lantının yapılacağı saat olan 15.30 da o halinde Adalet Bakanlığı- nın bekleme salonunda hazırdılar. Bakan, gazetecileri yarım saatlik bir gecikmeyle odasına kabul etti. Abdullah Pulat (Gözübüyük her gazetecinin elini kendine has âdet veçhile sıktı ve yer gösterdi. Odada bol miktarda .sandalya ve koltuk bu- lunmasına rağmen gene de ayakta kalan gazeteci oldu. Bu da İnkılâp Hükümetinin Adalet Bakanının yap- tığı basın toplantısına verilen ehem- miyeti ifade ediyordu. Bakan kapıdan girince sağ tarafa isabet eden kısımdaki kahverengi ke- tenle kaplı koltuğa evvelâ ilişti son- ra yerleşti. (Üzerinde gri çizgili bir elbise vardı. Krem rengi ipek göm- lek giymişti. Odadaki o gazetecilerin hilâfına terlemiyordu. Ağır ağır, fa- kat tane tane konuşuyor ve gazete- cileri bir mevzuda aydınlatmaya ça- lışıyordu. İlk cümlesi kısa fakat ma- nidardı. Gözübüyük "Asılsız ihbar- lar faaliyetimizi aksatıyor" dedi ve ilâve etti: "Arkadaşlarım ve ben a- daletin kelimenin tam mânasıyle te- celli etmesini istiyoruz. Kin ve gara- zın adli cihaza en ufak bir toz kon- durmasına müsaade etmiyeceğiz. A- sılsız ihbarları yapanları şiddetle ce- zalandıracağız. "İfade sert fakat sa- mimi idi. Asılsız ihbar (yapanların adli omekanizmanın nev'i şahsına münhasır tekniği ile yirmidört saat içinde meydana çıkacağım söyleyen Bakan, bu arada bakanlığını ilgilen- diren meselelere de temas edeceğini ifade edince gazeteciler sıcağa rağ- men yerlerinden kıpırdandılar. Bu Meseleyle alâkalı pek çok sualleri ol- duğu muhakkaktı. Ne var ki Gözü- büyük büyük bir nezaketi gazeteci- leri durdurdu ve bu basın toplantısın- da yalnız kendisinin açıklamalarda bulunacağını, suallere şimdilik cevap vermiyeceğini beyan etti. Gazeteci- lerin serzenişleri toplantının sonuna kadar devam edecek, fakat Gözübü- yük sual sorulmamasında ısrar ede- cekti. asın toplantısının yarısında ka- in açıldı ve Özel Kalem Müdürü ba- sını uzatarak "Efendim, Anadolu A- jansı muhabiri bir kaç dakika geç kalmış" dedi. Ajansın genç muhabir- lerinden biri içeri girdi ve bir san- dalyaya ilişerek not almaya başladı. Gazeteciler kendi aralarında gülüştü- ler. Demek A.A. hâlâ ıslaha muhtaç- tı. Bakan Osmanlılar devrinden kal- ma kanunlar bulunduğunu, İkinci Cumhuriyetten önce çıkan kanunlar- la birlikte bunların sayısının yedi bi- nin üzerinde olduğunu ve içinden çı- kılmaz bir durumun mevcudiyetini belirtti. Bir bilim, heyeti tarafından AKİS, 3 AĞUSTOS 1960 bu kanunlar taranacaktı. İşe yarar ve hâlen yürürlükte kalması icap e- den kanunlar teker teker numarala- narak "Yasalar Dergisi". bir kaç cilt halinde yayınlanacak ve Milli Birlik Komitesine gönderilecek- tiş Bu arada önemli bir kaç noktaya daha temas edildi. Adalet Bakanının, basına verdiği en yeni havadislerden biri de trafik ve belediye mahkeme- lerinin kurulacağı havadisiydi. Ufak bir trafik veya belediye suçu için va- tandaşın yıllarca mahkeme kapıla- rında süründüğü bir hakikatti. Bu lüzumsuz zaman israfını önlemek ni- yetiyle çalışmalara başlayan Adalet Bakanlığı en kısa zamanda trafik ve belediye omahkemelerini memleket realitelerine uygun bir şekilde kur- maya kararlı bulunuyordu. Artık va- tandaş, belediye veya trafik suçların- dan dolayı aylarca mahkeme kapıla- rında bekletilmeyecekti Kır saçlı adam, "Benini: söyleyecek- lerim bunlardan ibaret. Daha sonra sizlerle sık sık buluşarak yapılan iş- ler hakkında geniş izahat vereceğim" dedi. Fakat gazetecilerin zihinlerini kurcalayan bir takım sualler vardı. Bakan sual sormamalarını, çünkü so- ulacak her sualin incelenerek cevap- landırılması gerektiğini ifade edince sual sormayı düşünenler bundan vaz- geçtiler Bu, yeni idare tarafından alınmış bir prensip kararıydı. Hiç bir mesul şahıs gelişigüzel açıklama yapma- yacak, resmi sıfatla sual cevaplandır- mayacaktı. Kararın alınmasına bazı çatışmalar yol açmış, bir koordinas- yon lüzumu kendisim belli etmişti. Nitekim Milli Birlik Komitesinin söz- cüleri de gazetecilerin suallerini ev- velâ yazılı olarak alıyor, toplantıda bunları cevaplandırıyordu. Cevaplar müştereken hazırlanıyor, şahsi mü- talealara yer verilmiyordu. Minare ve kılıf "Böylece asılsız ihbarlar azaltılırken bu hafta esaslı bazı ihbarlar Üze- rinde soruşturma cereyan ediyor ve hayret verici neticelere o varılıyordu. suzlukların aleniyete dökülmesi bu haftanın başında bir çok kimsenin kulağına kar suyu kaçırdı. Yolsuz- luklardan büyük kısmının altında Devlet Demiryollarının eski Umum Müdürü Safa Yalçukun adı yatıyor- du. Çekoslovakyadan ithal edilen doksanbeş adet kantar bu işlerden biriydi. Sâdece bu kantar işinde öyle bir manevra çevrilmişti ki U Müdürlükle kantarları ogetirten fir. ma arasında milyonlarca lira ortadan sır oluvermişti. Ama haftanın başın- 27 temmuz tarihli Derginizin nüshasında hakkımdaki içli yazını- zı okudum. Hava alanına geldiğim zaman elbisem siyah değil acık gri İdi. Vekâletten de cok neşeli çıktım. Gazetelerdeki resimler omeydanda. Yüksek Müşavirlik sözü de tara- fımdan değil basın mensuplarınca söylenmiştir. 21 inci sahifede İs- tanb anbul yazısında ban: enderes Valisi odemişsiniz. (Sayın İnönü - Günaltay devrinde Türkiye Cum- huriyeti o İstanbul valisi oldum. Meşhur İnönü gezisi heykelinin yı- kılmaması için veto kullanan vali- , Üsküda ini yıktırmadığım gibi bu gibi Abi- delerin yıktırılmamasI için mücade- le ettiğimi İstanbullular ve Anıtlar derneği de bilir. Bilakis bunları ta mir ettirdim ve yenilerini yaptır- dım. Istanbulda planla bağladığı- mız imar hareketine el konarak yanlış istikamete çevrildiğini gör- düğüm isin ihtilâfa düşerek ayrıl- dım. Ord. Prof. Fahreddin Kerim Gökay Derginizin 20 Temmuz tarihli sayısında Türk Dil Kurumu Kurul- tayı hakkında çıkan yazının son iki bölümünde o düzeltilmesi ogereken noktalar vardır: Bütçe ve hesap komisyonunun raporundan bahsedilirken: mış, yalnız bazı noktalara işaretle iktifa edilmişti, ama, bu noktalar bile Kurum hesaplarının pek yolun- da olmadığını göstermiye kâfi geli- yordu." denilmektedir. Türk Dil Kurumunun 9 yıldan beri Yürütme Kurulu Sayman Üye- si olarak hesap islerini yürüttüğüm için size büyük bir vicdan rahatlığı ile ve kesin olarak söyliyeyim ki Kurumun hesaplarında en küçük bir yolsuzluk yoktur. Bütçe ve he- sap komisyonunun raporunda da bunu ima eden en ufak bir kelime bulunmamaktadır. Bunu Kurultay- da enine boyuna açıkladım enim Sayman seçilmeme yazar teessüf ediyor, ne yazık ki ben iste- mediğim halde arkadaşlarım bana bu teveccühü gösterdiler. Kurumun müşkül günlerinde onay yararlı Ol- mak görevinden kaçınmış olmamak için bunu kabul etmiş obulunuyo- rum. Uluğ İğdemir