YURTTA OLUP BİTENLER ların Cihat İren gibi bir iktisatçının elinde tatbik olunmayışıdır. Nitekim, bu talihsizlik neticesi sistem bir ya- malı bohça haline gelmiştir. Nitekim Cihat İren, yabancı mü- tehassıslarla yaptığı — görüşmelerde dahi fikirlerini olduğu gibi söyleyin- ce ve onlara hakiki vaziyeti anlat- maya koyulunca tekrar düşman top- ladı. Odalar Birliğinden — uzaklaştı- rılması şarttı. D.P. ye geçmesi için yapılan tazyık bu gayeyi sağladı a- ma, D.P. için ne kadar pahalı şekil- de.. Zira Cihat İren dik kafalıdır a- ma, politikacı da değildir, Muhale- fet mensubu da. Nitekim, hukumetın tezi olan Müş- terek Pazara girilmesi fikrini var gücüyle savunmaktan geri — kalma- mıştır. Tenkitlerinin muazzam ek- seriyeti Muhalefetin tezine uyuyorsa bu, akıl için tarikin tek olması neti- cesidir. Ama İktidar, böyle bir kim- seye dahi artık tahammül edecek halde değildir. Sevimli bir adam Chat İren, kesif faaliyeti arasında şahsi hayatını da ihmal etmiyen tamamen batılı bir insandır. Eşi Gül- fen İren onun ideal bir aile reisi ol- duğunu söyler. İzmirli Avukat Meh- met Emin Kâğıtçıoğlunun kızı olan Gülfen İrenle Cihat İrenin Emin a- dında 16 yaşında Ankara Koleji tale- besi -tıpkı babası- bir de oğulları vardır. Cihat İren kendi zevklerini ve prensiplerini ogluna aşılamağa büyük ehemmiyet verir. Bu maksat- la, Emin İreni sportmen olmağa ve klâsik müzikle — uğraşmağa — teşvik eder. Kendisi Mülkiye talebesiyken Türkiyenin en meşhur atletlerinden- di. Gülle atardı. Hattâ gülle atmada bir ara Türkiye ikincisi bile olmuştu. Odalar Birliği eski Genel Sekreteri ayrıca mükemmel tenis oynar ve kayak yapar. —Yorgun argın evine döndüğü zaman microsillon'ları için- de onu en çok dinlendiren, -mücade- leci ve doğrucu karakterine pek uy- Alışkanlık l)lzar sabahı, Ankara radyo- sunu dinleyenler her halde pek eğlenmişlerdir. Saat 10.30 civarında spikerlerin anlattık- larına bakıp ta şaşmamak ha- kikaten kabıl değildi. İnce ses- li bir hanım, gözlerinin önünde cereyan eden bir hadiseyi nak- leder gibi şöyle diyordu: "Bil- mem ne orkestrası sabırsızla- nıyor. Anlaşılan ilk parçayı si- ze onlar çalacaklar. İşte, baş- lıyorlar.. "Onu, munis sesli bir erkek takip ediyordu. "Bil- mem ne orkestrası yerıııı aldı. Şefin bir işaretiyle. "Gülünecek ne — var?" diye soracaksınız. Programın adı “Haftanın Plâkları?'idi de.. Eee, ne yaparsınız! Anlaşı- lan meşhur Vatan Cephesi hi- kayelerini okuya okuya rad- yonun bütün spikerlerine hayal görme hastalığı geldi, siyaset dışı programlarda bile hepsi işkembeden atmaya başladı- lar. "Üzüm üzüme baka baka..." diye boşuna söylememişler. gun düşen- Beethoven'in eserleridir. Odalar Bırlıgının eskı Genel Sek- reteri i i esnasında gönül ver- Cemiyeti kaydettirmemişlerdi- kurucuları arasında İrenden başka Münci Kapani, Muammer Aksoy, Halit Ünal, Süleyman Barda, Kemal Akçakoca, Doç. Suat Bilge, Prof. Ca- hit Talas, Prof. İlhan Arsel ve bir de sosyal hukuk ve iktisat konularında ihtisas yapmak isteyen bir genç, şim- diki, Ticaret Bakanı Hayrettin Erk- men vardı. Fakat, Cihat İren, bu fi- kirleri o zamandan beri aynen muha- faza etmiştir ve ulaştığı, ulaşabile- ceği şöhret ve makamlar onun başı- nı, fikirlerini terketmesine sebep o- lacak kadar döndürememiştir. İşte geçen hafta adı bütün bir mil- letin dudağından düşmeyen Cihat İren budur. Onun şu sıradaki en bü- yük hizmeti cazibesine, ısrarına ve- ya hiddetine dayanılamayacağı ka- naatini seçimi kazanmanın belli- başlı silâhlarından biri diye yayma- ğa uğraşan D.P. Genel Başkanına her kuşun etinin yenemeyeceğini öğ- retmiş olmasıdır. AKİS, 23 MART 1960