Haftanın içinden Şövalye Ruhu İşbaşına geçtiği günden beri bir yandan mazinin kirli mirasıyla uğraşan, diğer taraftan memleketin çeşitli dertlerine çâre keşfetmek için en samimi hislerle çırpı- ıp duran Milli Birlik idaresi elle tutulur ilk müsbet ic- raatına girişmiş bulunuyor. Cumhuriyetimizin ve inkı- lâplarımızın bekçisi, istiklâlimizin koruyucusu Türk Or- dusu gençleştirilmekte, kudreti arttırılmaktadır. Bu ilk esaslı icraat için saha diye Türk Silâhlı Kuvvetlerinin seçilmiş olması sebepsiz değildir. İhtilâlin son darbesini gerçekleştirenlerin yıllar yılı ne derece dertli yaşadıkları şimdi ortaya çıkmıştır. Türk Silâhlı Kuvvetleri mensup- larının geçim sıkıntısı çektikleri, iki yakalarının bir ara- ya gelmediği, hüzün verici şartlar altında çalıştıkları bilinen hakikatlerdendi. Doğrusu istenilirse bu dertlere milletçe çâre arıyorduk ve vatana yararlı bir iktidarın peşinde bundan dolayı koşuyorduk. Zira bunlar sâdece Türk Silâhlı Kuvvetlerinin değil, topyekün vatandaşla- rın ıstırabıydı ve tedavi yolu bu topraklar üzerine hakiki ill saadetin, bolluğun dökülmesi çaresinin bulun- . Zaten Silâhlı Kuvvetlerin, bir parçasını teşkil ettikleri milletin diğer sınıflarından ne daha iyi, ne daha kötü maddi şartlara tâbi olmaları elbette ki düşünüle- ezdi. Üç ay kadar evvel gerçekleşen bir İnkılâp hareketi iktidar değişikliğine yol açtı ve Silâhlı Kuvvetlerin memlekette kudreti temsil etmelerini sağladı. Bu, Silâh- lı Kuvvetler mensuplarının maddi odurumlarının ıslahı için, şüphe yok büyük bir fırsattı. Subayların maaşları- na zam yapılabilirdi. Subayların terfii daha avantajlı esaslara bağlanabilirdi. Tâyin bedelleri arttırılabilir ve- ya Ethem Menderesin vaad ettiği "her asker ailesine bir ev" hakikaten gerçekleştirilebilirdi. Bunlar nihayet bi- rer kanon mevzuudur ve Milli Birlik Komitesinin üyeleri meslekdaşlarının yardımına koşmak kararını aldılar mı, başarmak işten bile değildir. Ama, hayır! Komitenin ilk elle tutulur icraatı Türk Silâhlı Kuvvetlerinin maddi de- gil, manevi sahada tatmini olmuş, subayların eline ge- çen para aynı kalırken taşıdıkları üniformanın itibarı hudutsuz arttırılmıştır. Bu, bilmediğimiz bir hakikatin gözler önüne serilmesidir. Demek ki yıllar yılı Türk Si- lâhlı Kuvvetleri mensuplarının asıl ağırına giden, onla- rın belini büken parasızlık değil, zaaf olmuştur. Şimdi, ortadan kaldırılmasına çalışılan, işte budur. Türk Silâhlı Kuvvetleri adına yapılan bir açıklama ordunun zafiyet devrinin ne zaman açıldığını herkese ilân etmiştir. Bu tarih, 1950'dir. Bir noktaya işaret et- mek lâzımdır: 1950, Silâhlı Kuvvetlerin hükümetten alâ- kasızlık gördüğü yılların başlangıcı değildir. 1950'den çok evvel de hükümetlerin bütün marifeti Bütçe kanu- nunun Milli Savunmayla alâkalı faslına sıra geldiğinde ittifakla orduya selâm göndermekten ibaret kalmıştır. Subayların maddi durumlarının ıslahı yoluna gidilme- miş, hattâ Silâhlı Kuvvetlerin fiilen tesirli hale getiril- mesi düşünülmemiştir. D.P. iktidarı C.H.P. iktidarından, işin doğrusu, böyle bir miras almıştır. Ancak, iki rejim arasındaki fark gene de büyük olmuştur. Maddi dert- lere çâre bulamayan C.H.P. iktidarı hiç olmazsa manevi bakımdan ordunun itibarını en yüksek hadde tutarken 1950'de işbaşına gelenler bilhassa 1954'ten itibaren her AKİS, 10 AĞUSTOS 1960, Metin TOKER silâhlı kuvvetin asıl kudretini temsil eden şövalye ru- hunu Türk Ordusunda tahrip için sistemli, plânlı ve prog- ramlı şekilde çalışmışlardır. Bu gayretlerin şaşılacak tarafı yoktur. Memleketteki her dik başı eğmek yolun- da inanılmaz faaliyet gösteren bütün çâreleri mubah gören D.P. büyükleri elbette ki Türk Silâhlı Kuvvetle- rinin boynunu büktürecek, şövalye ruhunu yok ettikten sonra bir ordu değil, bir sürüye Türkiyemizin mukadde- ratını teslim edecekti. ye ruhu üzerinde durmaya lüzum var mıdır? Bundan mahrum silâhlı kuvvetlerin hezimetten hezime- te koştukları yaşlı tarihin sehadetiyle sabittir. Ne za- man ordular manen yıkılmışlarsa, mutlaka şövalye ruhu daha evvel kaybolmuştur. Dünyada görülmeyen, bir memleketin evlâtlarının, hem de en yüksek mevkilere kadar tırmanmış memleket evlâtlarının gözlerini kırp- maksızın böyle bir yola sapmaları, üniformanın şerefini hiçe indirmeleri, gençlerin Harp Okulundan veya askeri liselerden ayağını kesmeleridir. Eğer duruşmalar so- nunda bu suçun cezası son derece ağır olursa aklı ba- şında hiç kimse yüreğinde esefin zerresini duymayacak- ır. Politika askerliğe karıştı mı, işlerin normal olmak- tan çıktığı artık sabit hale gelmiş bir gerçektir. D.P. bunun canlı misalini vermiştir. Bayar ve Menderes bir yandan korktukları orduyu yola getirmeye çalışırken buna çâre olarak kadroları şişirmey i bulmuşlardır. Türk Silâhlı Kuvvetleri kâğıt üzerinde büyümüştür. Tümenler, tümenler, tümenler.. mesi belki acıdır, ama tümen sayısının çokluğu nihayet üzerinde Türkiye Dışişleri Bakanı sıfatını taşıyan bir zorlu sahtecinin müttefiklerimizden fazla para kopar- mak için bulduğu çâreyle alâkalıdır. NATO emrine ve- rilen tümenlerin masraf ları Atlantik Paktı Teşkilâtı ta- rafından görüldüğünden tümen adedi ne derece fazla olursa yardımın o nisbette kabarık bulunacağı D.P. hü- kümetleri tarafından hesaplanmıştır. Peki, bu kâğıt üze- rindeki tümenler memleketi savunmasını sağlayacak mıydı? Bayar - Menderes - Zorlu triosu o hususu aklının köşesinden bile geçirmemiştir. Zaten Harp Okulunu yok etmeyi, talebelerini kılıçtan geçirmeyi, sonra da asayi- şi silâhlandırılmış D.P. çeteleri marifetiyle sağlamayı ciddi ciddi düşünmüş kimselerin bu neviden duyguların tesiri altında kalmaları elbelte ki düşünülemez. Bırakı- nız yurt savunmasını, D.P. iktidarı bu kof birliklerle kuvvet gösterilerine kalkışmış, aklı başında her kurma- yı donduran bir cüretle şu veya bu hududa tümen yığ- maya kalkışmıştır. Sonra da gönderdiği erlere ancak ekmek ve üzüm sağlayabilmiştir. İşte, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin mensupları asıl ordunun bu hale düşürül- mesinin, kudretinin gözler önünde ufalanmasının, sâdece iman kuvvetine dayanan birlikler haline getirildiğine şahit olmanın dayanılmaz ıstırabını çekmişlerdir. Bugün tatbik mevkiine konulan karar, bu duygula- rın bir neticesidir ve ümit edilir ki gençleştirme sonun- da Türk Silâhlı Kuvvetleri hakları bulunan tesire, kud- rete kavuşacaklardır. Zaten emekliye sevkedildikleri halde aklı başında kumandanların hareketi tutmaları bu yüzdendir ve bu, bir vatanseverlik örneğidir.