SOSYAL MESELELER tiriyorlardı. erşey Türkiyede olmak u "Türkiyada olmak" sevinci bütün göçmenleri sarmış. Türk hâkimiye- tinin Balkanlardan yavaş yavaş ge- rilemesiyle Türklüğü Tuna boyların- da kurmuş olan mağrur akıncıların şerefli evlâtlarının omemleketlerinde nelere mâruz kaldıklarını düşünmek, bu sevincin mânâsını anlamak için eter 1950 yılından beri Türkiyeye muh- telif memleketlerden 81.002 aile ha- linde 312.529 göçmen gelmiştir. Bu rakam son bütçe görüşmeleri sırasın- da açıklanan rakamdır. Bu rakama her ay vasati 1000 - 1500 kişi ilâve edilmektedir. Bunların takriben 120 bin kadarı oYugoslavyadan ogelmiş- tir. Geri kalanlarının büyük kısmı 1950 - 52 yıllarının zoraki göç hare- keti esnasında (oBulgaristandan gel- miş Türklerdir. İkinci Dünya Harbinden son- ra bu memleketlerde komünist rejim- ler kurulurken, bu rejimler yeni top- lumun temellerini atabilmek için Zaruretini duy- muşlardır. Bu bakmadan, Türk azın- lıklarına karşı takip ettikleri siyaset eski muhafazakâr ve milliyetçi re- jimlerin politikasından esasta hemen hemen farksız olmuştur. Bu politi- kayı "Türkü kaçırmak, kaçmadığı zaman da kovmak" politikası olarak özetlemek mümkündür. Bu politika- yı yürütmek için eski muhafazakâr rejimler de, komünist idareler de ay- ni usüle başvurmuşlardır: Türklere karşı farklı muamele. Komünist ida- relerde toplumun bütün unsurları ve bilhassa arazi sahipleri üzerinde u- mumi olarak artan baskı sadece şid- detlendirici bir unsur olmuştur. Ko- münist Devletin tedbirleri Türklere daha ağır bir şekilde tatbik olunmuş- tur. Çünkü, maksat, Türk olmayan unsurları yeni bir toplum nizamına sokmak olduğu hâlde, Türkleri bu nizamın dışına atmak, memleketi terketmeğe zorlamaktır. 100 dekar- dan fazla olan arazi, bedelsiz olarak müsadere edilmiştir. Üstelik, Türklere ekseriya 100 dekarın altın- da kalan arazi bile bırakılmamıştır. Türk çiftçiler mecburi teslimatı ya- pabilmek için, ya zaten çok az olan kendi ihtiyaç paylarını da teslim et- meğe veya büyük bedeller mukabi- linde karaborsadan temin edip ilâve yapmağa mecbur tutulmuşlardı. Bundan maksat, Türk köylüyü şeh- re göç etmeğe zorlamak ve orada te- messül etmektir. Fakat Türk köylü toprağına sımsıkı bağlı kalmış, ge- leneksel aile hayatının gerekleri dı- şında, bir odayı başka karı - koca- larla paylaşarak geçireceği şehre gitmeyi reddetmiştir. Ziraat dışın- da çalışan sanayici, tüccar, ser- best meslek sahipleri ve esnaf, dev- letleştirme tedbirleri neticesinde işçi durumuna düşmüş, bazıları da kapi- talist töhmeti altında kamplara ve hapishanelere atılmışlardır. Türk iş- çiler, ücret primlerinin tâyin ve da- ğıtımında, gıda maddelerinin dağı- tılmasında, işe alınmada, puan tes- bitinde ve vasıf derecelerinin tâyinin- de ayırıcı muamelelere tâbi tutul- makta ve bu muamelelerin neticesin- de Türk işçisinin aldığı ücret zaten çok düşük tutulmuş olan asgari üc- ret seviyesi civarında oseyretmekte- Göçmenlere verilen gecekondu tapusu Aldatmaca dir. Türk olmıyan öğrencilerin çok büyük bir kısmına Devlet bura ver- diği hâlde, Türk öğrencilerine bura verilmemekte, sadece Ziraat Fakül- telerine girdikleri takdirde burs ala- bilecekleri, o da yıllarca bekletildik- ten sonra kendilerine o bildirilmekte- dir. Halbuki ziraatta çalışanlar işçi sigortalarının umumiyetle dışında tutulmaktadırlar. Vergi komisyonları Türkler aleyhinde çok ağır vergi mat- rah ve nisbetleri takdir etmekte, mü- kerrer vergileme olaylarına sık sık rastlanmaktadır. Aile meskenine ve kadın kıyafetlerine oOkarışma ka- dınların mecburi iş mükellefiyetine tâbi tutulması, okullarda ve gençlik teşekküllerinde oOgençlere komünist zihniyetinin telkininden ana baba- ların ürkmesi, Türk erkekleriyle kız- larının slâvlarla evlenmeye zorlan- ması, mezarların birleştirilmesi, o- ruç tutanların işten atılması, sadece Türklerle meskun köylere domuzla- rıyla beraber slâv köylülerinin yer- leştirilmesi, camilerin kapatılıp depo hâline sokulması, bazı hâllerde Tür- kiye Radyolarının dinlenmesine, Türk Türk milliyeti esasına dayanan azın- lık cemiyetlerinin kapatılması ve mensuplarının çok ağır ceza ve iş- kencelere mâruz bırakılması gibi o- laylar göçün başlıca (sebebleri ara- sındadır. Kal bir türlü, gel bir türlü G“ edenler Türkiyeye, tamamen varlıksız olarak gelmektedirler. Bulgaristandan 1950 den sonra gelen göçmenler bütün mallarını Bulgaris- tanda bırakmak zorunda kalmışlar ve sadece üstlerindeki elbiseler ve yatak yorganlarıyla Türkiyeye gele- bilmişlerdir. Beraberinde para geti- Getirilebilen a Bulgar Devletine dâir bir vesika imzalamak zorunda bırakılmışlardır. - Yugoslav göçmen- leri ise bilhassa Türkiye ile Yugos- lavyanın Balkan Paktı içinde mütte- fik olmalarından sonra sözde daha müsait bir muameleye tâbi tutul- maktadırlar. Nazari olarak o Yugos- ki mallarını rayiç fiyat üzerinden tasfiye etmeğe ve mukabilinde mu- ayyen bir listede yer alan malları Türkiyeye getirmeğe hakları vardır. Fakat, Yugoslav Hükümeti türlü yol- lardan bu hakkı bir hiç mesabesine indirmiştir. Bir kere çeşitli bahane- lerle bir göçmen ailesinin mallarını tasfiyesiyle (o memleketi Oo terketmesi arasında 6 ay ilâ bir yıl geçirilmek- te ve böylelikle tasfiye ettikleri mal AKİS, 6 NİSAN 1960