det sonra bu tek muhabirli basın top- lantısı ikinci bir muhabirin telefonla çağırılmasıyla ikili basın toplantısı- na inkilap edecekti. Belediye binasının ikinci (okatında hususi kalem müdürlü, sekreterli ve lüks tefriş edilmiş Başkanlık odasın- da Faruk Tunca bir aşağı bir yuka- rı dolaşarak malüm beyanatını mu- teber iktidar muhabirine dikte etti, arada bir asabileşip elini adeta acı- tacak şekilde masaya vurdu, kızdı, kızdı. Tunca, neler yapmıyacaktı, neler! Ne demekti bu Mili Savunma Bakanlığının halütavrı? Bir oasker- lik şubesinin yaptığı ufak bir yanlış- lık nasıl olur da bir vatandaşı muta- zarrır edecek raddeye vardırabilir- di? Askerlik şubesinin kayıtlarında hata varsa, bunda Faruk Tuncanın ne günahı olabilirdi? (Belediye ve D.P. İl Başkanı tabii ki hakkını ara- yacak, icap ederse işi daha da ileri götürerek Milli Savunma Bakanlığı aleyhinde Danıştayda dava açacak- tı! Muteber iktidar organlarının mu- habirleri, sayın başkanın ağzından çıkanları, nefes almadan, harfiyen notlarına ithal ettiler. Ertesi gü- nü Tuncanın bombası patladı. Bombanın hikâyesi Bomba patlamıya patladı. u, Tuncanın beklediği obomba değildi. Patlayan, İzmir teşkilâtını için için kemiren hizipçilik bombası oldu. Parti içinde yeni gruplar te- şekkül etmişti. Bunlar her vesileyle Tuncanın istifasını istediklerini bil- diriyorlardı. . Genç Demokratların ekseriyetini teşkil ettiği bu gruplar, nihayet kat'i karara varabilmişlerdi. Karar, Tuncanın istifa (ofermanıydı. Artık bu lüzumsuz dedikoduyla D.P. nin İzmirde, hattâ Egedeki prestiji- ni sarsmağa kimsenin ne hakkı ne de selahiyeti vardı. C.H.P. nin gün Ancak, geçtikçe açılan ve açıldıkça yarışı büyük farkla kazanma şansı artan geniş nefesli ekibi karşısında böyle falso vermek doğru değildi. Ama bütün imalara bütün ısrarlara, hat- tâ tazyiklere rağmen Başkan istifa etmiyor ve yakınlarına "kuvvetli- yim" diyordu. Genç D.P. lilerin bü- tün ümidi Beyfendiydi. Ah, Beyfendi bir gelse herşey yoluna girecekti. Ah Beyfendi bu işe bir el atsa herşey dü- zelecekti. Fakat gençlerin ümitleri haftanın ortasında kursaklarında kaldı. 22474 numaralı telefon -D.P. İl Merkezine aitti- Beyfendiyle (oSayın Cumhur- başkanının İzmir seyahatini tehir et- tiğini bildirince bütün ümitler faril- di; Haber süratle ilçe, bucak ve ocak- lara yayıldı. Hazırlıklar durduruldu. Halbuki 10 Nisan günü İzmirde bir AKİS, 13 NİSAN 1960 Kemal Hadımlı Paratöner bayram havası hüküm sürecek, kur- banlar o kesilecek, sayın Oomisafirler Egenin şanına lâyık bir omerasimle karşılanacaklardı. Bütün bu, hazır- lıkları idare eden Tuncanın üzüntü- sü herkesten fazla . oldu. Tunca da genç D.P. liler gibi bu işi ancak Bey- fendinin halledeceğine iman etmişti. Genç demokratların öncüsü Ke- mal Damlapınar ve arkadaşları ü- züntülerini Tunca kadar saklamakta muvaffak olamadılar ve hadisenin müsebbibi olarak oTuncayı ilân et- mekte gecikmediler. o Beyfendi tabii gelmezdi. Faruk Tuncanın askerlik işi henüz tamamiyle halledilmeden gelmesi doğru muydu? İsmi etrafın- da bunca dedikodu dolaşan bir İl baş- kanım koskoca aa nasıl mü- dafaa edebilirdi ? Üstelik Alsancak, Faruk Tuncayı oldum olasıya sev- mezdi. Ya kongrede bu mesele bahis mevzuu olursa ne cevap verilebilir- di? Zaten şu "Kervancılar" o Alsan- caktan çıkmamışlar mıydı? Genç Demokratlar aynı minval ü- zere hadiseleri tefsir (ederlerken, İl teşkilâtının yukarı kademesi de boş durmuyor, keserler nalınları (o kendi istikametlerinde yontmaya devam e- diyorlardı. Meselâ Burhan Maner Beyfendiyle (o İstahbulda (konuşmuş, kendisine tazimlerini sunmuştu. A- ma dönüşte sesi sedası pek çıkmaz olmuştu. Bazı kimseler Manerin ses- sizliğini elinde (obulundurduğu sekiz başkanlığa bir dokuzuncusunu daha ilâve edememesine yürüyorlardı. YURTTA OLUP BİTENLER Bakanlar İzmire gelip gitmişler İzmir mahreçli V.C. telgrafları rad- yolarda şaşaa ile ilân edilmiş, fakat ti ve Belediye başkanlığı için irade-İ sen ye çıkmamıştı. Yıldırımlar, yıldırımlar Bütün bunlar olup biterken bir baş- ka idareci, üzerine yıldırımları çekmekte devam ediyordu. İdareci- nin adı Kemal Hadımlıydı. B.B. ve D.P. İl başkam Faruk Tunca ile ara- sı bir hayli açık bulunan İzmir vali- sinin durumu da pek imrenilecek gi- bi değildi. Sanki D.P. nin İzmir teş- kilatının bütün yıldırımları yağıyordu. Faruk Tuncanın tarları geniş bir kulis faalyetiyle Hadımlı Ooaleyhindeki Ookampanyayı geliştiriyorlardı. . Hadımlı bu hare- ketlere karsı mukabil taarruza gi- rişmedi. Ne var ki İzmirliler kendileri- rine yeni bir Belediye Başkanı ve yeni bir Vali istemekte ısrar ediyor- lardı. Ne kadar Tunca ile Hadımlı birbirleriyle iyi geçinmekte oldukla- rını etrafa yayarlarsa yaysınlar, ara- daki gerginlik bir kere açığa vurul- muştu. Vali ile B.B. birbirlerini İz- mirliler ise ikisini birden atlatmaya çalışıyorlardı. Nitekim geçen haftanın ortasında perşembe günü İzmirden kalkan 11.45 uçağı 43 yasında ve henüz as- kerlik meselesi halledilmemiş bir a- damı Ankaraya getiriyordu. Üzerin- de deve tüyü, pırıl pırıl bej bir palto bulunan ve paltosuna son derece iyi giden benekli bir kaşkol bağla- mış olan Faruk Tunca bu defa azim- liydi. Ankara'da D.P. nin yüksek ba- şıyla temas edecek, dertlerinin deva- sını mutlaka bulacaktı. Bu emniyet hissiyledir ki saçları hafifçe (odökül- müş, yakışıklı İzmir D.P. ve Beledi- ye Başkanı Faruk Tunca uçaktaki koltuğunda geriye doğru yaslandı Ve hostesin uzattığı portakal suyunu gülerek içti, bulutları seyre koyuldu. Bakalım hadiseler ne şekilde inkişa edecekti... Ancak Tuncanın bilmediği o bir nokta vardı: D.P. nin büyük başla- rına Tuncadan da, onun askerlik me- selesinden de, ismi etrafında dinmek bilmeyen gürültüden de gına gelmiş- ti. Koca İzmir, incir çekirdeğini dol- durmayan bir sebepten dolayı sarsıl- mış, Muhalefet daha fazla (okuvvet kazanmıştı. zifesinden almak ta, almamak ta ay- nı derecede güç hale gelmişti. Ama kangren tedavi olunmadıkça hasta- lık mütemadiyen ilerleyecek, en sonda D.P. nin elinde İzmir diye bir şey kalmayacaktı. Tuncanın askerlik meselesinin Tuncadan gayrı kimselerin de uyku- sunu kaçırmasının sebebi işte buydu. 19