YURTTA OLUP BİTENLER atine varmıştı. Yazılar bomba tesiri aptı. Anlaşmazlığın esası atenDr. Küçük ile Denktaş ara- sındaki anlaşmazlık da bu nokta- dan çıkmıştı. Küçük, Türk Cemaati- nin, beraber yaşayacağı Rum Cema- atinin zıddına gitmemesi gerektiğini söylüyor ve Ankaradan bu yolda al- dığı talimata riayet ediyordu. Denk- aş ise İngiliz üslerinin Kıbrısta Türklerin -kâfi olmasa bile- mevcut tek ciddi teminatı olarak kaldığını görüyor ve Makariosun üs mesele- sindeki entrikalarının Cumhuriyetin ilanını geciktirmesinin sadece, işsiz- lik gibi sebeblerle Türk Cemaatinin aleyhine ve Rumların lehine işlediği ni, gayet haklı olarak, teşhis edi- yordu. Gerçi, Dr. Kuçukun tutumun- da da doğru olan bir taraf vardı. Fa- kat, günün birinde sabrımızın tüken- diğinin söylenmesi de ister istemez zaruret halini alacaktı. Bunun henüz zaruret halini almadığını düşünen Ankara, Denktaşa Lefkoşedeki mü- zakereler sırasında Londrada kalma- sı lüzumunu telkin etmişti. O da is- ter istemez Londrada kalmıştı. Fa- kat, Denktaşın Londrada uzayan ikameti, Kıbrıstan ilelebet kaçtığı dedikodulara se- bep oluyordu. , Rum basını -komünisti, milliyetçisi- bir ağızdan iki lider arasında ihtilaf olduğunu söylüyorlar ve Küçükü tutup, Denk- taşa şiddetle yükleniyorlardı. Gerçi, Küçük, kendi gazetesi Halkın Se- 18 Lefkoşeden bir görünüş Vuslat hangi bahara kaldı? sinde Denktaşla arasında ihtilaf ol- duğunu reddediyordu ama ihtilâfın mevcudiyeti apaçıktı. Daha 3 şubat tarihli Halkın Sesinde "Kasırga baş- liyor mu?" başlıklı ve Yavuz imzalı, üs meselesinde bütün kabahati İngil- tereye yükleyen bir yazı çıkmamış mıydı? Dr. Küçük Lefkoşede sinema sinema dolaşıp ve filmleri yarıda ke- sip Türk halka, Türk çarşısında Denktaşın yürüttüğü -ve aslında Türk Cemaatinin iktisadi geriliğine Adadaki bugünkü şartlarda deva teşkil etmeyen- "Türkten Türke" kampanyasının artık kalkması ge- rektiğini bildirmiyor muydu? Niha- yet, 2 mart günkü Halkın Sesi tâ 10 şubatta Türk Ticaret Odası İdare Heyetiyle Dr. Küçükün yaptığı bir toplantı sonunda "sermaye ve işlet- me bünyemizin zayıf bulunduğu bir çarşıda serbest ticaret ve rekabet muvacehesinde güç şartlarla laşacağımız aşikârdır" demekle be- raber, iyi bir dayanışma — sayesinde bunun mahzurlarının önlenebileceği ve "şimdiki siyasi durum göz önün- de tutularak çarşımızda serbest ti- caret ve rekabet üÜüzerine dayanan bir ticaret sisteminin mevkii tatbike konması" nın düşünüldüğü yolunda bir tebliğ yayınlanmamış mıydı? De- mek ki Denktaşın polis tedbirleriyle yürütmek istediği Türklerin sadece Türklerden alışveriş etmesi usulü, Adadaki iktisadi şartlar içinde ikti- sadi bakımdan — yürütülemeyeceği için değil de, "şimdiki siyasi durum" yani Makâriosla olan dostluk göz önünde tutulduğu için kaldırılacaktı. İşte, bütün bunlar Küçükle Denktaş arasında büyük bir ihtilâfın mevcut olduğunu gösteriyordu. Bu, tekzip- lerle gizlenecek neviden hakikatler- den değildi. Kaldı ki bu ihtilâf za- man zaman patlak veren hâdiseler- le kendini — gösteriyordu. — Liderler arasında mevcut ihtilâfın, — Makâri- osla iyi geçinmek pahasına da olsa, Kıbrıstaki Türk faatlarının zararlı oldugunu ifade etmek yerin- de olurdu Ne var ki, gelgelehm bu haki- kati anlatmaya imkân . Üste- lik mevcut ihtilâfın bir çıban başı haline geldiğini de anlatmaya imkan yoktu. Bütün bunlar, Ankarada işlere hâkim olan ve doğru işe doğru, yan- lış işe yanlış diyebilen bir siyasetin yokluğundan ileri geliyordu. Ankara derhal iki liderin haklı ve haksız ol- dukları tarafları açıkça söylemeli ve onları müşterek bir hareket hattı üzerinde bırleşmege davet etmeliy- di. Fakat bu müşterek hareket hattı, bundan böyle artık Makariosa "İn- giliz Aslanının kuyruğunu bile kap- tıracak" bir hoş görme siyaseti ola- mazdı. Evet, Makariosla iyi geçin- mek lâzımdı. Fakat, ne Kıbrıs Türk Cemaati, ne de Türkiye, hayati men- faatlerini Makariosun entrikalarına feda etmek mevkiinde bırakılmama- lıydı. AKİS, 16 MART 1960