YURTTA OLUP BİTENLER anlaşılıyordu. Bunu görmek için öy- e falcı olmağa lüzum yoktu. Yüzle- rindeki ifade Bakanların ne kadar neşeli (o olduğunu göstermeğe kâfi gel- mekteydi. Üçüncü grubun ( başında Alican ve Fethi Aşkın vardı. Alican fotoğra- fını çekmekte olan foto muhabirine "Yahu her Bakanlar Kurulundan son- ra resim çekecekseniz, çok işiniz var demektir" diye takıldı ve ogazeteci- lerle bir sohbete koyuldu. Daha sonra Kızıloğlu ve Özdilek beraber görün- düler. Konuşarak, gazetecilerle soh- bete koyulan Alican ve Uluerin bu- lunduğu gruba katıldılar. Hep birlik- te çalışmanın, bir ve beraber olma- kendilerini uğurlayan e el sallıyorlardı. Geride gazeteciler ve oBaşbakan- lıktan henüz çıkmayan çalışma re- kortmeni Âmil Artüs kalmıştı. Belli ki onun vazifesi henüz sona ermemiş- ti. Gazeteciler bu gecikmenin ne ka- dar süreceğini kestiremiyorlardı. Ni- tekim içlerinden biri arkadaşlarına: "— Akıllıca bir iş yapmak isti- yorsanız Artüsü beklemekten vazge- çersiniz. Aksi taktirde burada açlık- belli olmaz" dedi. Teklif ve mülâha- zat makul görülmüş olmalı ki gaze- teciler bir kaç. grup halinde Güven parkına doğru yürüdüler. Tedbir sart.. İşte Kabine toplantıları böylece tam bir anlayış, beraberlik ve vu- kuf içinde cereyan eder, memleket meseleleri halle çalışılırken İhtilâ- lin öncüleri Milli Birlik Komitesi ü- yeleride boş durmuyor, yakıcı sıcağını sinelerine günde en azından 15 saat çalışıyor- lardı. Geride bıraktığımız hafta için- de Komitenin meşgul olduğu en mü- him meselelerden biri İnkılâbın sağ- lam temellere oturtmak için alınan tedbirlerin formüle edilmesi oldu. İnkılâbı korumağa matuf tedbir- lerin ilki radyolarda yayınlanan bir tebliğ oldu. Tebliğde aynen şöyle de- nilmekteydi: ."Menfaatleri ohaleldar olan bazı bedbahtların teşvikiyle tek tük de olsa hoş karşılanmasına im- kân olmayan bazı hâdiseler zuhur e- debilir. İşte buna da imkân bırakma- mak Türk Ordusunun vazifesidir." Tebliğ bu minval üzere devam ediyordu. Tebliğin muhatabı tabii ve muhakkak ki Türk Ordusuydu. Her zaman olduğu gibi İnkılâbın bekçisi 20 Âmil Artüs Saatini o kaybetti ve müdafii elbette Türk Ordusu ola- caktı Tebliğin akisleri istenilenden da- ha tesirli oldu. Tebliğin neşrini mü- teakip bazı peşin hükümlü ve işler. pazarlıklı sakıt artıklarının o heve kursaklarında kaldı. Milliyetçilik ve vatanseverlik gösterisi yarışında -sâ- Cihat İren Çâre peşinde dece gösterisinde- 27 Mayıstan bu yana hakiki milliyetçi ve vatansever- leri çok geride bırakan bu şahıslar, İnkılâp hareketine zayıf bacaklarıy- la çelme atmaktan bir gün dahi geri kalmamışlar ve ellerinden geleni ar- kalarına koymamışlardı. Ne var ki bu belirli zevatın arkalarında pek az şey vardı. Tebliğ bulanık su avcıla- rına son ihtar oldu. Kaşları çatılan ihtilâl Hele, hele bu kimselerin bir sabah gazetelerini ellerine aldıklarında gördükleri haber kahvaltı ne mâni oldu, yemeden içmeden ke- silmelerine yol açtı. Haber İnkılâp Mahkemelerinin kurulacağına dairdi. İnkılâbın öncüleri bu şahıslara iki ay- dır verdikleri ve pek kötüye kullanı- lan avansı geri alıyorlar, sakıt ar- tıklarının daha fazla ileri giderek memleketi kana boyamalarına mâni oluyorlardı. İnkılâp oOMahkemeleri üç hâkim ve bir savcıdan teşekkül ediyordu. Bu mahkemelerin verdiği kararlar ke- sindi. Temyiz edilemiyecekti. o Sâde- ce idam cezalarının Milli Birlik Ko- mitesi tarafından tasdiki gerekiyor- du. Mahkemeler lüzum görülen za- man ve zeminde teşkil edilecek, yar- gılamalar son derece süratle görüle- cek ve kararlar derhal infaz edile- cekti. Haftanın ortasında başkentte gün ışığına çıkan bu haber büyük bir memnunluk uyandırdı. Hele hafta sonund selâhiyetli bir ağızın sözlerinde Milli Birlik (Komitesinin damakıllı su serpildi. Çok selâhiyet- li şahıs AKİS muhabirine: "— İcap ederse yüz kişi, iki yüz kişi, beşyüz kişi en ağır şekilde ce- zalandırılacaktır. Fakat bu İnkılâp korunacaktır" diyordu. İnkılâp mahkemelerinin kurulma- sı kararına bir müşahede yol açtı. İk- tidarı ele alışından iki buçuk ay Birlik Komitesinin gör- düğü, gerici kuvvetlerin son derece iyi teşkilâtlanmış bulunduğuydu. Ay- rca doğuda bir takım parçalayıcı, bölücü cereyanlar alabildiğine devam ediyordu. Bazı propaganda üstadları Milli Birlik idaresi aleyhinde açıkça atıp tutmaya başlamışlardı. o Bunun ciddi tenkitle bir alâkası yoktu. Sâ- dece yalana, mugalataya ve efsaneye dayanıyordu. Geçen haftanın , ortala- rında hemen her yerde söylenen Men- deresin kılına hiç kimsenin dokuna- mayacağı, onu meleklerin koruyaca- gıydı. Bazıları daha da ileri gidiyor, Yassıada sakinlerinin hepsinin yakın- da hürriyetlerine kavuşacaklarını ve tekrar başa geçeceklerini belirtiyor- lardı.. Bu arada Menderesle Gürselin AKİS, 10 AĞUSTOS 1960