Nobel lar, aldanırlar. Ben bunu böylece düşünüyorum: Daha ilerde, asıl eserlerimi verdikten sonra, böyle bir olayla, Nobel armağanı adaylığıyla karşılaşsaydım, çok sevi- nirdim. Belki de şu Nobeli bana versinler, vermeliler, diye sağa sola da baş vururdum. Yani demek istiyorum ki, bundan sonraki yazdıklarım iyi çıkarsa, beni doyu- rursa. Belli olmaz ki, bundan sonra hiç de güzel bir şey yazamam belki. Ama yazacağıma inanıyorum. Her yi- gidin yüreğinde bir aslan yatar. O zaman benim yüre- gimdeki aslan da uyanırdı. Ama şimdi, şimdi hiç bir şey diyemiyorum. Fransız gazetesinin iyi dileğine katıla- mıyorum bile. Gene de beni düşündüğünden dolayı Com- bat'ın yazarına teşekkür ederim. Söyle Tatar Ağası söyle, demiş, inanmasam da hoşuma gidiyor. İkinci sorunuza gelince.. Canım ben jüri olmayı hiç sevmem. Sanatta seçmeyi de sevmem. Beş aşağı beş yukarı iyi sanatçıların hamuru hep birdir. Yarış atı mı bu? Böyle düşündüğüm için, Nobelin de koşularını bil- mediğim için, ben pizden kim Nobele aday olur, ya da olamaz bilemem. O seçmeyi genç hikâyecilikten fıkra yazarlığına geçenlere ni Size hemen bir çırpıda ir sürü isim sayabilirler. Beni ne yorarsınız canım. Bu işin uzmanları var Yazdılar da... Eksik olmasınlar. "Romanlarımı nasıl yazıyorum? Neler üzerinde ça- lışıyorum?. Ha işte bu iyi. Nasıl mı yazarım? Düpedüz, oturur masaya yazarım. Gençliğimde hep düşünürdüm, şu Bebek hikâyesini yazdığım sıralar, bir masam olsun da, görün neler yazacağım, derdim. Oldu... O kadar çok yazamadım. Bilmem ki, neden böyle oluyor, çok çok yazmak istiyor, ama beş yılda bir roman ancak çıkı- yor. Bundan sonra bol bol yazacağım. Ha, nasıl mı ya- zarım? Onu söyleyim işte. Yıllar önce bir konu, bir adam, bir hayat parçası gelmiş, kafama yerleşmiştir. O kafamda durur babam durur. Örnekse CENUBEN KEL ALİ TARLASI adında büyük bir romanım var. On dört, on beş yıldır kafamda. Bizim Kadirlideki Akçasazın hi- kâyesi. Akçasazı kuruttular ya.. Kurumadan öncesinin hikâyesi.. İşte bu Cenuben Kel Ali Tarlasını birkaç kere, yazdım, yırttım. Bir iki yıl sonra bir daha başlayaca- gım. Şu son çıkan Ortadirek'e 1953 yılında başlamış, bir kısmını da yazmıştım. Ancak bu yıl oturup bitirdim. Ro- manlarım önce kafamda biter. Sonra yazması kalır. Yaz- ması vakit ister. Vakti bulunca da abanırım. İnce Me- medi geceleri yazdım. Ortadireği de sabahları, öğleye kadar. İşim nasıl gerektirirse, yazmayı ona göre ayar- lıyorum. Sonra da alışıyorum. Eskiden gece yazmağa alışmıştım, şimdi de sabah yazmağa alıştım. "Şimdi elimde üç tane romanım var: Ferhat... Ka- famda bitti. Bir kere de yazıldı. Ama tutturamadım bi- rinci de.. Şimdi kıvamında. Bir daha yazarsam olacak. Hani şu dağları delen Ferhat var ya, onun hikâyesi. Son- ra Ortadireğin ötekisi.. Sonra bir öfke romanı.. 1946 da geçmiş, memlekette türlü çekişmelere sebep olmuş bir olayın romanıdır bu. Belli olmaz ki, bunları bırakır da bir başkasını yazarım. Kıvam meselesi. Türk romanının dünü, bugünü ve yarınına gelince: Dün iyi romancılarımız vardı. Halid Ziya, Hüseyin Rah- mi, Refik Halid, Halide Edip, Yakup Kadri, Osman Ce- mal Kaygılı, Sabahattin Ali.. Bunlar bize sağlam bir AKİS, 6 NİSAN 1960 Adayı roman geleneği kurdular. Her biri bir dalda gerçekten ustaydı.. Sanatımızda, bugünlerde tek bocalamayan kol romanımız. Bocalamıyor ama, bu kadar muhafazakâr- lık da fazla- Zararına oluyor romanın. Şöyle açılmalı, türlü yollardan gitmeli.. Her romancı bir kişilik getir- meli. Körün değneğini bellediği gibi, herkes açılmış ay- nı yoldan gitmemeli. Bizim, yeni romana bin çiçek dü- şüncesi gerek. Hep ayna şeyi ısıtıp ısıtıp milletin önüne sürmemeliyiz canım. Her şeye rağmen romanımızda bir ilerleme, bir açılma var. Romanlarımızın güzel dilleri, güzel yapıları var. Hayata karışmış bir romanımız var. Hayatın içinde, hayatla beraber. Romanımız altın bir destan çağına giriyor. Bundan sonra iyi yazacaklar. Romanlar milletlerin hayatlarıyla, dü- şünceleri, çöküntüleri, ayağa kalkmalarıyla atbaşı gider. Onun dışındaki roman, millet e. dışındaki roman biraz boşlukta kalmış değil mi? Ne uzatıyorum canım, bir Orhan Kemali, bir Halikarnas m bir Fakir Baykurt'u olan romanı sırtı yere gelir mi? 31