çarşıya koşup gelmiş ve bir atlet fa- nilâsı satın almıştı. Terden sırılsık- lam kesilen Gürsel alelacele bunu sır- tına geçirdi. Boğucu sıcak devam ederken Kıb- rıs Türk Alayı Kumandanı elinde iki defterle Gürselin dinlenmek Oo üzere girdiği, odaya gelmişti: Defterlerden biri bordo kapaklı büyük bir defterdi. Birini sayfasında Alayın Sancağının resmi vardı. Alay Kumandanı defte- ri imzalaması için Gürsele uzattı. Ge- neral küçük bir masaya oturdu, def- teri önüne alarak birkaç saniye dü- şündükten sonra şunları yazdı: "Kıbrıs Alayına (oSancağını ver- mek bana nasip oldu, Bahtiyarım, A- erlerine, subay ve kumandanlarına..." İmzasını, defterde pek az kalan yere güçlükle sığdırdıktan sonra bir de tarih âttı ve Kumandana uzattı. Alay Kumandanı ikinci defa yeşil renkte bir Şeref Defteri uzattı. Gür- sel daha küçük boydaki bu defteri de aldı ve şunları yazdı: "Güzel bir kıta. Göğsüm kabardı." Bir teğmen Olarak bu kıtada bulu- nanlara gıpta ettim, Sonsuz muvaf- fakkiyetler" Alay Kumandanının selâmına ba- -ıyla mukabele ettikten sonra ayak- ta ME döndü: artık yemeğe gidebiliriz değil 1 mi?" "diye sordu, Ceketini araş- tırdı. Ancak terden sırılsıklam muş, ceket terinin kuruması için bir vantilatörün önüne yerleştirilmişti. Büyük vantilatörün bütün gücüne rağmen ceket henüz sırsıklamdı. Devlet Başkanına böylece (o inmesini söylediler. Babacan General hiç ya- dırgamadı ve: "— Madem ki öyle Öyle olsun bakalım" Yemek askerce bir yemekti. Sivil olarak pek az kimse bulunuyordu. General Gürsel'in sağında Milli Sa- vunma Bakanı, solunda Hatay Va- lisi oturuyordu. Menü pek şatafatlı değildi. İskenderunun meşhur oKari- desiyle süslenmiş bir ordövr getiril- aha sonra kâğıt kebabı ve mey- va yendi. Yemekte Cemal Gürsel pek neşeli ve pek konuşkandı. istiyorsunuz, edi. Saat 14 sıralarında General Gür- sel! götüren ÇKB 59 İskenderun se- malarında görüldüğünde yağız Gü- ney çocukları Devlet ve. Hükümet Başkanını gözleriyle selâmlıyor o ve verdikleri sözü, aktettikleri mukave- leyi yerine getireceklerini adetâ ona temin ediyorlardı. AKİS, 3AĞUSTOS 1960 Mustafa Kaplan Akıl için yol birdir Kavurucu sıcak altında Uzunca boylu, geniş omuzlu, gür saçlı Kurmay Yarbay önce masa- nın üzerindeki kâğıt tomarını göz ka- rarıyla bir tasnife tâbi tuttu, sonra sigarasından derin iki nefes çekti ve "Bu toplantılar sizler için olduğu kadar bizim için de faydalı oluyor" . Arkadan ilâve etti: "Zira bize, üzerine parmak basılacak meseleleri gösteriyorsunuz" Hâdise, keçi haftanın sonunda bir gün T.B.M.M. nin salonlarından birinde cereyan Dışarda boğucu bir sıcak vard Genç ve iri yapılı yakışıklı yar- bayın -muhatabı gazetecilerdi. Milli Birlik Komitesinin haftada iki defa iken bir defaya indirilen basın top- lantılarından geçen haftanın sonuna isabet edeni mütad saatten tam 16 dakika sonra başlamıştı. Komitenin sözcüleri Kaplan - özdağ - Esin sa- cayağı bir masanın başına oturmuş- tu, önlerinde tomar tomar kâğıtlar bulunmaktaydı. Artık gazetecilerin yakından, tanıdığı trionun karsısın- da, masanın sol ucuna zarif bir ha- nım yerleşmişti. Sağ tarafta ise uzun boylu, güzel bir genç yer almıştı. Mili Birlik Komitesi o sözcülerinin yabancı muhabirler tarafından soru- lan sualleri (ocevaplandırmalarında'- rol alan bu düonun pek anlaşamadığı seziliyordu. Zira kolalı gömlekli, gri pantalonlu genç adamın kendinden e- min ve cakalı tavrı yanında hanımın nazik, rahat hail dikkati celbediyor- YURTTA OLUP BİTENLER du. Nitekim bütün toplantı boyunca gazeteciler Milli Birlik Komitesinin erkek tercümanının sık sık zarif ha- nımdan müdahale gördüğünü müşa- hede ettiler. Milli Birlik Komitesinin bu defa- ki basın toplantısında sözcülüğü" Yarbay Mustafa Kaplan yapıyordu. Evvelâ Kaplan, ondördü mütecaviz suali cevaplandırmağa (o başladı, ilk sual enteresandı. Bir gazeteci tem- belhane hâline gelen kahvelerin ka- patılıp kapatılmayacağını sormuştu. Ece, gazetecinin hakkı vardı. Devlet Başkanının her vesileyle çok çalış- manın icap ettiğini tekrarladığı bir sırada kahvelerin kapatılması ve bu tembelhanelere (ovakit öldürenlerin' faal hale getirilmesi icap etmez miy- di? Bu suale Kaplan en isabetli ceva- bı verdi, Kahvehanelerin kapatılma- sında belki fayda Vardı. Ancak İnkı- lâp Hükümeti ve Milli Birlik Komite - si vatandaşın işsizliğine, avareliğine velâ işsizliğe çare bulunacak, sonra zecri tedbirler alınacaktı. Kaldı ki memleketimizdeki müstahsil ile müs- tehlik arasındaki oran pek gayri ta- bü idi. Bir memlekette çalışan nüfu- sun onda sekizi müstehlik, onda ikisi müstahsil durumunda bulunursa el- bette işsizlik tehlikesi mevcut Olur ve kahvehaneler dolar taşardı., Sualler bu minval oOÜzere devam eder ve Kaplan - özdağ - Esin triosu tarafından yerinde ve mantıki cevap- lar verilirken konuşma bir gazeteci- nin ikâzı ile daha mühim bir mevzua İntikal etti. Gazeteci üzün zaman ev- vel sorulmuş: bir suale cevap istiyor- du. Mesele şuydu: Sakıt iktidarın en ziyade gadrine (ouğrayanlar muhak- kak ki basın mensuplarıydı, İhtilâlin ilk günü Milli Birlik Komitesinin bir kararıyla cezaevindeki Oo gazetecilere hürriyetleri iade edilmiş, fakat anti- demokratik olduğu bedahat arzeden meşhur ve maruf Basın Kanunu kal- dırılmamıştı. selâhiyetliier ka- nun ilga edildiğine dair bir iş'ar bulunmadığı mucip o sebebiyle icra-i faaliyet eyliyorlardı. Meşhur 19. mad- de ahkâmına uygun tekzipler gene gazetelere gönderiliyor ve hattâ dâ- valar bile açılmak üzere bulunuyor- du. Bu duruma göre gazeteciler iki cami arasında kalmış binamazdan farksızdılar. oYazı İşleri (Müdürleri neye, hangi ölçüye göre çalışacak- lardı? Bir tarafta sonsuz bir basın hürriyetl vâad eden ve veren idealist zümre, diğer tarafta mevcut kanu- nun hükümlerine göre faaliyet gös- teren savcılar mevcuttu. Bu iki kut- bu telif etmek kalburla su taşımak- 19