16 Mart 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 15

16 Mart 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

değerinde ise gene gözlüklü üç kişi yer almıştı. Hepsinin üzerinde Ame- subaylarına ait üniformalar . Fırça gibi saçları olan bir di- ğeri sinirli hareketlerle etrafı süzü- yordu. Yan tarafta bir başka — göz- lüklüsü, başını önüne eğmiş, konu- şulanları sükünetle dinlemekteydi. Aynı salonda bulunan ve saçları gözlüklüler gibi kısa kesilmiş, esmer uzun boylu, yakışıklı — delikanlı işte bu sırada küçük masada oturan ma- yi gözlü adama sertçe: “— Bir Türk gibi, Türk usulüyle yemin etmek istiyorum" dedi. Sözlerini gayet fasih bır Ingılız— ceyle söylemişti. Mavi göz kan subayının yüzünde bellı belirsiz bir şaşkınlık görüldü, sonra umursa- madıgını belırten bir hareketle ba- şını "peki" mânasına salladı. Hadıse geçen haftanm ortasında an gr un ürkiye- de bulunan Amerikalıların — mu- hakeme edilmesine tahsis olunan salonunda cereyan ediyordu. Dava, meşhur Morrison davasıydı. Ameri- kalı havacı yarbay 11 Türk erini çiğnemekten yargılanıyordu. Uzun boylu esmer delikanlı dinlenen şahit- lerden Erdener Sarguttu. Sargut A- a mahalline en evvel gidenlerdendi. O gece çalıştığı yerde nöbetçiydi ve telefonla vaka mahalline — gitmesi, Albay Morrison'a tercümanlık yap- ması emredilmişti. Şahit vaka mahalline — gittiğinde yarbayı bulduğunu, nın içki koktuğunu ve resmi vazifeli olup — olmadığını sor- duğunu söyledi. Daha sonra, yar- baydan aldığı cevabı açıklamak için davrandı. argut ağzını aç- mıştı ki Morrison'un yan tarafta bu- lunan avukatı binbaşı Abraham Nemrow telâşla atıldı ve mahkeme başkanına şahidin ifadesinin kafi ol- duğunu, bundan sonraki kısma lü- zum bulunmadığını bildirdi. Şahit şaşırmıştı. — Dinleyiciler — şaşırmıştı. Davayı takip eden gazeteciler şaşır- mıştı. Müdahil avukatın bu heyeca- nı nedendi? Niçin bu derece fazla telâşa kapılmıştı? Mahkeme başkanı ile savcı da ne hikmetse müdahil avukatı haklı gör- düler ve Sargutun daha fazla konuş- masının lüzumsuzluğu kanaatına va- rarak şehadeti burada kestirdiler. Genç adam işinin bittiği işaretini gü- lümseyerek karşıladı ve salonu ter- i. Yapılacak bir şey yoktu. Mah- keme bir Amerikan — mahkemesiydi ve onların usul kanunları cariydi. Bu hak NATO'ya dahil devletlerden bi- AKİS, 16 MART 1960 ri olan Türkiye Cumhuriyetinin 6375 sayılı kanunuyla — Amerikalı dostla- rımıza tanınmıştı. Kanunda NATO devletleri personelinin, — vazifeli ol- dukları sırada suç işlemişlerse kendi memleketlerinin mahkemelerinde yar gılanacağına dair bir hüküm — mev- cuttu. Morrison işte bundan dolayı- dır ki Amerikan askeri mahkemesin- de yargılanıyordu. Savcı iddianamesinde havacı yar- bayı ağır ihmalden dolayı ölüme se- bebiyet suçuyla itham etmişti. Buna göre, yarbayın 3 sene hapis ve as- kerlikten tard edilmesi gerekiyordu. Karşıdan gelen otomobil.. dise 5 Kasım 1959 aksamı Çan- ayada cereyan etmiş, yolun ke- narında yürümekte olan altmış kişi- Albay Morrison Sanık iskemlesinde lik bir askeri birliğe yarbay otomo- biliyle dalarak bir eri öldürmüş, on eri yaralamıştı. Kaza o tarihte derin akisler uyandırmıştı. Morrison kaza- yı yaptığında karşıdan gelen ve son model olduğunu tahmin ettiği bir o- tomobilin farlarının gözlerini ka- maştırdığını iddia etmekteydi. Hava- cı yarbayın Almanyadan getirttiği avukatı binbaşı Nemrow bilhassa bu husus üzerinde hassasiyetle duruyor- du. Şahitleri sıkıştırıyor, türlü keli- me oyunları yapıyor, sekiz jüri aza- sının dikkatini bu noktaya teksife çalışıyordu. Ancak hadisenin görgü şahitlerinden hiç biri — Morrison'un gözlerini alan otomobile rastlama- mışlardı. Anlaşılıyordu ki iki taraf- tan birinin gözleri bir hayli zayıftı. YURTTA OLUP BİTENLER Avukat binbaşı şahitlerin nin menfi olduğunu Örü başka çareye baş kaza vukua geldiğinde yakışıklı ha- vacının otomobili yolu kapamış mıy- dı, kapamamış mıydı? Yani bir oto- mobil kazadan sonra normal süratle kaza mahallinin bulunduğu yerden geçebilir. miydi ? Şahitlerden pek çoğu yeni açılan geniş Çankaya yolunu otomobilin ka- pamadığını söylüyorlardı. Hatta o gece Bakanlar kuruluna giden Sayın Cumhurbaşkanı Bayarın Cadillac'ı bile yolun açık kalan kısmından ra- hatça geçebilmişti. Fırça saçlı avu- kat Aaradığını bulmuştu. Kazanın vukua geldiği anda, yolu açık bu- lan ve Morrison'un gözlerini kamaş- tıran otomobil süratle gelip geçmiş, bu bakımdan kimsenin dikkatini çek- i. Böylece havacı yarbayın ıfadesı— üzerinde jüri elbetteki dikkatle du- racaktı Bir başka husus, Ankara Trafik Müdürünün ilk 1fadesıyle şimdi ver- diği ifadenin birbirini tutmama- sıydı. Gerçi avukat bunu söylediğin- de Trafik Müdürü Naci İz de hay- retler içersinde kalmıştı ama iddia id- diaydı. Naci İzi şaşırtan ikinci bir nokta daha vardı. Hadisenin hemen akabinde ifade verirken, şimdi kar- şısında müdahil avukat diye — bulu- nan zat kendisine hakim dıye tanış- tırılmış ve ifadesini bizzat bu zat almıştı! İz, hakkında yapılan ithama reddettikten sonra jüriye dönerek şöyle dedi: "Lisan bilmemek ayıp değildir. A- ma bundan istifadeye kalkmak ayıp- tır." Sekiz kişilik gözlüklü jüri azala- rı İzin Türkçe söylediği bu sözlerden tabiatıyla bir şey anlamadılar ve ü dönerek sözlerin tercü- mesini dinlediler. Sakin Amerikalılar rın tercümeden de pek fazla bir şey anladıkları iddia edilemezdi. Avukatla üzerinde durduğu üçün- cü bir nokta da Sayın Bayarın vaka mahalline gelip gelmediği oldu. Fil- hakika Bayar geçerken duruma mut- tali olmuş ve otomobilden inerek ha- diseyle alâkalanmıştı. binbaşının bunun üzerinde neden bu derece titizlikle durduğunu evvelâ kimse anlıyamadı. Maesele sonradan . Bayar Başbakanlığa iner inmez Ankara Valisi Dilâver Argun derhal Morrison'un götürüldüğü ka- rakola gitmişti. Vali 11 erimizi çiğ- neyen Amerikalı yarbaya bir hayli kızmıştı. Morrison'a — "Şehir içinde 68 kilometre suratle gidilmiyeceğini bilmiyor musunuz?" diye biraz çı- kışmıştı. Bu sırada yanında trafik 15

Bu sayıdan diğer sayfalar: