YURTTA OLUP BİTENLER Başbakan yüksek rütbeli subaylarla Gösteri fotoğrafı lara ne kadar derin sevgisi vardı! Ne aşırı bir muhabbeti mevcuttu! bunun için değil mi ki Mecliste fikir işçilerinin haklarını müdafaa eden ve patronları zemmeden konuşması- nı yapmıştı. Ama fikir işçileri bunun kıymetini bilmemişler ve konuşmasın- dan tek satır bahsetmemişlerdi. İşte, üzüldüğü nokta buydu! Sarolun son derece istifadeli — sözlerini tevazuyla dinleyen gazetecilerin yanına bir ara İstanbul Belediye ve V. C. Başkanı Kemal Aygün de geldi. Basın men- supları Aygüne, — kapıda kendilerine muameleyi anlattılar. . Belediye Başkanı ne kadar üzüldü, ne kadar üzüldü. Hani nerdeyse başını dövecekti. nin böyle birşeyden zerre kadar ha- beri olmadığını ve işin esasını Öğre- nirse en az kendisi kadar üzüleceğini söyledi. Bu Başbakanlık mensupları anlaşılan adamakıllı haşlanmak isti- yordu. Hiç muhterem Basın mensup- larına böyle bir muamele yapılır mıydı? Bereket versin Başbakan bil- mem kaçıncı turdan sonra tekrar ga- zetecilerin yanına geldi ve Aygüne takıldı: — Ne o beyanat mı veriyorsun?" dedi. ygün, Beyfendiye gazetecilerin başına geleni bütün teferruatıyla an- lattiı ve üzüntüsünü belli edercesine içini tekti. Menderes gerçi, Aygün kadar tezahüratta bulunmadı ama, çok üzüldüğünü ve basın mensupla- rıyla beraber olmayı çok istediğini söyledi. Eh, böylece Menderesin, Ba- sınla kırgınlığı izale olmuş sayılırdı. 10 Öyleyse Demokratik bir memlekette hiç te garip sayılmıyacak bazı sual- ler Başbakana sorulabilirdi. Nitekim gazetecilerden biri Beyfendiye "Seçim ne zaman?" diye soruverdi. İktida- rın başı bu suale neşeli bir kahka- hayla cevap verdi. Bundan sonra da, oralarda pek fazla duramıyarak sa- londa gruplaşan misafirlerin arasına karıştı. Ama Basın mensupları Beyfendi- yi pek rahat bırakmadılar Yemeğin sonuna kadar "seçim" sualini tekrar- ladılar ve Menderesin beynini gün- lerden beri kurcalayan, ancak bir ka- rara varmakta pek güçlük çektiği meselenin aslını öğrenmeye çalıştılar. Gazetecilerin gayreti boşa gitti. Bey- fendi belki seçim niyetindeydi ama henüz karar vermemişti. Zira o ka- dar neşeliydi ki karar vermiş olsa ve- ya karar vermeği tasarlamış bulunsa Hiltonun Karagöz barında bunu a- çıklayıverirdi. İşte bunun içindir ki yemeğin sonunda Hiltonu terkeder- ken Beyfendi, tekrar aynı soruyla karşılaşınca pek sıkıldı ve sualin ce- vaplandırılmasını D.P. İl teşkilâtı Ba- sın sözcüsü Recep Bilginere bıraka- rak Park Otele döndü. Tur tamamlanıyor. IVIğnderes, İstanbulda üç haftadan eri çıktığı seçim turunu tamam- lamak üzereydi. Perşembe sabahı Koordinasyon heyetine dâhil Bakan- larla bir toplantı yapıldı. Toplantının bir sebebi de armatörlerin bazı müş- güllerini halletmekti. Görüşmelere armatörler de katıldı. İktidarın ba- şı böylece seçim dolayısıyla eline al- dığı dileklere cevap vermeğe, tesbi- hinin bir taşını daha matlup hanesine aktararak işleri bitirmeğe çalışıyor- du. Armatörlerin istekleri ve dilekle- ri Koordinasyon, Heyetiyle birlikte tesbit edilerek cevaplandırılmak üze- re derhal faaliyete geçildi. Öğleden tesbihin çekilmesine devam olundu. Beyfendi Hırdavatçılar çar- şısının açılışını yapacaktı. Üzerinde açık kahverengi bir elbiseyle saat 14 sıralarında çarşının methalinde toplanan halkın arasına gelen Baş- bakan pek memnun olduğu kalaba- lıklardan biriyle karşılaştı. luğunu, yemeklerden ve fazla mesai sarfından hissettiği ezikliği unuttu. Kısa bir konuşma yaptı. İs- tanbul halkına, imar sebebiyle mu- sallat olan arızi sıkıntı için biraz diş- lerini sıkmayı tavsiye etti. Bunlardan kaçınılamıyacağının ilmi izahını yap- tı ve toplanan kalabalığı muhabbetle kucakladı. Başbakan Menderes bu a- çılıştta sadece birşeye pek sıkıldı, toplanan kalabalık kendisini pek öyle alkışlamamış, candan sevgi tezahü- ründe bulunmamıştı. Buna mukabil, fazla muhabbetten bir zat, Mendere- sin ayağına orada basıverdi. Hem de ne basış! Başbakanın ayağı bur- kuldu, derhal şişti, komplikasyonlara yol açtı, iltihap topladı. Gerçi süratle tedaviye girişildi, iğneler yapıldı. A- ma bütün hafta sonu boyunca Men- deres ayakkabı giyemedi, la da Park Oteldeki dairesinden dışa- rı çıkamadı. Ziyafetler, törenler hep kaldı. Üstelik, İnönü İstanbuldaydı ve Muhalefet liderinin elinde İstanbul bir anda zahiri havasından sıyrılmış, hakiki havasına bürünmüştü. Talihsizlik, D.P. nin yakasına bir kere yapışmıştı. İzmir Detektif romanı Bu haftanın başında pazar günü, İzmirde heyecanlı bir hırsız - po- lis oyunu oynandı. Bir müddetten beri bütün İzmir bir tek meseleyle alâkalıydı: Faruk Tuncanın askerlik meselesi. İzmirin yakışıklı Belediye ve D.P. Başkanı -henüz V.C Başka- mıştır.- meselenin en hara- retli anında ortadan kaybolmuş, as- kerliğini yapm gitmemiş ama Hiltonda istirahate çekilmişti. Pazar günü İzmiri — karıştıran, Tuncalara ait 10430 plakalı Buick otomobilin, çamur içinde bir halde, Tuncaların oturduğu — apartmanın önünde görülmesi oldu. Gazeteciler derhal yakışıklı başkanın peşine düş- tüler, fakat kendisini bulmaya mu- vaffak olamadılar. Tuncaların 34236 numaralı telefonları mütemadiyen AKİS, 23 MART 1960