TİYATRO İstanbul Mesleğin çilesi Yeni yazar yetiştirmek hususunda İngilizlerin o talihi yaver gidiyor. Osborne'dan sonra, Peter Shaeffer, şimdi de Willis Hall... Üçü de ba bir dünya görüşünü, ak- settirdikleri halde, üçü de günümü- zün insanını, onu tedirgin eden mese- leleri osahne ışığına çıkaran genç nesilden yazarlar. Üçünün de bu işin ustası oldukları, eserleriyle beraber isimlerinin, Britanya adalarını çok- tan aşmış ve bize kadar ulaşmış olmasından belli... Karaca Tiyatrosunda "Tahta Ça- naklar"ın yerini alan "Şarkının So- nu" bu üç yeni İngiliz oyun yazarın- dan Willis Hall'in eseridir. 1929 do- gumlu olduğuna göre henüz 31 yaşın- da. Askerliğini Malaya'da yaparken, bir yandan Malaya radyosunda ya- zar olarak çalışmış, İngiltereye dön- dükten sonra da bir müddet gazete- cilik yapmış, radyo ve televizyon için elliden fazla piyes yazmış. Sahne için yazdığı eserler (İngilterenin kuzey şehirlerinde miş... "Şarkının and Short and the Tall" - Londrada oynanan ilk eseriymiş, ama o da da- ha önce Edinburgh Festivalinde, Ox- ford'lu bir amatör topluluk tarafın- dan oynanmış, büyük başarı kazan- mı "Şarkının Sonu" hakkında verilen bu bilgiyi okurken, insan bizde ti- yatro yazarı olmıya heveslenen genç- lerin durumunu ister istemez düşü- nüyor. oğunun emeli, tiyatro- yu bütün cepheleriyle tanıyıp öğren- meden ve hiçbir denemeden geçme- den, ya Devlet yahut Şehir tiyatro- sunun afişlerinde adlarını görmektir. Halbuki radyolarımız, amatör tiyat- ro topluluklarımız oynayacak telif eser bulamadıkları için, tercüme ve- ya adapte piyeslerle yetinmek zorun- da kalıyorlar. “Şarkının Sonu" Şi yirmi dört Alman sahnesinde 'Das Ende vom Lied", Pariste, "A vous Wellington!" adı altında oy- taktığı adı vermeği tercih etmiş. Bu İkinci Dünya Harbinde, Malaya'da, bir çavuşun idaresinde, Japon kuv- vetlerinin hareketlerini gözleyip ka- rargâha bildirmiye çıkmış ve bir or- man içinde, metruk bir kulübede, o bölgeye birdenbire sızan düşman kuv- vetlerinin ortasında sarılı kalmış, yedi kişilik bir keşif oOkolundan 877 sayılı er Bamforth'un söylediği ha- 32 Müşfik Kenter Oyun iyi, reji kötü zin bir şarkıdır ve sonu... ölümle bit- mektedir. Bu yedi kişi için tek kur- tuluş ümidi geceyi beklemek, karan- lıktan faydalanarak birliklerine dön- meye çalışmaktır. Ne çare ki sığındıkları (o kulübeye kendiliğinden gelmiş, âdeta kucakla- rına düşmüş bir Japon esirleri var- dır -Zihni Rona-. Herşeyden önce onu ne yapacaklarını tayin etmeleri lazımdır. Fakat bu hususta herkes başka başka düşünmektedir. Erlerin çoğu toy, tecrübesiz gençlerdir. Kü- çük grubun şefi çavuş Mitchem -Ca- hit Irgat- esiri sağ olarak karargâha götürmek, birliğini kendisinden alına- bilecek © bilgiden Oo faydalandırmak, arzusundadır. Onbaşı Johnstone -Sadri Alışık- bu harbde bir hayli Japon haklamış, bu işe artık alışmış- tır. Kendileri için ağır ve tehlikeli bir yük olan bu esiri bir an önce "temiz- lemek" taraftarıdır. Kendisiyle hiç geçinemeyen alaycı, ama temiz yü- rekli er Bamforth -Müşfik Kenter- ise bir harbesirini kimsenin öldürme- ye hakkı olmadığını iddia etmekte, onun hayatını korumayı üzerine al- mış görünmektedir. Hassas Hacleish -Şükran Gün- ör- omütereddittir. (Esir Japon askeri cüzdanından karısının, çocuk- larının resmini çıkarıp gösterdi mi, yufka yüreği çoktan yumuşamıştır. Ama tabakasından -Bamforth'ın ver- diği sonradan anlaşılan ingiliz siga- raları ikram edince, bunları ölmüş bir ingiliz askerinin cebinden aşırdı- ğını sanarak ona saldırmıya kalkan- da odur... Bu hengamede ne tarafı tutacaklarını bilemiyenler de vardır: yan" tek sanatkâr; Smith tel- Erlerden Evans - Genco Erkal-, -Turgut Boralı- ve en küçükleri, sizci Whitaker -Kâmuran Yüce-. Fakat bütün ümitler suya düşüp, telsizden etraflarını saran Japonların "Teslim olun!" sesi yükselince iş bir- denbire odeğişmektedir. Keşif o kolu için artık ne pahasına olursa olsun bu kulübeden çıkmak o Japon esirini "tasfiye" etmek gerekmektedir. A Kim?... İşte sinir - en gençleri, bir hareketi, otomatik silâhının teti- ğini korkudan çekivermesi, işi kökün- den "hallediyor". Zavallı Japon, can- sız yere serilirken, bu işi nasıl yaptı- ğına şaşan ürkek delikanlı da, ağlı- yarak, onun yanına yıkılıyor ve biraz sonra keşif kolu okulübeden fırlıyor. Ama daha beş adım ilerlemeden bir makineli ateşi hepsini biçiyor. Kulü- beye yaralı olarak bir Johnstone geri dönmüştür. O da henüz cesedi soğu- mamış Japonun boynundaki beyaz eşarbı tüfeğine dolayarak pencere- den teslim bayrağını çekmek için.... yun Sahnedeki o Şilâhını teslim etmiş, kendini mü- dafaadan âciz bir insanı, hârb za- ruretleriyle, öldürmek durumunda kalanların bile ne çetin bir vicdan mücadelesi geçirdiklerini göstermesi bakımından eser alâka ile seyredili- yor. Bu alâka daha kuvvetli, daha da derin olabilirdi: Eseri sahneye koy- muş olan M. Kenter, o küçük kulü- bedeki yedi İngiliz ii düştüğü ümitsiz durumun yarattığı telâş, he- yecan, korku ve ölüm havasını hak- kıyla verebilseydi... Maalesef bu hava verilememişti. Onun yerini, çok hareketti, keşif ko- lunun içine düştüğü nazik durumla telif edilemiyecek kadar hareketli, -hattâ gürültülü- bir mıştı. Halbuki Japon aldıkları andan itibaren düşman kuv- vetleriyle (o sarıldıklarını, en küçük bir dikkatsizliğin, gürültünün kendi- lerini ele verebileceğini bu keşif kolu bilmeli ve bu realiteyi hiçbir zaman unutmuş görünmemeliydi.. "Şarkının Sonu" Karaca Tiyatro- sunun en kuvvetli erkek kadrosunu bir araya getirdiği halde sahnedeki oyun, o kadrodan beklenen oyun de- ğildi. | Müşfik Kenterle Sadri Alı- şıkın canlı oyunlarının, Kâmuran Yücenin ifadeli kompozisyonunun nisbeten tatmin edici tarafları oldu- gu kabul edilse bile, bu yedi İngiliz askerinin ne o askerliklerini, ne de o kanlı macerayı gerçekten "yaşadıkla- rı" söylenebilir. Bütün piyes boyunca hiç konuşmadığı halde o kanlı ma- cerayı yalnız yüz ifadeleriyle "yaşa- " Japon esiri ro- Rona idi. lünde; (o Zihni AKİS, 6 NİSAN 1960