DÜNYADA OLUP BİTENLER Kraliçe Elizabeth II Zarif ev sahibesi hafaza edebilecekti. Ancak, Com- monwealth menşeli malların Serbest Mübadele Bölgesindeki (o kolaylıklar- dan istifade ederek Müşterek Pazar bölgesine girmesini önleyecek garan- tiler de teklif ediyordu. Fransa bu garantilere rağmen, Serbest Müba- dele Bölgesi tasarısını baltaladı, bu- nun neticesinde de Batı Avrupa iki- ye ayrıldı. İngiltere, ister istemez, Müşterek Pazar karşısında okendi pazarlık kudretini arttırmak ve mü- zakere yoluyla bazı tâvizler kopara- bilmek maksadiyle diğer yedi Avru- pa. Memleketini bir araya getirdi ve Serbest Ticaret (Bölgesini Şimdi ise, Müşterek Pazar Komisyonunun Alman Başkanı Prof. Hallstein Müşterek Pazar içersinde gümrük birliğini» okurulmasını hız- landırmak için yeni bir plân hazırla- mıştı. Bu plan, Batı Almanyada Dış- işleri (Bakanlığında odesteklenirken İktisat Bakanı Prof. Erhard'ın mu- kavemetiyle karşılaşıyordu. o Fakat, Başbakan Adenauer'in, plânı esas itibariyle tasvip ettiği, ancak bunun tatbikini oİngiltereye karşı Zirve Konferansı sırasında -kendi görüşle- rine daha yakın görüşler savunması için bir baskı silâhı olarak kullan- mak üzere- geciktirdiği biliniyordu. Hallstein plânına göre, Müşterek Pa- zar üyelerinin aralarındaki gümrük duvarları oOÖnümüzdeki oTemmuzda kattırılacak, bütün Müşterek Pazar Devletleri dışarıya karşı müşterek gümrük tarifesini tatbik etmeğe baş- layacaklardı. Halbuki bu tarife, sa- 24 dece Fransanın gümrük tarifesini bir miktar indiriyor, başta Batı Al- manya olmak üzere diğer üyelerin Igümrük tarifelerini dışarıya karşı arttırıyordu. İngiltere zararlar (ogörecekti. İngiliz ekonomisinin dengesini mu- hafaza edebilmesi ise, İngiliz mâlla- rının rekabet imkânlarım Müşterek Pazar memleketlerinde omuhafaza edebilmesiyle mümkündü. İngiltere- nin kendisini bu kadar büyük zarar- lara sokabilecek bir teşebbüsün kuv- veden fiilen çıkması karşısında ha- reketsiz kalması imkânsızdı. (o Nite- kim, İngiliz resmi şahsiyetleri, bunun sonucunun Batı Avrupanın iki ayrı siyasi zümreye bölünmesi açıkça söylüyorlardı. den İngilterenin başında bulunacağı Yedilerin ise, Sovyetlerle oanlaşmak bahsinde daha ileri adımlar atacağı İ Başbakanı zulamadığını, gerçekleşirse, Altılar zümresi içinde Fransanın Batı Almanyanın iktisadi hâkimiyeti altına düşeceğini ve bu- nun, neticede siyasi ohâkimiyeti de beraber getireceğini hatırlattı. De Ga- ulle bu hatırlatmalara açık cevaplar vermedi. Ama, Büyük Charles her- şeye rağmen Fransız dostluğunun İngiliz Milletinin kalbinde yaşadığı- nı görmüştü. Bu müşahede, belki de Yedilerle Altılar arasında bir uzlaş- manın başlangıcı olabilecekti. Kıbrıs Hortlayan Ruh “Başpiskopos Makarios, Dr. Fazıl üçük ve İngiltere (o Sömürgeler Bakanlığı Siyasi Müsteşarı Mr. Ju- lilan Amery arasındaki (o görüşmeler -bilinmez- kaçıncı defa kesildiği bir sırada, tam | Nisan günü Türk Ce- maati bir Nisan Balığıyla karşılaştı. Nisan Balığı, Başpiskopos Makarios Cenaplarından geliyordu. Müstakbel kara cübbeli oCumhur- başkanı, tam 1 Nisan günü, canavarlığının başlamasının yıldönümü münasebetiyle 5 b dar serseriyi EOKA üniformaları içinde Etnarklık binası önünde top- lamış, Onlara bir nutuk çekmişti. Başpiskopos bu nutkunda, Zürich ve Londra Anlaşmalarının Kıbrıs Rum- larının bütün milli emellerini tatmin etmemekle beraber, yine de iyi An- laşmalar olduğunu, şimdiki halde Türk Cemaatiyle barış içinde birlikte yaşayarak bu Anlaşmaları tatbik et- mek gerektiğini söylüyordu. Fakat, Başpiskopos Cenaplarının bir cümle- si ne onu çılgınca alkışlarken, "Zoti Makarios" Zoti Dighenis!" -Dighenis, General Grivas'ın savaş adıdır- diye çığrışan palikaryaların, ne de bu ne idüğü belirsiz topluluğu hayretle seyreden Kıbrıslı Türklerin dikkatin- den kaçmadı. Başpiskopos şöyle de- mişti: "Milli mücadeleler asla son bul- maz. Sadece, aynı şiddet ve cevheri muhafaza etmek suretiyle şekil de- giştirir. Bu sözleri işiten oherkes, kara cübbeli tedhişçi opapazın ne demek istediğini iyice anladı. Makarios, Londra Anlaşmalarıyle obağımsızlı- ğını muhafazaya mecbur edilen Kıb- rıs Cumhuriyeti için bağımsızlığın sadece bir merhale sayıldığını, Kıbrıs Rum Cemaatinin nihai gayesinin Yu- nanistanla birleşmek olduğunu, bu- nun için de yapılan mücadelenin sa- dece şekil değiştirdiğini söylüyordu. Nitekim, "Alithia" adlı bir Rum va- rakının başyazısını (ookuyanların bu kotluda en ufak bir şüphesi kalmaya- caktı. Bu başyazıda aynen şöyle de- niyordu: "Kıbrıs Rum halkı yan ge- lip rahat etmeyecektir. Bahusus ki Zürich ve Londra Anlaşmaları bi- zim için bir son değil, bilâkis arzu- muz hilâfına kabul ettirilmiş geçici bir durak ve yeni milli kazançlar için bir hareket noktası teşkil etmekte- Makarios Ne hayal, ne hayal... AKİS, 13 NİSAN 1960