, kusmuktu, alüftelerin sinema önlerinde omuz vurup "Nasılsın obeybaba" diye selâmladıkları Nedim Ök- men? Ya, barlarda metreslerinin ağzına fındık, fıstık veren, salyaları akan, her akşam yalpalayarak ve des- tekte salonlardan dışarı çıkan Emin Kalafat? Ta, ken, dilerinden büyüklere kadın bulup kendilerinden ufaklar- dan kadın isteyen muteber zevat? Hele Ferit Sözen, hele Ferit Sözen? "Beyfendi" gelirken evden ayrılan, " Beyfendi"nin çıkışını cami köşesinde gözleyip o git tikten sonra karısının ısınmış koynuna giren polis şe fi? Makam masalarından, hattâ Büyük Meclisteki göz- lerden çıkan "yazılması hicap veren malzeme"? Bütün bunlar, hususi hayat mefhumunun çok üstünde, bir cüce insanlar grubunun alâmeti o farikalarıdır. Suzan Sözenin kolları arasından Eyüp camiinin miniberi önü- ne aktarmasız giden ve sonra kendisini milletine din- dar diye satıp onun hâlâ kısmen muhafaza ettiği sev- gisini çalan bir Başbakan mutlaka çırılçıplak teşhir olunmalıdır ki hakikat anlaşılsın, en sâde vatandaş bile teşhisinde isabet kaydetsin. n yılın hikâyesi bu bakımdan, ilk nazarda mah remiyet sayılabilecek küçük hayat sayfalarında kayıt lıdır. On yılın "Niçin"ine ve "Neden"ine bu sayfalar inanılmaz, çaplarından beklenmez aydınlık getirmek tedir. Tarının tarihçileri ve o sosyologları, yazacakları piyesin kahramanlarının karakterini onlardan faydala narak çizeceklerdir ve bu cüce karakterler pek çok şe yin izahını teşkil edecektir.