DÜNYADA OLUP BİTENLER na danıştıktan sonra- Konferansın de- vamınca atom tecrübesi yapılmıyaca- ğına dâir konulan geçici yasakla Ame rikanın artık kendisini bağlı sayma- dığını bildirmişti. Gerçi, Ike işin as- lında yerden göğe kadar haklıydı. Sovyet eksperlerinin bu işde siyasi baskılarla hareket ettikleri ve ilmin tarafsızlığını bir tarafa bıraktıkları muhakkaktı. Fakat, -İngiliz Hüküme- tinin de belirttiği gibi- Ike bu mese- lede biraz daha soğukkanlı davran- daha iyi olurdu. Cenevredeki Konferans iki yıla yakın bir zaman- dan beri devam ediyordu. Kaç kere kesilmesine ramak kalmıştı da, yine bir uzlaşma yolu bulunmuştu. Bu iş- de de Rusların malüm, taktiklerden sonra makül bir pazarlığa varmak is- temedikleri belli değildi. Hem yeral- tı denemelerini andlaşmanın dışında bırakmak ve diğer denemeler için durdurma kararı vermek pekâlâ mümkündü. Sırf yeraltı denemeleri üzerinde anlaşılamadı diye, her nevi denemelerin devam —etmesini dünya halk efkârına anlatmak kaabil ola- mazdı. İşte İngiltere bu sebeplerle geçici deneme yasağına, Konferans devam ettiği müddetçe uymak kara- rındaydı. Amerikanın bu işde en yakın müt- tefiki tarafından bile takip edemedi- ğini gören Krutçef Yoldaş ise hemen fırsatı yakaladı ve Amerikanın harp- çi, Sovyet Rusyanın ise sulhçu oldu- ğunu göstermek için Sovyet Silâhlı Kuvvetlerinin mevcudunun en geç iki yıl sonra 1.200.000 kişi azaltılacağını söyledi. Gerçi, Sovyet Silâhlı Kuvvet- lerinin yeni silâhlarla teçhiz edilmesi dolayısiyle Sovyet savaş kudreti, bu indirim dolayısiyle azalmak şöyle dursun, artıyordu bile. Üstelik, -Ko- münist Çin dahil- Sovyet blokunun si- lâhlı kuvvetlerinin umumi mevcudu Batı ittifak sistemine dahil devletle- rin silâhlı dünyanın her tarafında -bilhassa As- ya ve Afrikada- işlerin derinine in- meyen -ve inmesi beklenemiyecek 0o- lan- kütleler, bütün bu oyunlardan sonra Krutçef Yoldaşı -bir az tom- bulca da olsa- bir sulh güvercini gi- bi görmeğe temayül ediyorlardı. Ha- kikat, elbette ki böyle değildi. Fakat, Ike'ın bu demeci Amerikanın, dünya- ya şirin gözükme sırrını hâlâ keşfede- mediğini gösterdi. Ike ve arkadaşları, Hindistanda ve diğer tarafsız memle- ketlerde halk kütlelerinin kendilerine gösterdiği iyi kabulden çok fazla iyimser neticeler çıkartmışa benzi- yorlardı. Bu kütleler Ike'a, Haçlı Dulles'tan başka bir görünüşü oldu- ğu için muhteşem sevgi gösterile- rinde bulunmuşlardı. Aslında, Batı- 24 Krutçef Gülen adam nın emniyetini sağlamak bakımından hiçbir faydası olmadığı halde, atom denemelerine, Cenevredeki Konforan- sın devam etmesine bakmaksızın tekrar başlanacağını ilân etmesi A- merikanın hiç de lehinde olmamıştı. Tombul sulh güvercini Bay "K" Hin- distanı ziyaret ettiği zaman, bunu bütün dünya görecekti. Fakat Krutçef Yoldaş, bir yandan cahil kütlelerde sevgi kazanma yolun- dayken öbür yandan böyle kurusıkı- lara kulak asmadığını da göstermek istiyordu. Hazer Denizinin Doğu kı- yısındaki bir noktadan atılıp sadece iki katıyla -kıtalararası füzeler üç katlıdır- 15 bin kilometre kat edecek -Amerikanın halen elinde olan Atlas kıtalararası füzesinin menzili ancak 8.500 kilometredir- ve üçüncü katı ek- lenince Merihin etrafında dönmeğe başlıyacak olan bu yeni Sovyet füze- sinin -Pasifik Okyanusunun tam or- tasındaki- Palmyra Adasının -Birle- şik Amerikanın 51 inci Eyaleti olan Havai Adalarının güneyindedir- an- cak 300 kilometre ötesine düşürülme- sine işte bunun için karar vermiştir. Herşey, iki tarafın da Zirvedeki büyük pazarlık için kartlarını karış- tırmağa başladığını gösteriyor. İspanya Kahraman mı haydut mu? 6 O_cak 1960 sabahı Llobregat'ta -İspanyanın Katalonya eyaletinde- iki ihtiyar sessizce ağlıyorlardı. Jose ve Manuel'den sonra şimdi de Fran- cisco'yu büyük oğullarını kaybet- mişlerdi. Artık, bu dünyadan göçer- ken arkalarında kalacak hiç kimse olmayacaktı. Sinyor ve Sinyora Sa- bater Llopart, ölen oğullarının ar- dından sadece bir evlât kaybettikleri için ağlıyorlardı. Onun neyin nesi ol- duğundan bile haberleri yoktu. O bir kahraman mıydı? Yoksa adi bir hay- dut muydu? Diktatör Franco'nun polisine bakarsanız o doymayan bir hırsız, vahşi bir katildi; Katalonya- nın güneş altında yanan tozlu yolla- rında oynayan çocuklara bakarsanız, bir efsane kahramanıydı. Francisco Sabater 1916 da bir Ka- talon kasabasında -Lloberagat- doğ- muştu. Aşırı ferdiyetçi ve hürriyet düşkünü Katalonyanın bu ateşli ço- cuğu genç yaşından itibaren İspan- yol Anarşist Partisinde mücadeleye başlamıştı. Anarşist Sendikalar Kon- federasyonunda önemli roller oyna- çarpışmış ve Barselonun düşmesi ü- zerine o da Diktatörün toplama kamplarından yollanmıştı. Fakat, "El Chico — Büyük" ter'in Katalonyadaki — lâkabı-, bir zaman sonra, başka anarşist li- derlerle birlikte kamptan kaçmağa muvaffak olmuş, Fransaya geçmişti. Sabater, diğer arkadaşlarıyla birlikte Toulouse'da -Fransa- bir tethişçilik okulu açtı. Bu okulda, İspanyadan kaçıp Fransaya sığınan Franco aleyh- tarlarına bomba imali ve komando taktikleri öğretiyor, sonra eğitim ta- mamlanınca, yeni tethişçilerin başına geçip İspanyaya, Franco'ya karşı sa- vaşmağa gidiyordu. Diktatörün jan- darmasının aldığı en sıkı tedbirlere rağmen Sabater sayısız denecek ka- dar çok Pyrenees'leri geçmiş ve res- mi dairelere, münakale hatlarına, as- ker ve polis postalarına karşı başarı- lı taarruzlara girişmişti. 1949 da El Chico tâ Barselonun içinde Brezilya, Peru ve Bolivya Başkonsolosluklarına birer bomba yerleştirmiş ve Birleş- miş Milletler Genel Kurulundaki bir tartışma esnasında Franco rejimini destekleyen o zamanki Rio De Jane- iro, Lima ve La Paz Hükümetlerine gözdağı vermeğe muvaffak olmuştu. Yıllar böylece geçti. Diktatör, İspan- yol milletini afyonlayıp uyuştururken soğuk harbin icapları Amerikan Do- larlarını Madrid Merkez Bankasının kasalarına akıtmağa başladı.. İç har- bin kaybından bile maneviyatı bozul- mayan Sabater, yaşlandıkça ümitle- rinin yavaş yavaş söndüğünü hisse- diyordu. Ümitsizlikle beraber, geçim derdi ve açlık da beraber geldi. Ka- talonyada ve Fransada onu gizleyen, AKİS, 20 OCAK 1960