491 kişiden bazılarının serbest bıra- kılması mümkün olabilecekti. Zira ilk vevkiller sırasında hâdiselere isimle- ri karışan, ancak tahkikat derinleş- e olanlarla hiç bir alâkası bu- lunmayan insanlar mevkuflar arasın- da mevcuttu. Meselâ Davutpaşaya kapatılanlar içinde Abdullah Kartal adında bir hamal, Hüseyin Özdağ gibi küçük bir esnaf vardı. Tahkikat ilerleyip, hâdiselerin derinliğine inil- dikçe bu şahıslar birer birer serbest bırakılıyordu. Son hazırlıkları yapan Soruşturma Kurulu Üyeleri hazır dosya adedi yükseldikçe işin hafifle- diğini görüp rahat bir nefes almak- taydılar. mlanan dosyalar tam kad- rosuyla toplanacak Yüksek Soruştur- ma Kurulunda ele alınacak ve dosya sahipleri hakkında ya takibat, ya a- demi takibat kararı verilecekti. A- demi takip kararı alanlar derhal ser- best bırakılacaktı. Bunlar halen Yas- sıadadaysalar oradan çıkarılıp evle- rine gönderileceklerdi. Takip kararı alanlar ise D.P. hiyerarşisindeki mev- kilerine e ya Yüksek Adalet Di- vanına, ya da âdi mahkemelere sev- kedileceklerdi, Nitekim bakanlıklar- da kurulan Tahkikat Komisyonları da memurların marifetleri (Bakana Yüksek Soruş- sevkediyor, ome- murlar çapında kalınca bizzat karar alıyordu. Avukat peşinde Bu haftanın başında Ankarada so- ruşturucular son hazırlıkları ikma le çalışırlarken düşüklerim ailelerin- de başka bir gayret göze çarpıyor- du. Denilebilir ki avukatlar hiç bir zaman bu ton günlerdeki kadar mü- racaatla karşılaşmamışlar, teklifi almamışlardı. Mevkuf nanlar ile aileleri arasında elli keli- melik mektuplar teati olunuyor ve düşükler ailelerinden "en iyi avukat" ın tutulmasını istiyorlardı. Bazı dü- şük aileleri bazı avukatlara hakika- ten astronomik rakkamlar teklif et- tiler. Anlaşılıyordu ki para bakımın- dan bir sıkıntıları yoktu. Fakat bir takım avukatlar ihtiyatlı (odavran- makta fayda gördüler ve alâkalılara başvurarak düşüklerin savunmaları - nı üzerlerine almakta bir mahzur bu- unup bulunmadığını sordular. Doğ- rusu istenilirse bu ihtiyatlı zevat sâ- mak isliyorlarsa bir de izin talebin- e ne mâna vardı? Elbette ki sanık- lara bütün, hukuki savunma imkân- ları verilecek, sâdece usul cambaz- lıklarına gidilecek duruşmaların uza- tılması önlenecekti. AKİS, 10 AĞUSTOS 1960 Teklif alanların arasında isimleri bilinen ii on plânı işgal oedi- yorlardı. Bu arada C.H.P. li meşhur avukatlar büyük. rağbet gördüler. Ancak bunların ekserisi özür diledi. Ama asıl merak uyandıran devr-i sa- adette menderesin vekili olarak basın mahkemelerine giren ve sevgili bü- yüğe kaşının üstünde gözün var di- yen gazetecilerin onaltı aydan aşağı olmamak üzere hapislerini fütursuz- ca isteyen -buna mukabil de pek yağ- lı Hava Yolları Hukuk Müşavirliğini koparan, yabancı elçilikler nezdinde prestij sağlayan, " avu- katı" payesinin engin (kudretinden bol bol faydalanan- meşini- Kakok- rasi profesörü Bülent Nuri Esenin eski patronunu şimdi de savunup sa- vunmayacağıydı. Aynı şekilde, baş- ta Menderes, bir çok düşükün vekil- liğini yapan işbilir avukat Burhan A- paydının da gene sabık Başbakanın veya şöhretli Dr. Sarolun müdafii o- larak cübbesini sırtlayıp sırtlamaya- cağı tatlı bir merak konusuydu. Bu arada Hüseyin Avni Göktürkün de vekilliğini, İnkılâbın ilk icraatı ara- sında ve pek eğlenceli "Görülen Lü- zum Üzerine" mucip sebebine daya- nılarak derhal işine nihayet verilen meşhur Celil Cevherioğluna tevdii pek âlâ kaabildi. Ece, ak gün dostlu- gu kara gün dostluğunu gerektirmez miydi? Ama üstadlar her halde Yüksek Adalet Divanının hâkimlerinden bazı Göktürk hâkimlerinden gördükleri OLUP BİTENLER kolaylığı göremeyecekler, biraz ter- rl Tabii, omüvekkillerini so a kadar savunmak kararınday- alar, “aksi halde, Şahın buraya ka- dar -Yassıadaya kadar- sevildiği bir defa daha ve pek parlak seklide or- taya çıkacaktı. Demokrasi Paydos borusu Geçen haftanın sonlarında bir ak- şam, Saatin altıyı gösterdiği sı- rada İstanbul Üniversitesi Rektörü- nün odasına bir talebe grubu girdi. Odada Sıddık Sami Onar ve Anayasa Komisyonunun diğer (üyeleri vardı. Talebeler ellerinde bulunan ve boyu metreleri bulan bir istidayı Üniversi - tenin başına verdiler. İstida bir tale- bi ve beşbinin üstünde imzayı ihtiva ediyordu. Talebelerin arzusu ( gerici Prof. Ali Fuat Başgilin İnkılâpçı İs- tanbul Üniversitesinden uzaklaştırıl- masıydı. Rektör istidayı aldı, fakat hiç bir şey söylemedi. Anayasa Ko- misyonunun azaları gülümsüyorlardı. Gençler Rektörün sükütu karşısında bir vaziyet almamayı tercih ettiler. Bekleyecekler ve hâdiselerin gelişme- sine göre davranacaklardı. Her halde gerici fikirlerin şampiyonu bir hoca- nın dersine girmeyeceklerdi. Girmek isteyenlerle de sonuna kadar savaşa- caklardı. Eğer Prof. (oKübalının en masum sözlerinden dolayı bu kıymet- li hocayı kürsüsünden geçici "bir süre için uzaklaştıran Senato Başgilin Ye- ni Sabahta çıkan sütun sütun maka- YURTTA İstanbul Üniversitesinden bir görünüş Bire yüz 17