C.H.P. Aldatan sessizlik Önce, kim olsa bu ölüm sessizliği karşısında ürperiyordu. Hem ür- periyor, hem şaşırıyordu. Sanki koca binaya, insan ayağı değmemişti, Ka- pıcı "perili evbt bekçisi" gabiydi. On- da da esrarlı, donuk bir hâl vardı. Ne sorulursa sorulsun, kısa, çok Za- mın tek heceli cevaplar veriyordu. A- lunan cevapların ilki "yok" tu, son- ra bir "efendim" veya "beyefendi" ekleniyordu: "Yok, efendim," "O de yok beyfendi," Peki, o yok, o da yok, kim vardı? Nereye gitmişlerdi? Bü- tün bir kadro, derin bir yaz uykusu- na mı yatmıştı? Bu kadar da olur muydu? Bu derin ölüm sessizliğine gömül- müş, uğrayanların çoğunu şaşırtan, hattâ biraz da kızdıran bina, Kızılay- da Karanfil osokaktaydı. Üzerinde "C.H.P. Genel Merkezi" yazılıydı. C.H.P. Genel Merkezinin bundan dört ay kadar önceki durumunu ya- kından bilenler bugünlerdeki bu de- rin ölüm sessizliğine (ogerçekten bir mâna veremiyorlardı. 27 Mayıs ön- cesinde Genel Merkez bir arı kovanı gibi işlerdi. Gelenin gidenin sayısı belli olmazdı. Büyük bir çalışma için- de bulunulduğu belli olurdu. Şimdi ise, C.H.P. Genel Merkezi arı kova- nı olmaktan çıkmış, bir "perili ev" olmuştu. Sessiz ve kimsesiz.. Hem de yaz ayları sona ermiş bulunduğu halde. Genel Merkeze uğrayıp da aradık- larından hemen hemen hiç kimseyi bulamayanlar, okapıda "perili evin bekçisi"nden hep, "İsmail Rüştü bey mi? Yok efendim", "Belli olmaz, bel- ki öğleden sonra uğrarlar efendim". rr Satır bey? O da yok efen- im", " man?.. Belli olmaz e- fendim. Belki gelir, belki gelmez e- fendim.." gibi cevaplar (alıyorlardı. Genel Merkeze uğrayanlardan sabır- sız olanlar, tâ dillerinin uçlarına ka- dar gelen bir cevabı zorla geri çevi- riyorlardı: "Peki, anladık. O beyfen- di yok, bu beyefendi de yok, şu beye fendinin de ne zaman geleceği belli değil. Sen niye varsın? Ha? Sen de yok ol bari de, iş kökünden hâlledil sin!" Keramet arayanda Gerçi C.H.P. Genel Merkezinin son günlerdeki durumu böyleydi. He men hemen her uğrayan sessizliğin verdiği ürperti ile aradığını bulama- "Perili evin bekçisi" işinin ehli bir adamdı. Geleni önce şöyle bir baştan aşağı süzüyor, "neyin nesi, kimin fesi' olduğunu bir iyice seçiyor, AKİS, 19 EYLÜL 1960 ondan sonra da gereken, cevabı veri- yordu, Genel Merkeze gelen, gerçek- ten önemli bir kişiyse, havaiyattan değil de işten söz açacak, birşeyler yapacak kişiyse, "perili evin bekçi si"nin cevabı değişiyordu. o Hafifçe yerinden kalkıyor, o esrarlı hâlini hiç bozmuyor, gelene hafifçe yaklaşı- yor, gülümsüyor, sonra çok az kul- landığı bir (o kelimeyi O fısıldıyordu; "Var efendim. ön efendim, Yukardalar efendim Çalışma, çalışma, çalışma... “perili evin bekçisi"ne "bir şey ifa- de eden" ve "Var" cevabını alan kişi yukarı kata çıkınca bir arı kova- nıyla değil ama bir karınca yuvasıy- la karşı karşıya geliyordu. Gerçekten üst katlar bir karınca yuvası gibiy- di. Sessiz sedasız, ama durup dinlen- meden devam eden, bir karınca ça- lışkanlığı içinde bir takım adamlar... 27 Mayıstan bu yana, siyasi ça- lışmaların oOdurdurulduğundan o beri bâzı C.H.P. idarecileri bir çok mese- leleri esasından ele alıp işlemek, par- ti için en uygun, memleket için en faydalı sonuçlara varmak maksadıy- la bir karınca çalışkanlığı ile işe ko- yulmuşlardı. Artık gürültülü çalış- ma devri, hiç olmazsa bir müddet, sona ermişti. Milli Birlik idaresinin memlekette gerçek bir süküna ihti- yacı vardı. Esasen, halkoyunu uyar- mak için gürültülü bir çalışma yap- mak gereği de ortadan kalkmıştı. C. H.P. bir yandan Milli Birlik idaresi- nin işlerini azami şekilde kolaylaştır- Suphi Baykam Kebaplı ilim YURTTA OLUP BİTENLER mak, konan yasalara en saygılı şekil- de uymak, bir yandan da parti olarak bu sükündan faydalanarak kendi iş- lerini en iyi şekilde yapabilmek im- kânını kullanmak istiyordu. CHP. Genel Merkezinin üst kat- larındaki odalarda masaların üzerle- rinde tonlar tomar kâğıtlar, boşaltıl- ması unutulmuş ama bir iyice dolmuş sigara tablaları, on kişilik bir masa- ya yirmi kişiyi sığdırmak için sıkış- tırılmış sandalyalar görmek Genel Merkezin son günlerdeki hakiki veç- hesini ortaya koyuyordu. Sol dipteki oda Genel Merkezin ikinci katındaki bölmeyi geçip de soldaki son oda- ya girenler, içerde uyun boylu, iri ya- pılı, kır saçlı bir adamı karşılarında buluyorlardı, Bu adam, C.H.P. G Sekreter Yardımcısı Kemal çalışmalarımızı (o gürültülü bir şekilde yapmıyalım. Önümüzde, yâni en geç 1961 sonbaharında seçim var. C.H.P. bu seçimlere nasıl gire- cek, neler yapacak? Bunların üzerin- de duruyoruz, ilim adamlarıyla idare heyetinden bir kısım arkadaşlar bu işlerle hem İstanbulda, hem de An- karada devamlı şekilde meşgul olu- yorlar. İstanbuldaki arkadaşlarımız iktisadi ve sosyal (okonularda çalışı- yorlar, buradaki arkadaşlarımız ise bunların dışında kalan konular üze- rinde incelemeler yapmaktadırlar. Bu arada tüzük üzerindeki çalışmala- rımız da devam etmektedir. Son Ku- rultayda Merkez İdare Kuruluna tü- zükte bir kısım değişiklikler yapıl- ması için direktif verilmişti. Bu di- rektifle, ocak ve bucak teşkilâtının kaldırılması dolayısıyla ortaya çıkan meseleleri bir arada ele almış bulunu- oruz. Yapılması gerekli görülen de- gişiklikler üzerinde dikkatle çalışıl- maktadır. Ayrıca, teşkilâtımızm tü- zükde yapılmasını istediği değişiklik- leri tespit etmek ve yapılmakta olan çalışmalarımıza ona göre bir istika- met vermek üzere parti yüksek ka- demeleri arasında bir anket açtık. Bu suretle her bakımdan tatmin edi- i, işleri ve meseleleri tesadüflere ve aceleye getirmeyen bir çalışma için- deyiz." Kır saçlı Kemal Satır, sigaranın birini söndürüp birini yakıyor, içeri giren vazifelilere neler yapacaklarını izah ediyordu. Bu izahları da, masası nın üzerindeki dosyalardan çıkardığı kağıtlara bakarak yapıyordu. Böyle- ce çalışmaların ezberden yapılmadı- ğı, önceden tespit edilmiş bir takım prensiplere ve alınmış kararlara ta- 23