YURTTA OLUP BİTENLER leniyordu. Başkent sakinlerini hayre- ti düşüren haber, Milli Kütüphane Müdürlüğüne yapılan tâyindi Milli Kütüphaneye müdür olarak tâyin e- dilen isim yabancı değildi. Hele eski iktidarın yakınları bunu pek sık duy- muşlardı. Milli oOKütüphanenin yeni müdürü Adnan Ötügendi. Ötügenin sabık Milli Eğitim Bakanlarından Tevfik İleri ile olan yakınlığı bilinir- di. Hele Almanya maceraları pek ne- fisti. Bir kitap haline getirilse, üzeri- ne "geceleri okumayın" ibaresi yazıl- ması lâzım gelecekti. 28 Nisanda başlıyan Üniversitedeki (o nümayişler, Almanyada okuyan Türk talebelerine intikal etmişti, Ötügen o sıralarda Almanyada talebe (müfettişi olarak bulunuyordu. Derhal faaliyete geç- miş ve Türk talebelerinin üzerine derhal Bakanlığa bunların iadesi için mektubu yazar, protestoyu çekerdi. Ardından Kubalı hadisesiyle ilgili ko- leksiyonlar taşınmış ve geri getiril- memişti, OÖzerdim Allah yarattı de- memiş, gene aynı muameleyi yap- mıştı. Bütün suçu buydu. Hele bir gün Milli Eğitim Bakanlığının Husu- si Kalem Müdürü kendisine, "Bakan sizi ayıplıyor" gibi bir laf söylemiş, buna verdiği cevap Özerdimin istik- balini belli etmişti, Özerdim Hususi Kalem Müdürüne, "Beni Müdürlük- ten alır, olur biter" diye cevap ver- mişti. Gerçi Özerdim Milli Kütüpha- ne Müdürlüğünden alınmayı bekli- yordu. Ama nedense iş biraz gecik- miş ve alınış 27 Mayıs tarihinden sonra olmuştu! Saat 12:46 da Dışişleri Bakanı Se- lim Sarper üzgün bir çehreyle törene geldi. Daha sonra Baştuğun ihtilâl arkadaşları birer ikişer göründüler. Ağlamak istedikleri (o belliydi. Ama serde askerlik vardı. Madanoğlu gö- ründüğünde tören başlamak üzerey- di. Etrafını saran gazetecilere üzgün üzgün baktı. Konuşmağa mecali yok sanılırdı. General nemli gözlerle, ken- disinin gazetecilerden kaçtığını etra- fındaki basın mensuplarına yalanla- dı. müteakip, yol boyunca başkentlilerin o hüzünlü bakışları altında askeri törenle Ce- beci kabristanına götürülen Baştu- gun naşı, ebedi istirahatgâhına nak- ledildi. Cebeci şehitliğinde şehitlerin nâşları arabalardan alınırken, Baş- Namazı sıralanmış “baba eli"ni uzatmıştı. Bu işler iyi değildi. Tasvip edilmemesi gerekiyor- du. Memleket güllük gülüstanlıktı. Hattâ ve hattâ zamanının Başbaka- nı Menderese Almanyadakj Türk ta- lebeleri bir bağlılık telgrafı çekme- liydiler ! Başkent sakinlerini oüzen sâdece bu tâyin değildi. İşinden alınan Milli Kütüphane Müdürü de tanıdıkları bir isimdi. Sami Özerdim, D.P. dev- rinde parmakla gösterilecek medeni cesarete sahip bir memurdu. Bu yüz- den D.P. idarecileri, hele Milli Eğitim Bakanlarıyla hiç mi hiç geçinemezdi. Meselâ, İnönünün aleyhine delil top- lamağa çalışan eski idareciler, Milli Kütüphaneden bâzı gazete koleksi- yonları almışlardı. Aradan uzun müd- det geçmiş, koleksiyonlar iade mi €- dilmemişti? Özerdim hiç dinlemez, 22 Milli Birlik Komitesi Birlik kuvvettir üyeleri Bir şehit ardından.. Başkentte günler biraz yorucu, bi- raz karışık, biraz da üzücü geçer- ken haftanın başında bir gün Anka- rada başlıyan son bahar yağmurları- na başkentlilerin gözyaşları karıştı. Yaşlar, Ankara Vali ve Belediye Baş- kanı General Baştuğ içindi. Baştuğ feci bir trafik kazası sonunda hayata gözlerini yummuş ve Milli Birlik Ko- mitesi üyeleri adedi böylece 37 ye in- mişti., Baştuğ askeri törenle defnedildi. O gün Hacı Bayram Camiinin musal- la taşının iki yanında, yüzlerinden üzgün oldukları açıkça belli olan iki Mehmetçik nöbet tutuyordu. Musalla taşında Türk bayrağına sarılmış bir tabut bulunuyordu. Merhumun ailesi türbenin yanında, gözleri yaşlı bekli- yorlardı. tuğ için hazırlanmış kabrin başında General Gürsel, gözlerinde tutamadı- ğı iki damla yaş, Öylece bekliyordu. Bir ara Kâzım Karabekirin mezarını gördü ve eliyle işaret ederek: " — İşte karası da, akı da... Neti- ce bu." dedi. Sonra üzgün devam et- ti: "— Bir mebde, bir de münteha vardır. Mühim olan, şerefle ölmektir. Doğmak ta ölmek kadar tabii bir şeydir. İnsanlar doğumda sevinir, ö- lümde üzülürler. Bu ölümün yeni bir doğum olmadığı ne malüm?" Devlet Başkanı bundan sonra de- rin derin düşündü. İdeal arkadaşının defnini takip etti. Etraftakiler Gene- ralin dişlerini büyük bir şiddetle sık- tığını ve gözyaşlarına ancak böyle mâni olabildiğini gördüler. AKİS, 19 EYLÜL 1960