YURTTA OLUP BİTENLER nedense bir hitabe daha irat etti ve Ike'a cübbeyle beratı uzattı. Ike, iş- lemeli cübbeyi görünce, her zaman- ki rahatlığıyla, ustundekı Amerikan cübbesini çıkardı v ahri ukuk Doktorlugu cübbesini üstüne geçiriverdi. Ike gülüyordu; — herkes memnundu. İke, elinde beratı, üs- tünde yeni cübbesi fotografçılara poz verdikten sonra gitmeye, hazırlanı- yordu ki Başbakanlık Müsteşarı Ah- met Salih Korurun gözlüklerini tak- tığı görüldü. O nutkunu yazılı ola- rak irad etmeği tercih etmişti. Elin- deki metni ağır ağır okudu. Korur, Ike'a, Türkiye Eski Muharipler Ce- miyetinin Fahri Üyelik payesinin be- ratını takdime gelmişti. Ike, bu şe- refe de ayrıca teşekkür ettikten son- ra odasına çekıldı Bu arada, Konya şehri de Ike'a fahri hemşehrılık tev- cih etti. Konferanslar B aşkan Eisenhower'e Yabancı Mi- safirler — Köşkünde (Hariciye Köşkü) berât takdimi merasimi ya- pıldığı sırada, Yeni Meclis, binasında Altemur Kılıçın gayretıyle kurulmuş olan tam teşkilâtlı basın merkezin- de, Başkanın Basın Sekreteri Ha- gerty bir basın konferansı yaptı. Hagerty, basın mensuplarına İIke'ın şu sözlerini nakletti: "Hayatım boyunca bugünkü gi- bi bir çok merasimlerde ve resmi ge- çitlerde bulundum Fakat Ankara çapında bir şe- hirde, bu kadar candan ve samimi hüsnükabule şahit olmadım. "Kendi evinizde — bulunuyorsu- nuz" şeklindeki dövizleri şehrin her tarafında görmek, beni çok mütehas- sis etmiştir. Bütün merasim üzerim- de çok müsbet bir tesir yaratmıştır." Kafalarını işleten — muhabirler, Ike'ın niçin muayyen bir vecizeden bahsedip de diğerlerinden bahsetme- diği konusuna bir müddet sonra ta- kılacakları Hagerty yi kürsüde Dışişleri Ba- kanı Zorlu takip etti. orlu, basın konferansını — İngilizce yaptı. Eğer Zorlu basın konferansını Türkçe ola- rak yapsaydı ve sözlerini Kılıç, tercüme etseydi, bancı muhabirler için Bakanın söz- lerini takip etmek bir az daha kolay olacaktı. Zorlu, basın konferansına "Bizi bu kadar güzel bir vesileyle görmeğe geldıgınızden dolayı — teşek- kür ederim" diyerek başladı ve he- men suallere geçilmesini istedi. zetecilerin İngilizce sualleri Kılıç ta- rafından yüksek sesle — tekrar edili- yor, Türkçe sorular ise İngilizceye tercüme ediliyordu. Ike ile Bay "K" nın karşılıklı temaslarının Türkiye- de endişe uyandırdığının doğru olup olmadığı şeklindeki bir soruya Zorlu, Ike'ın "kabiliyetine" ve Amerikaya itimadımız olduğu tarzında cevap verdi. İkinci soruyu bir Türk hanım gazeteci sormuştu: " - Eisenho- wer'den Amerikanın CENTO'ya gir- mesini istediniz mi ?" 8 —Görüşmelerimize yemekten sonra devam edeceğiz. "—Peki, bu talebı yemekten sonra mı yapacaksınız ?" Madem ki istiyorsunuz, — öy- leyse soyleyeyım Yemekten sonra Başkandan Amerikanın CENTO'ya tam üye sıfatıyla katılmasını iste- yeceğiz Bir soru da Amerikan askeri yardımının azalması ihtimalleri üze- rinde idi. Zorlu, geçen yıla nazaran daha az askeri yardım — alacağımız kanaatinde olmadığını belirtmek su- retiyle askeri yardımın geçen seneki seviyesinde kaldığını da ifade etmiş oldu. Sonraki soru, Türkiyenin, Zirve Konferansında Amerikanın kendisi- ni temsile yetkili olamayacağını Ei- senhower'e — bildirip bildirmediğine dairdi. Zorlu, bu suali faydasız bul- duğunu soyledı; Zorluya göre, Doğu Türkiyeye danı- şılarak halledilecekti; kaldı ki Tür- kiyeyi ilgilendiren her konuda Tür- kiyeyle istişare etmek — gerekeceği muhakkaktı; Zorlu, zâten Doğu - Batı temaslarından — önce ve sonra Müttefikler arasındaki — istişarelerin gelenek haline geldiğini belirtti. Yu- muşamayı tasavvur ettiğine dair bir soruya karşılık Zorlu, ciddi garantiler olmadan yumuşamanın çok tehlikeli olacağını ve bu mevzu- da Türkiyenin Muttefîklerıyle muta- bık bulundugunu söyledi. " kanın verdiği misali takip ederek siz de Nikita Krutçefi Turkıyeyı ziyarete davet edece misiniz?" "— Bu konuda yorumda bulun- mamayı tercih ediyorum." Bu pek ilgi çekici sorudan son- uşama hakikaten, gerçekle- şırse Türkiyedeki Amerikan üslerine Mrs. John EFisenhower Genç bir anne.... lüzum olup olmayacağına dair soru- n bir suale cevaben, Dışişleri Ba- , bu konunun sâdece Tü rkiyeyi bütün Müttefikleri alakadar ettiğini; çünkü bunun genel silahsız- lanmayla ilgili olduğunu söyledi. Tam bu sırada, dışardaki spike- rin sesi hoparlörden duyuldu: "Bay Sezai Taşpınar, Bay Sezai Taşpınar; lütfen telefona geliniz, lütfen tele- fona geliniz; Necmi Ozgur Bey arı- yor, Necmi Özgür Bey arıyor'" Bu kısa aradan sonra, yine Ame- rikanın CENTO ya iltihâkı konusun- a bir Türk gazetecisinin sorusuna Dışişleri Bakanı şu cevabı verdi: "Biz, Amerikanın CENTO ya, karşı tutumunu tatminkâr bulmaktayız. Geçen yıl imzalanan Garanti Andlaş- maları kafi teminat getirmiştir. Ama Amerikanın tam üye olmasını bütün azalar istiyor. Herkes kuvvetlenmek ister. Biz de kuvvetlenmek için bunu ıstıyoruz Bu cevaba rağmen, tam y "K" ile müzakerelere girişeceği sırada Amerikanın niçin CENTO ya üye olması gerektiğini muhabirlerin çoğunluğu pek anlayamadılar. Hele, Başkanın bu turu esnasında en fazla zamanı Hindistanda geçireceğini ve CENTOya girip nötralistleri kızdır- mak istemeyeceğini bilenler, zaten aslında Amerikanın — üstünde olan- Ortadoğunun savunmasını kuvvet- lendirmekte bir imzanın ne fark et- tireceğini pek kestiremediler. Neti- cede, O konusu terkedildi. Av- rupa meselelerine geçildi. Bir Türk hanım gazeteci Dışişleri Bakanından, Almanyanın — birleştirilmesi mesele- siyle Avrupa emniyeti konusunu gö- görüşmediklerini fikler arasında muzakere edildiğini söylediğini unutarak - "Müzakere e- dilecek bir şey yok ki... Hepimiz ay- nı duşuncedeyız dedi. Tam bu sıra- da, aklı "tak diplomasisi'ne takılmış olan bir yabancı gazeteci, siyasi tel- kin ihtiva eden Vecızelerı kasdederek şu suali sord evet; taviz hayır!"; "Her ne pahasına olursa ol- sun şeref ve hürriyet; fakat, her ne pahasına olursa olsun sulh değil!" diye bir takım vecizeler gördük. Bun- ları niçin koydunuz? Türk halkı A- merikanın kötü bır sulh peşinde ol- duğuna mı inanıyo l ayır, Bu sâdece — mevcut hislerimizin — "dışarıya — vurulması" -exteriorisation- dır. Sulhu temin et- mek sırf karşı tarafın elindedir. Ge- rekeni yapsın, mesele kalmaz." Son sorular da yardım konula- rında oldu: "— Yardımın sâdece, müttefik- lere verilmesi ve tarafsızlara veril- memesi hakkındaki goruşunuzu mu- hafaza ediyor. musunuz? Bir öncelik olmalıdır. Evve- lâ Muttefıklere verilmeli, sonra ta- rafsızlar Muttefıklerin yardım talepleri- nin Amerikanın bütün yardım bütçe- sinin çok üstünde olduğunu ve böy- le bir öncelik sistemi tatbik edilirse, AKİS, 9 ARALIK 1959