AKİS, Bir Görüş Hangi Seferberlik? Beş parmağın bugün dahi basit hesaplarda pratik bir sayı maki- nesi vazifesini gördüğü malümdur. İlk insanın yaşıyabilmesi için muh- taç olduğu maddeler, parmakla gös- terilecek seviyeyi aşınca, sayı kav- m kadar yol alınıştır. İnsan topluluk- larının yakın çevrelerinden uzakla- ra doğru yayılışı, karalar ve deniz- ler ötesinde karşılıklı temaslara ge- çişi ise rakamların bulunuşuna bir de okuyup yazmanın anahtarı olan alfabenin icadını eklemiştir. Bugün- kü alfabelerin asıllarını Finikellle- re izafe etmenin sebebini, bu insan- ların kıtalar arası ticaret yolların- da mekik dokumalarına bağlıyan- lar gerçeğin bir yönüne işaret et- mişlerdir. Nasıl ki, İngilizcenin son yüz yıllarda dünya dilleri arasında neden en çok yaygın hale geldiğini araştıranların vardığı netice de, bundan farksızdır. Batı kültürünün beşiği sayılan kıta Avrupasında or- taçağ boyunca kilise dışında dünya ile teması olan tek bir okul yok i- , hesap bil- gilerini öğreten okullara yaygın bir şekilde rastlanmasını da bu haya- ti münasebetlere bağlamak yerinde olur. O okullar ki, bugünkü umumi öğretim Oo müesseselerinin bir nevi öncüleri sayılabilir. İnsan münase- üremesi istikametinde yazması yerine, baskı vs yazı makinelerinin icadını sağlamış bu da öğretimi, hattâ doğ- rudan doğruya umumi ilkokulu, yaymakta belli başlı rolü oynamış- tır. O derecede ki, okuma ve yaz- manın neşir ve temimi, Prusya kı- ratlar min 1866-1870 zaferlerine u- laşmak için gayrete geldikleri sıkı bir davranış veya daha önce Prus- ya Protestanlığını kurmak için İn- cil'in ana diline tercümesini isteyen Luther'ciliğin bir sonucu mudur, yoksa millet ve devlet olma cere- yanlarının da ilersinde bir makina medeniyeti meselesi midir t Başka bir ifade ile, bir memleketin kültür kapasitesini artırma teşebbüsleri arasında okulun binası ve kadroları mı önce gelmektedir, yoksa kültür mahsullerini, el yazmalarından kur- 19 EYLÜL 1960 taran dizgi ve baskı 0 sayısı vs kalitesi mi daha önemli- dir? sorusu, yüzyılımızda en azın- dan başbaşa gitmektedir. Unutma- mak gerekir ki, umumi öğretim fik- ri ve davranışı bir seferberlik ham- lesi olarak 100 yıldan öteye geçme- mektedir. Meşrutiyetin, dalgınlığı ile meşhur Maarif nazırı Emrullah Efendinin Tuba Ağacı -yâni kök- leri yüksekte olan bir sistem- teori- sini bâzı aydınlarımızın hâlâ bir ye- ni görüş gibi ileriye sürmesi de gösteriyor ki İkinci Mahmud'un ta- rihi fermanına rağmen problem, bizde hâlâ aktüalitesini muhafaza etmektedir. Bize kalırsa bu görüşü, tarihi gelişimine göre, başka umu- mi öğretimin bir millet ve devlet birliği omeselesi halinde mütalea edilişine göre ise başka türlü değer- lendirmek gerektir. Hatırdan çı- karmamak da lâzımdır ki tarih bo- yunca yüksek kültür müesseseleri- nin çoğu devlet tarafından da ku- rulmamıştır. Voya ilim müessese- leri birtakım fikir ocereyanları ile kaynaşırken devlet içki bir umumi öğretim problemi de aslında bahis konusu da olmamıştır. Din müesse- seleri, mabetler, ruhani sınıfın ön- cülüğü bu iş için kâfi görülmüştür. Öğretimde ve milli eğitimde yeni bir seferberlik sözü ediyoruz. Ayrı- ca öğretmeni ve okul binasını da bulduk mu her şey tamamdır sanı- yoruz. Modern öğretim ve yaygın bir eğitimin bu faktörler dışındaki hareket gücünü düşünmek ise, gö- rüyoruz ki çoğumuzun, hattâ ilgili Bakanlığın aklından bile geçmemek- tedir. Bereket versin ki er eğitimi denemesinde bu eksiklikleri bize ha tırlatan dostlar da yardımdan geri durmadılar. Seferberlik sözüyle es- ki kuşaklar, 93 harblerinden bu ya- na Trablus, Balkan, Birinci Dünya Harbi ve nihayet Milli (oOKurtuluş Savaşlarını hulâsa cenk için bir so- luk dahi alamadığımız seferleri ha- tırlarlar. Yeni kuşaklar ise, 40 yıl- danberi bu türlü seferleri, sadece uzaktan ve tarih sahifelerinden sey- reden bir huzura kavuşmuşlardır. Fakat buna karşılık, kendi ana di- linde özleşme savaşı, Milli Birliğin temel örgülerini ( sıklaştıracak bir okuyup yazma ve kültür dünyasın- da varlığını duyma ve duyurma sa- vaşının zaman zaman hazırlık bo- Hıfzırrahman Raşit Öymen rularını gidiyorlardı. Geniş ölçüde bir erk eğitimi se- ferberliğine girişmenin son tecrübe- lerdeki hız, hattâ rehberlik, nasıl Birleşmiş Milletler davranışından gelmişse, günümüzün öğretim se- ferberliği oparolasını, Eğitim Ba- kanlığında harekete getiren plân manivelası da, görüyoruz ki Ford Vakfının, masraflarını da yüklene- rek kurdurduğu bir "Eğitim Milli Komisyonu"nun hazırladığı uyarma raporundan gelmektedir. Fakat i- şin başı, sokma akıl hesabı ile ha- rekete geldiği içindir ki bu rapor, eski iktidarın eline geçinceye (o ka- dar bir eğitim sakızı halinde ağız- larda çiğnenip durmuş, sonra da hasır altı edilmiş, nerede ise rapor- törlerine de ceza kesilmek istenmiş- tir. 27 Mayıs havasının bu mahbus raporu gün ışığına çıkarmasından sevinenler, bu defa da raporu ikin- ci elden inceleyecekleri gizlemeğe kalkışmanın, hele koridor kuşkula- rı içinde kurulan danışma kurulun- da ilköğretim, teknik öğretim gibi ihtisas ve uzun tecrübe isteyen kol- lardan bir tek üyeyi dahi kıskana- rak işi yuvarlak lâflara boğmanın şaşkınlığı ile karşılaştılar. "Dostlar alış-verişte görsün" hesabı başka- dır, işi yüklenmek ve sırtında taşı- mak başkadır. Kendimize hâlâ gelemeyişimizin belirtileri olan bu bocalamalara rağmen Cumhuriyet, ilk 10 yılında giriştiği ve sonradan Halkevleri ve Köy Enstitüleri ile ikinci hamle olarak sarıldığı umumi eğitim se- ferberliğini tamamlamak zorunda- dır. Birinci seferberlik şehir hudut- larını tutmuştu. -Bu gün o da bir sarsıntı geçirmektedir- ikinci o se- ferberlik, köy boşluğuna yönelmiş- ti. Kabul ediyoruz ki, mi bi- rinciden daha zordur. nkü köy- deki boşluk şehrin m elbet- te ki benzemezdi. Köyler, kültür ve eğitimin tadım yeni tadacaktı. Hele kendi realiteleri ile bağdaşan bir okul anlayışına ilk defa kavuşa- caktı. 10 yılı kaplıyan bir gerileme devri, sanki Halkevleri dahil, bu hamlelere tırpan atmak için açıl- mıştı. Bu yüzdendir ki bu gün bıra- kılan yerden değil, yıkılan temelle- ri yeni baştan onarmaktan ve yeni ihtiyaçları karşılayacak yeni kuru- luşlardan işe başlamak zorundayım