YURTTA OLUP BİTENLER lerle -sebeplerden biri ihtilaldir- ya- pılamamış bir ziyarettir. Biz iktida- rı alınca memleketteki şartların bu Ziyareti yapacak tarz ve ahvalde ol- madığını gördük, tehir ettik. Müsait zamanı bekliyoruz. İki memleket a- rasında kırgınlık doğuracak bir se- bep mevcut değildir." diye cevap ver- di. aşkana sorulan B ikinci sual dış borçlarımızla alâkalıydı. o Bunların ödenmesi için Bakanlar Kurulunda bâzı kararlara varılmıştı, Ancak, ya- pılan daha bâzı anlatmalarlabu borç- ların tasfiyesi bir şekle (bağlanmış ecinin merakı, yaptı. Canı sıkılmışa benziyordu. Bel- li ki Devlet Başkanı, üzerlerine kalan mirasın içinden çıkılmaz en önemli meselesi olan borçlar aklına gelince ister istemez düşünceye (o dalıyordu. Bu üzüntüsünü şöyle ifade etti: Bir milyar dolardan fazla “dikkat ediniz, dolar- dış borç var. Bir basit hesaba göre her yıl 147 mil- yon dolar borç ödememin gerekiyor. Bütçesi 7 milyar lira olan hükümetin, bu borçları ödemesinde elbette müş- külât var. Biz bütün toplantılarımız- da bu müşkülâtı halletmeğe gayret sarfediyoruz." Babacan General gri-yeşil gözle- rini biraz daha açarak sağ elini ha- fifçe salladı ve basın mensuplarına, kelimelerin üzerine basa basa: ” â z çok. Bunların başın- da ekonomik kalkınma geliyor. Bunu halletmek için Devletin gayreti lâ- zımdır. Mili Birlik Komitesinin prog- ramı içinde geçen (Devletçilik keli- mesinden dolayı kulağıma hoşa git- meyen dedikodular geldi. o Mülkiyet ve serbest teşebbüs esastır. Bununla beraber Devletin bâzı meselelere el atması lâzımdır. Hususi Sektöre el atamayız. Fakat bâzı mevzularda Devletin gayretlerini tahrik etmek niyetindeyiz. Biz hususi teşebbüslere yardımcı olmak niyetini taşıyoruz" dedi. Sözlerinin bitmediği, bu konuda daha bâzı şeyler söyliyeceği belliydi. Üstelik kulağına gelenlerin iyi niyet- li, babacan Generalin keyfini adama- kıllı kaçırdığı da anlaşılıyordu. De- etti: "- Bizim devletçiliğimizin, katı bir iktisadi hayata hâkim devlet ni- zamı De kabul edilmemesi lâzım." nada bir gazeteci müdahale giti. zel eci, bu devletçi nizamın hudutlarının tâyin edilip edilmediği- 6 Piyaz! Aşağıdaki satırları kur musunuz? Sayın Devlet Başkanı ko- nuştuğu zaman bir yakınlık duyuyoruz. Bulunduğu yerde bir ferahlık oduyuyorum. Hava baskısını kaybediyor, hafiflrşi- yor, tatlılaşıyor... Bununsırrı anlatılamaz. Ben bu hükümet teşkilâtından pek az kimseyi tanırım. Fakat hangisiyle ko- nuştumsa içimde beni kendisine çeken bir şey sezdim. Gönülleri fethetmek siyasi hayatta kaza- nılacak zaferlerin en büyüğü- dür. lütfen o- Bu satırların yazarı, D.P. kasidecisi Orhan Seyfi Orhon- dur. Durun, durun! Celâl Baya- rın kasasından çıkmış yeni bir vesika açıklamıyoruz. Satırlar, Orhan Seyfi Orhonun 17 Eylül 1960 tarihli Havadis gazetesin- deki fıkrasından alınmıştır!.. ni soruyordu. Gürsel bu suale müte- bessim bir çehreyle cevap verdi: — Hudut, hususi teşebbüsün ye- tişemiyeceği noktalardır. o Plânlama dairesi buna bir nizam verecektir. Hususi teşebbüs yardım istemekte- dir. Biz de elimizden geleni yapaca- “General sözünü bitirip, bitmek ü- zere olan Samsun sigarasından bir nefes daha aldığında içini dökmüş insanların rahatlığındaydı. Koltuğun arkasına serbestçe yaslandı. Temsilciler Meclisi gerçekleşiyor Gürsel bir-iki saniye dinlendikten sonra gene doğruldu ve masaya kollarını dayayarak başka bir konu- ya atladı. Konu Vatan gazetesinin sualiydi. Sual, Ahmet Emin Yalma- nın Vatanda yayınladığı bir seri ma- kaleyle ilgiliydi ve bu makalelerden İnkılâp idarecilerinin omüstefit olup olmadığını soruyordu, Yalman bu makalelerinde, normal idareye geçişi kolaylaştıracak bir formül ileri sür- mekteydi. Bu formüle göre, siyasi partiler temsilcilerinin de katılacağı bir Temsilciler Meclisi kurulmalı ve doğrudan doğruya inkılâbın emniye- tini ilgilendiren meseleler hariç, diğer bütün meseleler evvelâ bu Mecliste müzakere edilip, varılacak neticeler teklif halinde Milli Birlik Komitesine getirilmeliydi. Başkan Gürsel sualin mealini an- lattıktan sonra tatlı tatlı gülümse- di. Başını hafifçe sağa eğerek, uzun masa etrafındaki basın mensupları- nı bir ri daha dikkatlice süzdü ve şöyle Biz iki aydan beri Kurucu Meclie üzerinde çalışıyoruz. Zannede- rim yakında bu hususta daha kati bilgilere sahip olacağız. Ahmet Emin beyin irşat edici yazılarını da elbet- te okuyoruz. Bunun için Ahmet E- min beye teşekkür ederim. Üzerinde durduğumuz meselelere teması bizi ilgilendirdi. Kurucu Meclisin şeklini şemailini, kurulduğunda görürsünüz. Şimdilik bunu size haber diye veriyo- rum." Gazetecilerin Kurucu Meclis hak- kında sordukları sualler, Başkandan biraz daha lâf alabilme gayretleri bo- şa gitti. Gürsel bu konuda daha faz- la bir şey söylemek istemiyordu. Her suale tatlı tatlı gülümsiyerek "Sıra- sı gelince öğrenirsiniz" diyor ve ısrar etmemelerini zımmen ifade ediyordu. Suçlu ayağa kalk Sual yağmurundan kurtulur maz babacan General hücuma geçti. Mukabil taarruz oldukça sert ve yıpratıcıydı. (o Taarruza uğrayan- lar daha ilk cümlede mahküm ol- muşlardı. General şöyle dedi: — Vatan gazetesinde geçenlerde çıkan ve 55 kişinin idam talebiyle mahkemelere sevkedileceğini bildiren haberi yazan gazetecileri, Basın Ah- lâk Divanına önünüzde şikâyet edi- yorum Salon bir anda sessizliğe gömül- dü. Sinek uçsa duyulacaktı. Bu arada masanın ortasında oturan gözlüklü esmer, şişmanca bir gazeteciyle onun hemen arkasında ayakta duran, es- mer, güler yüzlü arkadaşı başlarını öne eğdiler. Gözlerini yere indirenler Vatanın Ankara muhabirleriydi. Ge- neral biraz hiddetli, biraz heyecanlı, daha çok kırgın, salvoya devam etti: "— Mahkeme yok, savcı yok, 55 kişinin idamını isteyen kim? Bu ha- ber eğer bir maksada matuf ortaya atılmamışsa, çok büyük bir gaflet e- seridir. Bu, oinkılâbın ilk gününden beri adalete karşı beslediğimiz itimat hissini zedeler. Çok fecidir, çok fena- dır. Bir İngiliz gazetecisi bu haber üzerine, böyle büyük idamlar yapıp yapmıyacağımızı dar cüret göstermiştir. arkadaşlara önünüzde teessüf e kultul- Teessüf edilenler biraz daha baş- larım öne eğdiler. Yüzlerindeki kır- mızılık ve vücutlarındaki sıcaklık bi- raz daha arttı. General, kaslarını ça- (Bk. Yurtta olup bitenler - Soruşturma) hepiniz e li ki, bizim dürüstlüğü- e olan bağlılığımızın şüphelerle gölgelenmesini intaç eder. AKİS, 19 EYLÜL 1960