değerinde ise gene gözlüklü üç kişi yer almıştı. Hepsinin üzerinde Ame- subaylarına ait üniformalar . Fırça gibi saçları olan bir di- ğeri sinirli hareketlerle etrafı süzü- yordu. Yan tarafta bir başka — göz- lüklüsü, başını önüne eğmiş, konu- şulanları sükünetle dinlemekteydi. Aynı salonda bulunan ve saçları gözlüklüler gibi kısa kesilmiş, esmer uzun boylu, yakışıklı — delikanlı işte bu sırada küçük masada oturan ma- yi gözlü adama sertçe: “— Bir Türk gibi, Türk usulüyle yemin etmek istiyorum" dedi. Sözlerini gayet fasih bır Ingılız— ceyle söylemişti. Mavi göz kan subayının yüzünde bellı belirsiz bir şaşkınlık görüldü, sonra umursa- madıgını belırten bir hareketle ba- şını "peki" mânasına salladı. Hadıse geçen haftanm ortasında an gr un ürkiye- de bulunan Amerikalıların — mu- hakeme edilmesine tahsis olunan salonunda cereyan ediyordu. Dava, meşhur Morrison davasıydı. Ameri- kalı havacı yarbay 11 Türk erini çiğnemekten yargılanıyordu. Uzun boylu esmer delikanlı dinlenen şahit- lerden Erdener Sarguttu. Sargut A- a mahalline en evvel gidenlerdendi. O gece çalıştığı yerde nöbetçiydi ve telefonla vaka mahalline — gitmesi, Albay Morrison'a tercümanlık yap- ması emredilmişti. Şahit vaka mahalline — gittiğinde yarbayı bulduğunu, nın içki koktuğunu ve resmi vazifeli olup — olmadığını sor- duğunu söyledi. Daha sonra, yar- baydan aldığı cevabı açıklamak için davrandı. argut ağzını aç- mıştı ki Morrison'un yan tarafta bu- lunan avukatı binbaşı Abraham Nemrow telâşla atıldı ve mahkeme başkanına şahidin ifadesinin kafi ol- duğunu, bundan sonraki kısma lü- zum bulunmadığını bildirdi. Şahit şaşırmıştı. — Dinleyiciler — şaşırmıştı. Davayı takip eden gazeteciler şaşır- mıştı. Müdahil avukatın bu heyeca- nı nedendi? Niçin bu derece fazla telâşa kapılmıştı? Mahkeme başkanı ile savcı da ne hikmetse müdahil avukatı haklı gör- düler ve Sargutun daha fazla konuş- masının lüzumsuzluğu kanaatına va- rarak şehadeti burada kestirdiler. Genç adam işinin bittiği işaretini gü- lümseyerek karşıladı ve salonu ter- i. Yapılacak bir şey yoktu. Mah- keme bir Amerikan — mahkemesiydi ve onların usul kanunları cariydi. Bu hak NATO'ya dahil devletlerden bi- AKİS, 16 MART 1960 ri olan Türkiye Cumhuriyetinin 6375 sayılı kanunuyla — Amerikalı dostla- rımıza tanınmıştı. Kanunda NATO devletleri personelinin, — vazifeli ol- dukları sırada suç işlemişlerse kendi memleketlerinin mahkemelerinde yar gılanacağına dair bir hüküm — mev- cuttu. Morrison işte bundan dolayı- dır ki Amerikan askeri mahkemesin- de yargılanıyordu. Savcı iddianamesinde havacı yar- bayı ağır ihmalden dolayı ölüme se- bebiyet suçuyla itham etmişti. Buna göre, yarbayın 3 sene hapis ve as- kerlikten tard edilmesi gerekiyordu. Karşıdan gelen otomobil.. dise 5 Kasım 1959 aksamı Çan- ayada cereyan etmiş, yolun ke- narında yürümekte olan altmış kişi- Albay Morrison Sanık iskemlesinde lik bir askeri birliğe yarbay otomo- biliyle dalarak bir eri öldürmüş, on eri yaralamıştı. Kaza o tarihte derin akisler uyandırmıştı. Morrison kaza- yı yaptığında karşıdan gelen ve son model olduğunu tahmin ettiği bir o- tomobilin farlarının gözlerini ka- maştırdığını iddia etmekteydi. Hava- cı yarbayın Almanyadan getirttiği avukatı binbaşı Nemrow bilhassa bu husus üzerinde hassasiyetle duruyor- du. Şahitleri sıkıştırıyor, türlü keli- me oyunları yapıyor, sekiz jüri aza- sının dikkatini bu noktaya teksife çalışıyordu. Ancak hadisenin görgü şahitlerinden hiç biri — Morrison'un gözlerini alan otomobile rastlama- mışlardı. Anlaşılıyordu ki iki taraf- tan birinin gözleri bir hayli zayıftı. YURTTA OLUP BİTENLER Avukat binbaşı şahitlerin nin menfi olduğunu Örü başka çareye baş kaza vukua geldiğinde yakışıklı ha- vacının otomobili yolu kapamış mıy- dı, kapamamış mıydı? Yani bir oto- mobil kazadan sonra normal süratle kaza mahallinin bulunduğu yerden geçebilir. miydi ? Şahitlerden pek çoğu yeni açılan geniş Çankaya yolunu otomobilin ka- pamadığını söylüyorlardı. Hatta o gece Bakanlar kuruluna giden Sayın Cumhurbaşkanı Bayarın Cadillac'ı bile yolun açık kalan kısmından ra- hatça geçebilmişti. Fırça saçlı avu- kat Aaradığını bulmuştu. Kazanın vukua geldiği anda, yolu açık bu- lan ve Morrison'un gözlerini kamaş- tıran otomobil süratle gelip geçmiş, bu bakımdan kimsenin dikkatini çek- i. Böylece havacı yarbayın ıfadesı— üzerinde jüri elbetteki dikkatle du- racaktı Bir başka husus, Ankara Trafik Müdürünün ilk 1fadesıyle şimdi ver- diği ifadenin birbirini tutmama- sıydı. Gerçi avukat bunu söylediğin- de Trafik Müdürü Naci İz de hay- retler içersinde kalmıştı ama iddia id- diaydı. Naci İzi şaşırtan ikinci bir nokta daha vardı. Hadisenin hemen akabinde ifade verirken, şimdi kar- şısında müdahil avukat diye — bulu- nan zat kendisine hakim dıye tanış- tırılmış ve ifadesini bizzat bu zat almıştı! İz, hakkında yapılan ithama reddettikten sonra jüriye dönerek şöyle dedi: "Lisan bilmemek ayıp değildir. A- ma bundan istifadeye kalkmak ayıp- tır." Sekiz kişilik gözlüklü jüri azala- rı İzin Türkçe söylediği bu sözlerden tabiatıyla bir şey anlamadılar ve ü dönerek sözlerin tercü- mesini dinlediler. Sakin Amerikalılar rın tercümeden de pek fazla bir şey anladıkları iddia edilemezdi. Avukatla üzerinde durduğu üçün- cü bir nokta da Sayın Bayarın vaka mahalline gelip gelmediği oldu. Fil- hakika Bayar geçerken duruma mut- tali olmuş ve otomobilden inerek ha- diseyle alâkalanmıştı. binbaşının bunun üzerinde neden bu derece titizlikle durduğunu evvelâ kimse anlıyamadı. Maesele sonradan . Bayar Başbakanlığa iner inmez Ankara Valisi Dilâver Argun derhal Morrison'un götürüldüğü ka- rakola gitmişti. Vali 11 erimizi çiğ- neyen Amerikalı yarbaya bir hayli kızmıştı. Morrison'a — "Şehir içinde 68 kilometre suratle gidilmiyeceğini bilmiyor musunuz?" diye biraz çı- kışmıştı. Bu sırada yanında trafik 15