wood aynı anda beklenmedik bir olayla karşılaştı. Daha düne kadar patronların ağzının içine bakan oyun- cular, şimdi kendi bağımsızlıklarını ilân ediyorlardı. Bir zamanlar "pât- ronlar" ın bitip tükenmez gayretleri neticesinde, halka oyunculukları âde- ta zorla kabul ettirilen aktörler; be- yaz perdeye ancak "prodüktörün ya- tağından" geçilerek o gelinebileceği prensibinin sarsılmaz birer delili olan güzel kadınlar, nasıl olmuşsa olmuş, değişivermişlerdi. Kendi adlarına şir- ketler kuruyor, oyuncular, senarist- ler, rejisörler ile sözleşmeler yapıyor, ilm çevirmeğe kalkışıyorlardı. İlkin ne yapacaklarını şaşıran prodüktör- ler, az sonra bu oldu bittiyi okabul etmekten başka çıkar yol göremiyor- lardı. Kendi yarattıkları mabutları yıkmalarına artık imkân kalmamıştı. Stüdyolarının bomboş kalmasını gör- rine bir gelir kapısı açmaktan başka çıkar yol kalmamıştı. Büyük vergi- ler de, prodüktörleri bu durumu ka- bule zorluyordu. Artık Rock Hud- son'lar, Kirk Douglas'lar, Tony Cur- tis'ler, John Wayne'ler, Marlon Bran- do'lar, Marilyn Monroe'lar ve daha bir yığın değerli veya değersiz kadın, erkek oyuncular Hollywood'da söz sahibi olmuşlardı. 60 ın Hollywood'u... 1960 yılına girerken, yg oiywood yepyeni bir manzara gösteriyor- du. Eski kuşağın büyük patronları- nın adı bile unutulmağa başlarken, endüstri bir yandan ağır Ma yükü altında parçalanıyor, bir yan- dan da oyuncu veya rejisörler a fından kurulan sayısız, bağımsız şir- ketler Hollywood'un, görünüşünü de- giştiriyordu. Bu şirketlerden çoğunun filmlerini Amerika dışında yapması, endüstrinin belini iyice bükmektey- di. Esasen, mahut Komite'nin faa- liyeti sonunda değerli o rejisörlerle senaristlerin bazılarını ya Avrupa'- ya kaçırmış, ya da işten uzaklaştır- mış olan Hollywood, yaratıcılık ve bağımsızlık düşmanı bir zihniyete dayanamıyarak, oyuncuların da son yıllarda, yabancı memleketlerin tutmasıyla, kadroca iyice zayıflamıştı. Grev ise, oyuncu, rejisör ve ya- zarların “Hollywood'a karşı kesin ola- rak mücadeleye girişmelerinden baş- ka bir şey değildi. Grevciler, televiz- yona satılması muhtemel filmler üze- rindeki hisse meselesinden faydala - narak, büyük şirketlere endüstride artık sözü geçenin kim olduğunu ba- ğırta bağırta kabul ettirmek istiyor- lardı. İşin önemli olan yanı, lerin isteklerini daha şimdiden yarı yarıya gerçekleştirmiş bulunmala- rıydı 34 S POR Spor - Toto Totonun istikbali... ısa boylu, esmer ve güleç yüzlü bir adam son derece nazik bir şe- Ke gazetecilere şunları söylüyor- d ayram, spor totoda daha bü- yük hasılat temin etmemize fırsat ve imkân vermedi. Bu sebeble işti- rak nisbetinin önümüzdeki haftalar- da yükseleceğini sanıyorum. Organi- zasyon gün geçtikçe yerine oturacak- tır..." Bu sözleri söyleyen Beden Ter- biyesi Umum Müdürü ve Türk Spor Totosunun kurucusu Mehmet Arkan, ilk haftalardaki fiyaskonun bütün vebalini, obigünah bayrama yükle- mekte mahzur görmüyordu. Halbuki spor totonun geleceği hiç te Umum Müdürün sandığı gibi par- lak değildi. Satılan bilet sayısı ve toplanan gelir, dediklerinin tam aksi- doğru a i Bütü bunlar araştırılmalı, aksaklıklar ve eksiklikler ortaya çıkarılmalı, çare bulma yoluna gidilmeliydi. oksa spor toto idarecilerinin gözle görülür, elle tutulur derecede belirli hataları bir kenara atılarak bütün suç "bay- ram"a yükletilemezdi. Spor toto her- şeyde olduğu gibi yine idari hatala- rın kurbanı olmuş, daha ilk hafta- sında degresif bir istikamete yönel- mişti. Hatalar sayılamayacak kadar ktu. Hatalar zinciri B' kere hataların en büyüğü, teş- kilâtta hakim olan havanın, ti- cari zihniyetten uzak bulunması idi. Bütün batı memleketlerinde büyük © o Mehmet Arkan Bayramın günahı ne? reklâm kampanyalarıyla (sağlanan bizde bulamamıştı. öğreticilik görevi sadece, tışı için bu işe önem veren- Akşam Gazetesinin spor o sayfasına bırakıl- mıştı. Bu gazete spor toto kuponları yayınlamış, okuyucularına nası spor toto oynanacağını öğretmiş ve nihayet müsabakalar tertip ettire- rek spor totoyu Onlara sevdirmişti. Daha sonra diğer gazeteler de bu işe başlamışlar spor ototonun reklâmını yapmışlardı. Öte yandan, Spor Toto İdarecileri hallerinden son derece memnun bir kenara çekilmiş gazete- cilerin çalışmalarına, söz düştükçe vernikleri beyanatlarla katılıyorlar- dı. İkinci büyük hata, Spor Toto Baş- bayiliğinin bir bankaya verilmesiydi. Ancak, teşkilât bu hususta bir dere- ceye kadar haklı sayılabilirdi. Zira, başbayiliğe o derecede büyük ilgi gös- terilmiş, siyasi nufuzlardan o kadar çok faydalanmak isteyenler olmuş- tu ki, demokratlar arasında hizipleş- melerin patlak vermesine ramak kal- mıştı. Spor Toto idarecileri, başbayi- liği devlet iştirakinin fazla olduğu bir resmi bankaya vermek suretiyle her türlü tehlikeden kendilerini koru- muş oluyorlardı. Bu banka ise, spor toto mevzuunun tamamen yabancısı olduğu gibi bazı kayıtlarla da bağlı idi. Onun içindir ki, onların da çalış- maları serbest olmadı. Bayiliklerin, dağıtılmasında yukarıdan gelen te- lefonlar ve üzerlerinde hatırlı kişile- rin adları yazılı kartvizitler ön plâ- a geçmiş, bulundukları yerlere göre çok satış yapabilecek bir çok kimse bayilik alamamıştı. Spor totonun sadece üç şehirde oy- natılmasının eksikliğine bir de oyna- ma müddetinin kısa tutulması ekle- nince, üçüncü büyük hata kendiliğin- den ortaya çıkmış oluyordu. İstan- bulda perşembe, İzmirde çarşamba günü öğleye kadar olan müddet el- bette ki, spor toto oyuncusu için kâ- fi bir zaman değildi. Bu mevzuda yi- ne cimrilik ve hesabilik başrolü oy- namış, İstanbul ve İzmirde "Anka- raya vasıta yokluğundan müddetin kısa tutulduğu" gibi gülünç bir dü- şüncenin ileri sürüldüğü (o görülmüş- tü. Halbuki İstanbulla Ankara arası otomobille 5-6 saattir ve Ankara ile İzmir arasında da hergün muntaza- man uçak seferleri vardır. Fakat her- nedense banka "koyun gelecek yer- den kaz esirgiyor", kuponların tren- le ve ucuza gönderilmesini uygun görmektedir. AKİS, 6 NİSAN 1960