çaldı. Cevap alabilenler, Faruk Tun- canın kızı olduğunu bildiren bir sesin -Faruk Tuncanın, ilk eşinden bir kızı hakikaten vardır- babasının, eşiyle birlikte Bursada olduğunu söylediği- ni işittiler. Mesele, iktidara namzet C.H.P. nin Ankaralı mılletvekıh Selım So- unma dırılması dileğiyle B.M. Meclisi Baş- kanlığına arzettiği bir soru önerge- siyle patlak vermişti. Otosever So- ley, 42 yaşında ve aynı zamanda İz- mir D.P. İl Başkanı olan Tuncanın askerlik durumunu ogrenmek istiyor- du. Soleyi soru önergesini sunmağa tahrik eden sebep, her türlü sıfat ve meziyetleri bir tarafa, mucizevi İs- tiklal Mücadelemizin Garp Cephesi ileri geri sözler sarfeden Tuncanın as- kerlik durumu hakkında vatandaşla- rın kendisine yaptıkları sözlü ve ya- zılı ihbarlardı. Kolayca tahmin edi- lebileceği gibi, şimdi İlkbaharla ku- cak kucağa İzmirde soru önergesi- nin tepkileri büyük oldu. Sempatik, fakat o derecede dehşetli Demokrat İzmir ve Halkın Sesi gazeteleri yıp- ratıcı birer "Açık konuş: Yaptın mı, yapmadın mı?" kampanyası açtılar ve kanı sıcak İzmirliler, her Türk va- tandaşının birinci derecede önemli ve şerefli vazifesi ile ilgili meseleyi dil- lerine dolayıp ağızlarından düşürmez oldular. Tuncadan beklenen ve nor- mal olan haklı bir serzeniş, acı bir infialle yapılacak açıklamaydı. Fakat nafile! Tunca, kördüğümü kesip ata- cak mahiyette olmaktan fersah fer- sah uzak, tam tersine silik, müphem ve bulanık konuştu. — Bir defasında "Bahse mevzu iddia hakkındaki vesa- iki mercilere tevdi edeceğim", sav- cıya sığınarak Demokrat İzmire gön- derdiği bir tekzipte de, "Askerliğimi yaptım" dedi. Cevap vermemekte inat ettikçe de efkarı umumiyenin hassasıyetı bilendi. Mesele daha faz- la önem kazandı ve o nisbette de ka- rardı Hudutsuz umursamazlık. Tunca, İzmir Belediye Başkanlığın- dan ayda 5 bin lira almaktadır. Ayrıca, Zirat Donatım Kurumu İda- re Meclisi Reisi ve Tütüncüler Ban- kası İdare Meclisi üyesidir. Aslında bir avukat olan Tunca, Demokrat İzmir ve Halkın Sesını şahsıyla uğraşmakla itham etti. Hal- sahip Tuncanın, İzmirliler elbette ki askerlik durumunu öğrenmek iste- mekte yerden göğe kadar haklıydı- lar. Sonra, iddia mahalle kahvesinde değil, _B.M. Meclisinde ortaya atıl- mıştı. İzmirlileri asıl şaşkınlığa sev- AKİS, 23 MART 1960 Sükünetle Dinleyiniz! Ankarada,geçen haftanın son günü tadsız bir hadise cereyan etmiş bulunuyor. Hadise, halkın polise karşı derin antipatisini göstermiş, çıkan bir fırsatta onun aleyhinde vaziyet almış olmasıdır. Hem de, me- selenin mahiyetini bilerek değil.. Sadece, içinden gelen hislere uyarak! Aslında, vaka basittir. Ankaranın Beyoğlusu Kızılayın piyasa sa- atinde iki dehkanlı bir genç kıza laf atıyorlar, hattâ sıkıştırmaya kal- kıyorlar. Bunu ine orada vazifeli bir emniyet memuru müdahale ediyor, delıkanlıları karakola çağırıyor. Fakat bu esnada genç kız uzak- laşmış bulunduğundan etrafta toplanan kalabalık derhal delikanlıların tarafını tutuyor, onları savunmaya başlıyor. Emniyet memuru ken- disine yardımcılar çağırıyor ama artan halk onlara da karşı koyuyor. Vak'a büyüyor, daha fazla emniyet kuvveti hadise mahalline celbedili- yor. Ancak bu, halkın da kalabalıklaşmasına yol açıyor. Polisler iki de- likanlıdan birini Emniyetin jipine bindirmeye muvaffak oluyorlar, fakat halk delikanlıyı oradan alıyor ve bu arada polisleri hırpalayarak kendi- lerinden yana olmadığını açık şekilde gösteriyor. Bunun üzerine dünya kadar kuvvet Kızılaya celbediliyor, son derece sıkı tertibat alınıyor. Her şey boşunadır. Polise karşı vaziyet almış bulunan geniş kitle delikanlı- ları çoktan uzaklaştırmıştır. ÜÜstelik, yeni gelen çok sayıda emniyet memuruna karşı hiç sempatik olmayan tarzda bakmaktadır. Hadise, daha vahimleşmeden kapatılıyor. Meselenin mahiyeti, hiç bir tefsire lüzum göstermeyecek kadar açıktır. Şimdi, bunun izahı mevzuunda İçişleri Bakanı Dr. mık Ge- dikin o kendisine has asık suratı ve otoriter olmaya çalışan edasıyla meselâ Başbakanına söyleyeceği sözleri veya D.P. Meclis Grubu önünde vereceği demeci gözlerinizin önüne getirebiliyor musunuz? İsmet Pa- şa, Muhalefet.. İsmet Paşa, Muhalefet.. Bunların "devletin emniyet kuv- vetlerini seneler senesi kötülemeleri, onlar aleyhinde halkı tahrik et- meleri, güttükleri sakim ve memleket menfaatleri aleyhindeki tehlikeli politika" neticesi "bir takım kendini bilmezler" şehrin göbeğinde asa- yişi sağlamakla vazifeli şerefli Türk polisine karşı gelmeye cüret et- mişlerdir! Böyle bir izah tarzının hiç bir şeyı halletmediğini ve hiç bir tedbir getirmediğini görmemek için mutlaka " 'İsmet Paşa, Muhalefet.. İsmet Paşa, Muhalefet.." sayıklamasına müptelâ olmak lâzımdır. Zira halkın polise karşı kırgınlığı, küskünlüğü bizzat Dr. Namık Gedikin bu devlet kuvvetini kullanış tarzının son derece tabii, son derene mantıki ve beklenen bir neticesinden başka bir şey degıldır İktidar, bu mevzuda defalarla ikaz olunmuş, fakat her seferinde "İsmet Paşa, Muhalefet.. İsmet Paşa, Muhalefet.." teması hakikatlerin görülmesine mani teşkil etmiştir. Kullanılışı itibariyle "halktan ve halk için" olmaktan çıkarak bir muayyen -ve tasvip edilmeyen- politikanın tatbikçisi mevkiine dü- şürülen polisin, bir kısım mensupları Sultanahmette gençleri coplarken Kızılayda maruz kaldığı muamele karşısında hiç şaşmamak, ama bun derhal tedbirini almak şarttır. Üstelik bu, meselâ seçimlerde eş mak— satla şu veya bu kuvveti kullanmak heveslisi kimseler varsa onların da süratle gözünü açacak mahiyettedir. Hiç şüphe etmemek lâzımdır ki, halkın kendılerıne çıkardığı müşkilât en ziyade polis memurlarını üzmüş, ezmiştir Asayiş kuvvetlerinin halktan sevgi ve saygı görmelerindeki lüzu- mu hatırlatmak, İngilterenin klâsik misalini vermek beyhudedir. Bunun bilinmeyen hiç bir tarafı kalmamıştır. Partizan siyasetçilerin polisten ellerini çekmeleri, gerektiği hakikati Kızılay hadisesiyle de mesuliyet sahiplerinin ve bilhassa D.P. Meclis Grubunun karşısına "en acil mesele" olarak çıkmazsa, çıkmayacaksa insanın hayretler içinde kalmamasına imkân yoktur. Polisi siyaset için kullandınız mı, işte, o polis asayiş va- zifesini dahi yapamaz hale derhal düşüveriyor!