C.H.P. Kızgın Kardeşler Bu hafta pazar günü, Adanada bir takım kimselerin canları fena hal- de sıkkındı. D. P. Genel Başkanı Men- deres Adanaya geldiğinde, kendisine bir takım vaadlerde bulunmuşlardı. Hatta bu vaadleri, Başbakanı davet için gittiklerinde başkentte yapmış- lardı: C. H. P. darmadağınıktı, Gülek -Satır ihtilafı Muhalefeti mahvetmiş- ti, Altıok Adanada yıkılmıştı. Nite- kim, ilk C. H. P. il kongresinde her şey ortaya çıkacak, kavgalar patlak verecek, herkes birbirine girecekti. Gerçi pazar gecesi Adana ile An- kara arasındaki telefon hattı bu ne- viden bir çok müjde taşıdı. Ama bun- lar daha ziyade temenni ve tefsir ma- hiyetindeydi. Yoksa, — öğleden sonra, Asri sinemanın sahnesinde cereyan eden bir hadise pek çok nikbin De- mokratı hayal sukutuna uğratmıştı. Öğleden sonra mikrofonun başın- da Kemal Satır vardı. Kemal Satır konuşurken Kasım Gülek, kendi ta- raftarlarının sırtlarına binmiş halde kongre salonuna alkışlar arasında dahil oldu. Bu, eski Genel Sekreterin pek sevdiği bir taktikti. Bir hatip ko- nuşurken gürültülü şekilde salona da- hil olur, kendisini alkışlatır, böylece dikkati üzerine çekerek kuvvet göste- risi yapardı. Pazar günü de aynı oyun Asri sinemada tekrarlandı. Fakat o- unun bir başka perdesi vardı. Ta- aynı nisbette olan taraftarlarının te- zahüratı arasında birbirlerini kucak- ladılar, öpüştüler ve parti içinde te- sanüdün gerektiğini belirttiler. Za- ten eski Genel Sekreter de, eski -ve yeni- yardımcı da daha evvelki konuş- malarında kavga bekleyen Demok- rat dostlarıyla tatlı tatlı alay etmiş- ler, D. P. yıkılmadan önce Halkçıla- rın birbirini yemeyeceğini ifade et- mişlerdi. Barış sahnesi göklere yük- selen alkışlarla — karşılandı. Herkes memnundu, herkes sevinçten uçuyor- du. Doğrusu istenilirse bu, Adana başkam Nevzat Güvenin eseriydi. Tesanüt, tesanüt!. Gce, hadiseyi Ankaraya haber ve- renler öpüşen "kızgın kardeşler"- in yüzlerinin ifadesini tefsir etmek- ten başka kendilerini kurtarma çare- si bulamadılar. Bir Demokratın tabi- riyle "Gülek de, Satır da öpüşürken aman karşısındaki kendisini ısırıver- mesin diye tetikteydi". İşin aslına bakılırsa, aleni barış ile bütün ayrı- lıklar ortadan kalkmamıştı. Ama, görülüyordu ki birbiriyle en geçine- AKİS, 20 OCAK 60 Fransada bir hadise cereyan etti. Maliye Bakanı Pinay, Başbakan Debre ile ihtilafa düştü. Fransa, Ge- neral de Gaulle'ün iktidara geçme- sinden bu yana Avrupanın en hay- ret uyandırıcı kalkınmalarından bi- rini gerçekleştirdi, mali ve iktisadi bakımdan istikrara kavuştu. Pinay, tedavide başlıca rolü oynadı. Bilgi- li, dürüst, menfaat zümrelerinin fer- yatlarına kulak tıkayan ve sami- mi bir politika senelerden beri iki yakasını bir araya getiremeyen memlekete derhal çekidüzen verdi, parasının kıyme- letin bütün sınıf- larının — yüzünü güldürdü. Başbakan ihtilaf tek değil, çok cephe- lidir. Fakat adam, asıl, mem- leketin ana dâ- vasında ayrı gö- rüşlere sahip bu- lunduklarını or- taya — koydular. Atlantik camiası içinde Fransanın alacağı — vaziyet konusunda Deb- re ve Pinay iki savundu- Başbakan, kam bunu zararlı buluyordu. Ayrıca Pinay iç ve dış- la alâkalı bütün ekonomi sektörün- de tam seiâhiyet istiyordu. Pinay pekâlâ fikrini — Başbaka- na kabul ettiremeyince bakanlığını "teknik bir vazife" sayabilir, sadece bakanlığını —alakalandıran işlerle haşır neşir olur, resmi plâkalı oto- mobilini de, hükümet âzalığının ca- kasını da muhafaza eder, Madam Pinay "Bakan hanımı" olarak kala- miyenler bile, hele İnönünün son mü- cadelesi üzerine kendi basit hesapla- rını bırakmak ve parti için çalışmak lüzumunu anlamışlardı. Nitekim, se- çim zamanı gelip çattığında, birbirle- rini hiç sevmemelerine rağmen Gülek ile Satırın aynı safta var kuvvetle- riyle çalışacakları ve C.H.P. yi mu- Sabık Bakan Pinay Haysiyeti bilirdi. Dünyada, bırakınız hükü- met politikasını, kendi bakanlığının politikasını Başbakanın fermanına tâbi sayan bakanlar mı yoktu? Ama bakanlık vazifesini böyle anlamak, batıda fikir haysiyetine sahip, daha mühimi, siyaset hayatını uzun va- deli bir mesele addeden kimselerin karı değildir. Nitekim Maliye Baka- nı Başbakanla ihtilâfını General de Gaulle'e götürmüş, General de Ga- ülle Başbakanın tarafını tutunca Pi- nay Maliye Bakanlığı koltuğunu te- reddütsüz iade etmiştir. Bugün Pi- nay bir "sabık Bakan" dır. Pi- nay aynı zaman- da "Sabık Baş- bakan"dır da. A- ma herzamankin- den şereflidir, her zamankinden say gideğerdir, istik- bali ise bütün parlaklığını mu- hafaza etmekte- dir. Batıda poli- tikacılar bakan- ların teknik de- ğil, siyasi adam olduğunu bilirler, kabinelerin müş- terek çalışma ya- pan heyetler sa- yıldığının farkın- dadırlar ve fikir haysiyetinden fe- dakârlık pahası- . İşte Pi- nay! Dünyanın en mühim işine baş- lamış bulunuyordu. Mali iş, bu! Baş- kanı, arkasına dahi bakmadan is- kemlesine veda etti. Memleketle- ka işe de benzemez. Ama Maliye Ba- rinin hakiki büyüklüğünü, öyle ge- liyor ki, sağlayanlar bu tipte, bu adamları mutlaka büyük millet sıfatına hak kazanıyor ve bu sıfatı alıyor. zaffer kılmaya gayret edecekleri pa zar günü bütün açıklığıyla ortaya çıktı. Parti içinde çekişme gene de- vam edecekti. Fakat D. P. ye karşı bunlar ikinci plana atılacaktı. Pazar gecesi Adanada konuşan da, Ankarada dinleyenin de pek ke- yifli olmamasının sebebi buydu.